Kaliforniya son 1200 yılın en kurak günlerini yaşarken, ardı ardına yaşanan dördüncü kurak yılda tüm istatistiki verilerin ötesinde kuraklığın insan yaşamlarını nasıl etkilediğini Los Angeles Times’taki yazı dizisinde çok çarpıcı bir şekilde ele alan Diana Marcum Pulitzer Ödülü’ne layık görülmüştü.
Kuraklık şartlarında badem üretimi yoluyla zengin olmanın hayallerini kuran insanların hikayesini konu alan “Cömert Kuyular” başlıklı ikinci makaleyi Su Hakkı Kampanyası gönüllüsü Şule Aytaç’ın çevirisiyle yayınlıyoruz. Önümüzdeki haftalarda diğer makaleleri de yayınlamaya devam edeceğiz.
KALİFORNİYA’NIN TOZ ÇANAĞI *
11 Aralık Perşembe, 2014
CÖMERT KUYULAR
Central Valley sakinleri kurak zamanlarda zengin olmanın peşinde.
Diana Marcum Kaliforniya/Madera’dan bildiriyor.
91 yaşındaki bir adam hiç kimseden korkusu olmayan aksi biriyse ve etrafındaki herkesin yaşadığından daha uzun süre toprağına bağlı kalmayı başarmışsa, hiç kimse onun aklına geleni söylemesini engelleyemez.
O güne kadar gördüğü en kötü kuraklıkta, komşusu çok miktarda su tüketen badem ağaçlarından oluşan bir bahçe oluşturmak üzere bir kuyu açmaya koyulduğunda, Turner aceleyle oraya gitti.
“Kuyuyu ne derinlikte kazıyorsun?”
Beş yüz feet (yaklaşık 152 m.) dedi komşusu Davinder Singh.
“Benim kuyum 300 feet (yaklaşık 91 m.). Benim suyumu çalmaya utanmıyor musun?”
Mülayim bir adam olan Singh, geçtiğimiz kışın bu ılık gününde tek kelime etmedi.
Yine de bu öfkeli yaşlı adamı hemen sevmişti. Turner ona, şimdi Hindistan’da olan 85 yaşındaki babasını hatırlatmıştı – bir polis şefi olan babası, rüşvet yiyen yöneticileri ile bilinen bir bölgede, her türlü rüşveti reddederek ailesinin yoksulluk içinde yaşamasını göze almış bir adamdı.
Şimdilerde ise Singh Kaliforniya’da bademcilik furyasından pay kapmanın peşindeydi.
19.Cadde, Central Valley Caddesi, 19½. Cadde, 20. Cadde gibi adları olan Madera yollarının yukarısında ve aşağısında dizilen evlerin sakinleri bu kuraklıkta zengin olmanın peşindeydi. Buralara kuru yemiş ağaçları dikiyorlar ve buralardaki kuyuları kurutuyorlardı. Ve bunun sonucu çiftçiler, susamış pamuktan iki misli daha fazla su isteyen bir ürüne ağır borç yüküyle umut bağlıyorlardı.
Bunu sadece kuraklığa rağmen değil, kuraklıktan dolayı yapıyorlardı: Bademler, eğer kuraklık bitmezse Kaliforniya’nın kâr sağlanabilecek son değerli ürünüydü.
Turner, meyve bahçesi kurmak için arazi satın alan insanların – ki bunların bir kısmı hayatlarında bir gün bile çiftçilik yapmamış yatırım fonu yöneticileriydi – büyük resmi gözden kaçırdıklarını düşünüyordu.
“Tüm suyu pompalayıp çekiyorsunuz ve arazi çöküyor, gördünüz mü? İçinde su olması gereken tüm bu cepler, yağmur yağdığında orada olmayacaklar” dedi Turner onlara.
“Yaşadığım yıllar boyunca öyle çok aptal gördüm ki, hepsini hatırlayamıyorum. Ama toprağı kurutana kadar suyu pompalamak da nedir? Kendi ayağımıza kurşun sıkıyoruz – durum açık ve basit.”
Bütün yaz boyunca, Turner’ın kızı Lorna (ki ona hâlâ doğduğu günden beri dediği gibi Lil Bit diyor) uyuyamadı. “Her gece Dave’in tarafından pompanın gürleyişini gece boyunca duyuyordum” dedi.
