Alakır’ın Sesini Duyun!

alakırfoto

Son yıllarda kentlerde beyaz yakalılar arasında sırt çantasını alıp yollara düşenlerin sayısı artıyor. Kimi Hindistan yollarında kurtulmaya çalışıyor omuzlarındaki yüklerden kimi de köyüne ekolojik bir dönüş yapıyor. Plazalar, güvenlikli siteler, beş yıldızlı dünya seyahatleri yetmiyor kentli beyaz yakalıları mutlu etmeye.

Bu gidişler bir kaçış gibi gözükse de bir kaçıştan fazlasını ifade ediyor. Bu mutsuzluk hali, insan emeğinin metaya dönüştüğü ve insanın emeği üzerindeki kontrolünü kaybettiği kapitalist sistemde beyaz yakalıların yabancılaşma halinin yansıması.

Alakır Nehri Kardeşliği’nden Birhan Erkutlu da “normal bir canlının gösterdiği refleks” olarak tanımlıyor Tuğba Günal ile birlikte İstanbul’dan Antalya’nın Alakır Vadisi’ne uzanan yeni yaşam deneyimlerinin ardında yatan sebebi. Birhan ve Tuğba’nın gidişleri de onları kendi emeklerine, içerdeki ve dışardaki doğaya yabancılaştıran sisteme karşı gösterilmiş bir refleks. Son dört yılda bu refleks antikapitalist bir direnişe dönüşüyor Birhan ve Tuğba’nın hayatlarında.

Birhan ve Tuğba yaklaşık 10 yıl önce Alakır Vadisi’nde kapitalist üretim ilişkilerinden uzak bir dünya kuruyorlar. Kentte insan emeğinin sistem tarafından cendereye alınmasından kaçarken beş yıl önce kırsalda doğanın, yaşam alanlarını paylaştıkları doğal varlıkların sömürülmesi gerçeği dikiliyor karşılarına. Alakır Vadisine can veren Alakır Nehri üzerinde yapılması planlanan sekiz HES projesi vadideki tüm canlıların yaşamını tehdit ediyor. Dördü tamamlanmış olan HES projeleri vadideki yaşam çemberini gittikçe daraltıyor.  “Alakır, vadinin can damarı. Damar kesilirse tüm vadi ölecek” diyor Birhan.

Peki, tüm bunlar ne için? Birhan’a göre, elektrik üretimi göstermelik bir hedef. 8 HES projesinin tamamı tamamlanmış olsa bile üretilecek toplam elektrik miktarının 10 Megawatı aşmayacağı, bu miktarın da bir AVM’nin toplam elektrik tüketimine karşılık geldiği belirtiliyor. Asıl yapılmak istenen suyun kullanım hakkının su/enerji şirketlerine devredilmesi suretiyle su varlıklarının özelleştirilmesi. Özelleştirmenin bedeli ise çok ağır. Yaşamı suyun varlığına bağlı olan canlı ve cansız varlıklar şirketlerin kâr elde etmesi için yok olacak. İklim değişikliğinden en çok etkilenecek bölgelerden biri olan Akdeniz Çanağı’nda su varlıklarının hoyratça sermayeye kurban edilmesi, zaten iklimi kurak olan ve su varlıklarının sınırlı olduğu bir bölgede bölge halklarının suya erişimini yakın gelecekte tehlikeye atacak.

Birhan’a göre kentte de köyde de sömürünün kaynağı aynı: müştereklerimizi kâr için gasp eden sermaye ve yasal ve idari düzenlemeleriyle, kolluk güçleriyle sermayenin önünü açan, tüm kaynaklarını sermayenin çıkarları için seferber eden devlet erki. Kentlerde işçinin emeğini sömüren sermaye kırsalda da doğal varlıkları sömürüyor. İşte bu yüzden, kırsaldaki doğa mücadeleleriyle kentlerde insanın sömürüsüne ve tahakküm altına alınmasına karşı verilen her mücadele birbirine göbek bağıyla bağlı.

Son 4 yıldır Alakır Vadisi HES yapımı için nehrin can damarlarını sökmek üzere gelen kamyon ve kepçelerin işgali altında. Bir süredir kamyon ve kepçe sesleri nehrin sesini bastırıyor. Nehrin uzuvlarının büyük bir kısmı kurumuş. HES’lerin henüz kurutamadığı kısmında ise su inadına akmaya devam ediyor.

Alakır Nehri Kardeşliği, sermaye, devlet, yerel yönetim ve toplumun oluşturduğu baskı çemberinin ortasında canlıların yaşam hakkı için direniyor. İlk günden itibaren sosyal medya üzerinden örgütlenen bu barışçıl mücadele, gönüllü avukatların desteğiyle hukuksal zemine de taşınmış. Hukuk alanında önemli kazanımlar elde edilmesine rağmen adalet mekanizmaları işletilmiyor Alakır’da.

Her şeye rağmen Alakır kardeşlerinin inancı ve umudu büyük. Tek bir ağaç, tek bir damla su kalsa bile mücadeleye devam edeceklerini söylüyorlar. Ancak, sermayenin ve devletin baskıları karşısında mücadeleyi büyütmeye ihtiyaçları var. Karacaören dışında Alakır’da çok fazla insan yerleşimi yok. Olanlar da mücadeleye soğuk bakıyor. Karacaörendeki direniş bunun tek istisnası. Bu yüzden Alakır’da direniş yerel bir mücadeleye dönüşme ve kitleselleşme konusunda zorluklar yaşıyor.

İşte bu nedenle, Alakır Nehri Kardeşliği 1-3 Temmuz tarihlerinde Alakırdaki canlıların yaşam hakkını savunmak için Alakırdaki Canlılarla Dayanışma Kampı’nda buluşmak üzere herkese çağrıda bulundu. “Gelin, neyin yok edilmek istendiğini yerinde görün!” dediler. Türkiye’nin dört bir tarafından onlarca insan oradaydık. Herkes sustu. Şanslıydık, iş makineleri de susmuştu. Nehrin, ağaçların, hayvanların çığlığa dönüşmüş seslerini dinledik. Hayvan bedenlerinin karışmadığı sofralarımızda, insan seslerinin nehrin sesine karıştığı ateş başı dinlencelerimizde Alakır’ın canlılarıyla hem hal olduk. Kentli çocukların ayakları Alakır’ın erimiş kar sularına değdi. Alakır’ın suyu özümüze karıştı. Alakır kardeşimiz oldu.

Alakır can çekişiyor. Afrika’dan Amazonlara kadar kuruyan, sermayenin gaspıyla karşı karşıya kalan diğer nehirler gibi. Ama gaspın olduğu her yerde direniş de var. Amazonlar’da, Karadeniz’de, Kürdistan’da olduğu gibi.

Şimdi Alakır’ın sesine ses verme zamanı.

Alakır’ın sesine kulak verin! Alakır özgür aksın!

Gonca Şahin

Su Hakkı Kampanyası