Kaynak: Vatan, 22 Aralık 2011, Müge İplikçi
Yer: Isparta’nın Sütçüler ilçesi sınırlarındaki Yukarı Köprüçay Havzası
Konu: Bölgede yapılması planlanan Kasımlar Barajı ve Hidroelektrik Santrali (yine şu meşhur ve meşum HES’ler!) projesi.
Bugün ‘Su Seferberliğine’ çağrı başlığı altında başlatılan ve kamuoyuna duyurulacak olan basın bildirisinde Türkiye’de derelere ve su kaynaklarına yönelik politikanın doğayı ve insan yaşamını nasıl tehdit edeceğine vurgu yapılacak. Bildiğiniz gibi Karadeniz bölgesi bu talan politikasının ilk hedeflerindendi. Ne yazık ki bu talana kamuoyu yeterince karşı çıkmadı. Göz göre göre ormanlar katledildi, doğa örtüsü yağmalandı. Kendi deresini, çayını, suyunu koruyanlara terörist muamelesinin yapıldığı bir ülkede yaşadığımız düşünülecek olursa yolumuz çok ama çok uzun.
‘Su akar insan bakar’ mantığının ‘insanlar suyuna, doğasına sahip çıktıkları zaman insandır’ gerçeğiyle yüzleşmesi, sadece bugün ve bizler için değil yarın ve çocuklarımız için de ibretlik bir tavırdır. Çağ, doğayı öldürerek yakalanmaz. En nihayetinde kendi gölgene yakalanır ve bir arpa boyu yol gittiğini fark edersin. Ama bu arada doğa da bitmiştir. Af dileyecek, işleri yeniden başa saracak şansınsa uçup gitmiş. Hem kendinin katilisindir hem de doğanın.
Kiminiz bu durumu romantize ettiğimi düşünecek ve sözlerimi aşırı duygusal bulacaktır. O halde daha somut gerçeklerden konuşayım. Örneğin şu enerji durumumuzdan. Türkiye’nin suları talan ediliyor ve gerekçe olarak ‘enerjide dışa bağımlıyız’ diye yıllarca bildiğimiz, ezberlediğimiz bir cümle sarf ediliyor. Peki. Bunun için kendi derelerini, derelerin havzalarını, o havzalardaki kültürel dokuyu hunharca parçalayan bir tutum mu sergilenmesi gerekiyor? Buna karşı çıkan insanların etiketlenemesi, vatan haini ilan edilmesi mi?
Isparta’daki Yukarı Köprüçay Havzası üzerine kurulacak olan barajların ilk etapta doğayı katletmekten başka yaptıkları bir şey yok. İkinci etabı soracak olursanız onun da yanıtı basit.
Halkın yaşam alanlarına özel şirketler tarafından el konulması suretiyle ‘enerjimizi üretiyoruz’ yalanına sarılmak! Bu projelerden üretilen enerjinin Bulgaristan ve Yunanistan gibi ülkelere satılmaya başlandığını biliyor muydunuz?
Türkiye’de eşzamanlı olarak başlatılan 2000 HES projesinden bahsediyoruz. İki bin! Bazen tek bir havzada gerçekleşecek olan 36 projeden! Bir havzanın 36 yerinden delinmesi, borulanması ve yok edilmesinden.
Yukarı Köprüçay Koruma Platformu’ndan Yusuf Yavuz bizleri bekleyen tehlikeye dikkat çekiyor. Ülkenin su kaynaklarının denetimini tek elde toplayan yasal düzenlemelere. Bu surette binlerce yıldır halkın ve doğanın ‘doğal’ hakkı olan su kaynaklarına el konulmasına.
Hatırlatalım: Şimdi Akdeniz’e dökülen Köprüçay üzerine de HES’lerin gölgesi düşmek üzere. Ülkenin diğer vadilerinde yaşanan trajediye, Köprüçay Havzası da tanık olacak! Platformun basın bültenindeki bir cümleyi sizlerle paylaşmak istiyorum çünkü bu hepimizi ilgilendiriyor: ‘Ortak paydamız olan Türkiye’nin suları paylaşılırken bakmamak için, gerçek bağımsızlığın halkın kendi yaşam alanlarında üretimden kopmadan, siyasilere el açmadan yaşamasından geçtiği bilinciyle bütün kamuoyunu bu sese kulak vermeye çağırıyoruz.’