İstanbul’da çok kısa bir zaman içerisinde musluklarımızdan su akamayabilir. Bu birçok kişiye gerçekçi gelmiyor. Ama şunu unutmayın, bu yılın başında Güney Afrika’daki 4 milyonluk Cape Town şehrinde ilk defa tüm şehrin tamamıyla susuzlukla karşı karşıya olduğu haberi düştü önümüze.
Korkunç bir durum bu. Her herhangi bir insani, ekonomik ve tarımsal faaliyetinizi yapamadığınızı düşünün. Musluklarınızdan hiç su akmadığını düşünün. Onların da barajları vardı. Ama iklim değişikliği nedeniyle Cape Town tamamen susuz bir şehir haline geldi. Nisan ayında tamamen suyunun biteceği ifade ediliyor.
Kriz başınıza geldiği noktada çözüm üretmeniz mümkün değil. Böyle bir kriz artık yönetilemez, bitmiştir. Çok önceden tedbir alıyor olmak lazım. O nedenle İstanbul için su varlıklarının 2030 yılında yetmeyeceği doğrultusunda uyarılar yapılıyor. İstanbul zaten su varlıkları açısından sınırlı bir şehir, tarihsel bir gerçeklik bu. Ama buna rağmen şehrin kapasitesini ve ekolojik limitlerini aşar nitelikte bilinçli olarak bir büyüme çalışması yapılıyor.
Kuzeyde yapılacağı söylenen yeni yerleşim alanlarıyla birlikte çok ciddi bir nüfus artışı söz konusu olabilecek. Hem o bölgede su varlıklarını yok ediyorsunuz, hem de nüfusu artırıyorsunuz. Bu durum su varlıkları açısından ciddi bir problem yaratıyor. Ayrıca yürütülen mega projeler nedeniyle sanayi atıkları da oluşacak. Havalimanı bir petrol rafinerisi değil, ama ciddi bir hava kirliliği yaratacak. Sadece havalimanı değil, o bölgede yapılmak istenen çok sayıda başka proje de var. Kömürlü termik santralden tutun da, İğne Ada’ya yapılmak istenen nükleer santrale, çimento fabrikasına, taş ocaklarına vs bunları üst üste saydığınızda aslında şunu görüyoruz: O bölgede ekolojik yıkımı nihai hale ulaştıracak her türlü adım atılıyor. Ondan sonra yetkililer çok büyük bir nüfus olduğunu söyleyerek, Balkanlardan Bolu’ya kadar havzaların suyunu İstanbul’a akıtmak için projeler geliştirmeye başlıyor. Ama bunu yaparak o havzaları da çökertiyorsunuz.
Su bir havza içerisindeki temeli oluşturuyor, oranın iklimini belirliyor. Ormanını, bitki örtüsünü belirliyor. Bunlar birbirini bütünleyen ve bir arada olan unsurlar. Eğer bir havzanın suyunu çekerseniz, orada krizi şiddetlendirirsiniz. Su krizini gidermek için sürdürülebilir ve kalıcı tedbirleri bugünden alıyor olmamız gerekli. Örneğin İstanbul’un kayıp miktarını (ki bu az bir miktar değildir İstanbul’da, İSKİ’nin açıklamasına göre yüzde 24 oranlarında bir kayıp miktarı var) yani barajlardan evimize gelinceye kadar borularda kaybolan su miktarını minimuma indirmek, yeni bir baraj yapmak yerine daha öncelikli olmak zorunda. Ayrıca şunu unutmalıyız ki yapılan barajlar, küçük bile olsalar oradaki yerel topluluklara zarar veriyor. Örneğin Kandıra’da yeni bir baraj yapılmak isteniyor, ancak Kandıra’da çok sayıdaki çok sayıda köylü bunu karşı çıkıyor. Çünkü baraj yapılan alanlar onların hayvancılık yaptıkları, tarım yaptıkları alanlar. Kötü yöneticilerin beceriksizliği onlara fatura edilmemeli.