Chowcilla’da muhasebeci olarak çalıştığı Kadın Hapishanesine ya da Fairmead’de yaşayan teyzesi Zel’i ziyarete giderken büyük bir hızla dönüşmüş olan arazileri görünce hayretten ağzı açık kalıyordu. “Biz büyürken burada üzüm asmaları, pamuk tarlaları ve birkaç otlayan hayvandan başka bir şey yoktu ve sonra, adeta bir gecede, yemiş ağaçlarından başka bir şey kalmadı” dedi.
91 yaşındaki Zelma Baker, Kaliforniya’ya 1930’lardaki büyük Toz Çanağı göçü sırasında gelmişti.
Lorna’nın teyzesi Baker “Toz Çanağı denilen şey hakkında hiçbir şey bilmiyorum” dedi. “Ama Oklahoma’da bulunan Okemah’ı 7 Nisan 1936’da terk ettiğimizi ve 20 Ekim’de Kaliforniya’ya vardığımızı biliyorum.”
Turner’ın çoğu maraba olan ailesinin Oklahoma’dan gelişi 10 yıl daha öncesine gidiyordu.
O zamanlar sadece 3 yaşında olmasına rağmen Central Valley’de yetişen çoğu insan gibi mısır ekmeği üzerindeki tereyağı kadar kalın bir aksanı vardı.
Çiftliği evlendiği yıl satın aldı ve borcunu yedi yılda ödeyebildi – borçlu olmayı kabul edemiyordu.
20 dönümlük arazide yetiştirdiği pamuk ve yoncadan elde ettiği gelir beş çocuğunun karnını doyurmaya yetmiyordu; bu nedenle inşaatlarda çalıştı ve arazisine üzüm asmaları ve meyve ağaçları dikti.
Nisanın sonlarına doğru Turner’ın kuyusu kurudu. Yolun karşısında, arıcılık yapan bir komşusunun da suyu bitti. Bana şöyle dedi: “James, yaşadığımız tersinden gerçekleşen bir Toz Çanağı durumu.”
Turner traktörle su getirtti. Lorna bulaşıkları elinden geldiğince hızlı yıkadı ve 15 yaşındaki oğlu Travon’un duş süresini dört dakikaya düşürdü.
Turner’ın kızı ve torunu, eşi Ernestine 2008’de öldükten sonra yanına taşınmıştı.
“Öldüğünde 60 yıllık bir evliliği geride bırakmıştık ” dedi. “Hiç ayrılmamıştık. Bir kez bile ayrılmamıştık. O iyi bir kadındı, bana çok yardımcı oldu”.
Ernestine’den söz ettiği gün, 1955 modeli kamyonuna bağlı bir araba ile odun taşıyor ve görünüşe göre aynı yıllara ait transistörlü radyosundan bir haber programı dinliyordu.
Konu, o günlerde silahsız bir siyah gencin, Mo Turner‘ın Ferguson’da bir polis tarafından öldürülmesi sonucu çıkan ayaklanmalara geldiğinde radyoyu kapattı.
Öfke kontrolü, Ernestine’in ona yardımcı olduğu konulardan biriydi.
1.Dünya Savaşı sırasında, trenle Pacific Theater’a gitmekte olan bir askerken, tren Texas’ta durmuş ve bir hamburger almak için trenden inmişti.
“Temizdim ve ütülü kıyafetler giyiyordum – elbiselerimin güzel olması benim için önemliydi,” dedi. “Omzumda yoğun atış çalışmalarından oluşmuş bir morluk vardı – o noktayı hissediyordum. Kirli bir gömlek giymiş biri bana baktı ve ‘eğer yiyecek bir şey istiyorsan, üzerinde ‘Zenciler’ yazan köşeyi işaret ederek, şuraya git ve oradan al’ dedi. Ben orada Tom Amca (Amerika Birleşik Devletleri) üniforması içinde ve belki de onun için ölmeye giderken bu adam bana bir hamburger satmaktan bile kaçınıyordu.”
“Turner eğer tüfeğim olsaydı adamı vururdum” dedi. Ha bire bunu düşünüyordu – ta ki bir gün bunu Ernestine’e anlatana dek. “İnsanların onu ezmesine izin verecek bir kadın değildi ama bir adama geçmişe takılmak yerine ileriye bakmayı öğretebilirdi,” dedi. “Onu özlüyorum.”
Birdenbire dikkatini etrafta koşuşturan kabarık tüyleri olan bir köpeğe çevirdi.
“Köpekleri sevmem, hiçbir zaman da sevmedim,” dedi.
“Lil Bit ve T., bunu geceleri gizlice eve alıyorlar. Bilmediğimi sanıyorlar. Yaşlıyım ya! Bu nedenle aptal olduğumu sanıyorlar. Ama ben biliyorum.”
Turner bundan daha sıcak bir yıl hatırlamıyor. Bu yılın Kaliforniya’da kaydedilmiş en sıcak yıl olduğu bildirildi. Arazisinin kenarlarında yetişen asmaların yaprakları koyu renkti ve kıvrılıyordu ama nedense stres Thompson üzümlerinin tadını iyileştirmişti.
Singh’e üzümlerden yiyebileceğini söyledi. O da yedi.
Singh’in karısı Balwinder, Turner’a fincan fincan kokulu ve tatlı çay ikram etti, ama o her defasında geri çevirdi. Yazın sıcak çay içmek ona tuhaf geliyordu. Birkaç haftada bir, traktörle su getirilmesi için neredeyse 400 dolar ödüyordu. Getiren adamdan 2500 galonluk (yaklaşık 1 ton) deposunu doldurmasını ve kalan suyu da bahçeye serpiştirmesini istiyordu.
Turner en çok gonca güllerini seviyordu.
1979’da, geçirdiği bir kalp krizinden sonra durumu iyiye giderken, Ernestine ona bakkaldan tek dal bir gül getirmişti. Hastanede hasta yatağımda yatarken güle bakıyor ve ‘Oğlum bu gül çok güzel’ diyordum. Bu karımı daha da çok sevmeme neden oluyordu. Kendi kendime dedim ki ‘eğer bu hastaneden çıkarsam kendime bir gül bahçesi kuracağım.’
Temmuzda, gül ağaçları kurumuştu ve sadece birkaçı çiçek verdi ama canlıydılar. Bademliklerde, tam da bademlerin çatlamaya hazır olması gereken dönemde hasat başlıyordu. Şubat ayının başında açan badem çiçekleri pembe ve beyaz bulutları andırıyorlardı.
Çiftçiler, o uğursuz sıcak ilkbahar ve yaz ayları boyunca durmadan su pompalayıp durdular.
Yaşlanmaya karşı iyi geldiği söylenen bademin (teknik olarak ise bir tohum) aslında kıyamet günlerinde insanları doyurabilecek bir gıda olacağını söylemek yanlış olmaz. Dünyanın tarım yapılabilir bölgelerine ulaşan su miktarındaki azalma devam ederse ve gıda arzı aksarsa, bademler, etten ya da süt ürünleri üretimi için gerekli olandan daha az kaynak gerektiren bir protein kaynağı olacaktır. Fiyatlar çoktan yarım kilosu (1 pound) 4 Dolar – ya da az ürün veren arazide bile dönümü 120.000 Dolar olmuştu.
“Her şey yukarı yukarı yukarı fırlıyor, su tablosu hariç” dedi Singh.
Temmuzun sonunda, sıcaklık tüm ağırlığıyla kendini hissettirirken Turner, sulamayı kesmeye karar verdi. Sonbahar yağmurlarının geleceğine dair hiçbir güvence yoktu. Kuyu açıcısının öyle uzun bir bekleme listesi vardı ki Nisan ayında suyu bitmiş kuyulara sıra ancak Aralıkta gelecekti.
Turner New Orleans’taki aile buluşmasına gittiğinde Singh karşıya baktı ve buruşan asma yaprakları ile kahverengi çalıları gördü.
“Orada neler oluyor?” diye sordu işçilerine. Onlar da birkaç haftalığına evden uzaklaşan ailenin kuyusunun kurumuş olduğunu söylediler.
Singh meyve bahçesindeki işi durdurdu – kendi kuyusuna bir hortum taktı – hortumu öte tarafa çekti ve Turner’ın bitkilerini suladı.
Turner döndüğünde Singh ona, suyunun bittiğini kendisine haber vermesi gerektiğini söyledi. Onlar komşuydu. Onun deposunu birkaç haftada bir doldururdu.
Bu jest Sing’i, Turner’ın onu ara sıra azarlamasından kurtaramadı.
Ekimde, Singh Turner’ı Home Depot’a birlikte gitmeye davet etti. Turner bu davetin biraz da tarım araç ve gereçleri alımında askeri bağlantıları nedeniyle kendisine tanınan 3000 dolarlık indirimden yararlanmak için olduğunu fark etti.
Komşusunun onu bir sonraki ziyaretinde Turner sert bir şekilde “Neden beni karanlıktan sonra dışarı çıkardın, ben hava karardıktan sonra dışarı çıkamıyorum, üstelik şimdi soğuk algınlığım da var ” dedi kapalı kapının ardından.
Singh Turner’ın bu çıkışına karşılık güldüğünü belli etmemek için gözlerini ayaklarından ayırmadı.
Birbirleri hakkında çok fazla şey bilmiyorlar.
Singh Turner’ın çocuklarının yaşı ilerlediği zaman Ernestine ile seyahat edebilmesi için onu ters-ipotek (reverse mortgage) yapmaya ikna ettiklerini bilmiyordu. Ancak para bunun yerine, Ernestine’in hastalığı sırasında hastane faturalarına, şimdi de kuyu açmaya gitmişti.
Turner şunu da bilmiyordu: Singh işe bir başkasının kamyonunu kullanarak başlamış, sonra kendi kamyonunu almış, sonra da bir filo sahibi olarak karısının Hindistan’da büyüdüğü büyük çiftlik gibi bir çiftlikte ailesini yaşatmak hayalini gerçekleştirmek için yıllarca para biriktirmişti.
Ancak iş Singh’in neden Turner’a su verdiğine ve Turner’ın, Singh’in ona su vermesi karşısındaki duygularına gelince, ikisinin de verdiği cevap aynıydı: “O iyi bir adam”
Havada yağmur yağacakmış gibi bir koku vardı – tatlı, topraksı bir misk kokusu yerden yükseliyordu ve serin bir rüzgâr esmeye başlamıştı.
Bir Aralık günü, Singh, işçileri ve ailesi dışarda oturmuş çaylarını içerken meyve bahçesine bakıyorlardı. Bir yıldan kısa bir sürede ağaçlar, 30 santimlik (1 foot) ince değneklerden, bir insan boyuna ulaşmışlardı. Turner yemek odasının penceresinden bakıyordu. “Şu ağaçlar gerçekten de hoş görünüyor. Yeşil, üstleri güzel ve doğru budamış” dedi. “Ve şu sıcak çay da bugün güzel gider doğrusu.”
Bir iki yağmur getiren fırtına kuraklıkta bir gedik açmaya yetmezdi.
Birçok ölçüme göre, Kaliforniya’nın su rezervlerinin dolması için, altı ay boyunca, her üç günde bir iyice ıslatan bir yağmurun yağması gerekiyordu. Kar, ilkbahara kadar Sierra dağlarında birikmeliydi ki, geniş suyolları ve kanallar oluşsun ve beklenen su gelebilsin.
Kaliforniya, kısa bir süre önce yeraltı sularının kullanımını kontrol altına almak için ilk yasayı çıkarmıştı. Ama Turner buna fazla ümit bağlamadığını söyledi. Yasa 2040’a kadar fazla etkili olmayacaktı. Bu nedenle suyu kullanmak ona doğru gelmemişti.
Singh ona sadece ev gereksinimlerini karşılayacak kadar su veriyordu. Bahçesinde bir portakal ağacı hayatta kalmayı başarmıştı ama o da can çekişiyordu. Yılın bu zamanında eskiden nasıl görünüyorsa öyle görmek istiyordu onu. Noel ışıkları gibi parlayan turuncu toplarla dolu olurdu.
En sevdiği gül ağaçlarının – posta kutusunun yanındakiler, Ernestine’in ona verdiklerine benzer şekilde büyük güller açan – öldüğüne emindi. Ocak güllerin budanması için en iyi aydı. Bunu bir gazetenin bahçıvanlık sütunlarında okumuştu.
Yeni yıl geldiğinde, hepsini köküne kadar kesecekti.
Belki de hâlâ geri gelebilirlerdi.
*Toz Çanağı (Dust Bowl) 1930’larda Amerika’nın çevre ve tarımına büyük zarar veren şiddetli kum fırtınaların yaşandığı döneme verilen isim.(ç. n.)
Kaynak: Pulitzer
Çeviri: Şule Aytaç
Lisans derecesini ODTÜ Sosyoloji bölümünde tamamlayan Aytaç, yüksek lisans ve doktora eğitimini İngiltere’de University of York’ta tamamlamıştır. Çeşitli dergi ve gazetelerde Endüstri Sosyolojisi, İş, Yönetim, NLP, Kadının toplumdaki yeri ve diğer çeşitli konularda makaleleri yayınlanmıştır.
3.Bölüm: Kuraklığın Vurduğu Bir Hayal