Kaynak:Vedat Atasoy, Radikal, 4 Mart 2012
Her kar yağdığında, Macahel’de yaşayan dostlarım gelir aklıma. Yılın altı ayı dünyaya kendini kapatır Macahel. Karçal Dağları (en yüksek yeri 3,428 metre), yüksek bir kale gibi çevirir bölgeyi. 4 metreden fazla kar kalınlığı, en modern kar temizleme araçlarına bile geçit vermez. 2012 yılı Türkiyesi’nde, hâlâ dünyayla tüm bağlarını koparan bölgelerden biridir Macahel.
Aslında bölgeye giriş-çıkış için bir yol var. Ancak köylerde yaşayanların, çok zorda kalmadıkça denemek istemedikleri bir yol bu. Sovyet döneminde evlerin pencerelerinden bile bakmanın yasak olduğu Gürcistan üzerinden özel protokollerle yapılan yolculuk, kışın çetin şartlarında zor da olsa bir umut. İnsanın kanını donduran soğukta, en az 1 metre karın içinde 4-5 kilometre süren bir yürüyüş ve ardından 1950’lerden kalma bir Rus kamyonunun kasasında yapılan, 100-150 metre yükseklikte sarp uçurumların eşiğinde sıradışı bir yolculuktu bizimki… Yolculuğun diğer bir zorluğu da kalabalık yapılıyor olması. Yaşlılar, çocuklar, kadınlar, erkekler… Herkesin elinde ya da sırtında çantalar… Bu kalabalık sizi yavaşlatıyor ve her yavaşlama, daha fazla üşümenize sebep oluyor.
Tabiat Ana’nın kucağında, dünyadan izole olmuşçasına yaşayan Macahel, biyolojik çeşitlilik açısından da Türkiye’nin en zengin bölgelerinden biri. Yaklaşık 25 endemik bitki türüne ev sahipliği yapıyor. Ani rakım değişimleriyle ortaya çıkan ekosistem çeşitliliği, yüksek endemizm oranı ve zengin yaban hayatı, bölgenin en önemli özelliği. Birçok uluslararası dernek ve kuruluşun ‘mutlak korunması gereken alan’ ilan ettiği bölge, Avrupa ve Orta Asya’yı içine alan coğrafyadaki en geniş yaşlı orman ekosistemlerine sahip. Ayrıca Türkiye sınırları içerisinde de UNESCO’nun ‘biyosfer alanı’ ilan ettiği tek bölge.
Aç kurtların gölgesinde
Geçen yıl bu zamanlarda bölgeye belgesel çekimi için oyuncu Erkan Can ile birlikte gitmiştik. ‘9 Sıcak Nokta’ belgeselinin Karçal bölümü için sekiz günümüz karlar altındaki Macahel’de geçti. Yazın herkesin ulaşabildiği bu yöreyi, dünyayla bağının koptuğu zamanda gözlemlemekti esas olan. Zira bölge, aslında tüm zenginliğini izole biçimde yaşadığı, yılın bu dönemine borçluydu.
Zor ve tehlikeli biçimde süren altı saatlik yolculuktan sonra, gece vakti ulaştık Camili Köyü’ne. Köydeki mihmandarımız Hasan Abinin evine yerleştik. Macahel’de TEMA tarafından işletilen (fakat kışın kapalı olan) bir misafirhanenin dışında, köy evleri pansiyon olarak kullanılmakta. Bu evlerde, köyün kadınlarının hazırladığı yöresel yemekleri tatmak mümkün. Aslında sadece bu yemekler için bile Macahel’e gidilir.
Macahel, Türkiye’de mutlaka görülmesi gereken bir yer. Macahel’i görmemiş biri, “Ben gezginim” diye dolaşmamalı bana kalırsa. Fakat dünyanın en özel coğrafyalarından biri olmasına rağmen, ne yazık ki birçok tehditle karşı karşıya Macahel. 2012’de hâlâ var olan tek yolu altı ay boyunca kapanan bölgeye, para babaları gözlerini aç kurtlar gibi dikmiş durumda. Dozerler ve kamyonlar yol yapmak için bile bölgeye giremezken, ‘HES’ler ya da madenler’ söz konusu olunca Macahel’de bitivermiş bu kurtlar!
Bu yüzden çok geç olmadan Macahel’deki bu cennete sahip çıkalım. Doğanın yalnız bıraktığı bu insanlara, aslında yalnız olmadıklarını hissettirelim. Ve bu cennetin güzelliklerini ve karşı karşıya kaldığı tehditleri, biraz da Hasan Yavuz’un ve Erkan Can’ın ağzından dinleyelim…
Hasan Yavuz: ‘Su=Enerjİ=Para’ mantığı ağır basıyor
57 yaşındaki Hasan Yavuz, doğma büyüme Macahelli. Yıllardır Camili Çevre Koruma ve Geliştirme Derneği’nin başkanlığını yapıyor. Kendini buraya adadığı, her halinden belli. “Macahel, dünyanın en önemli doğal alanlarından biri. Hem bitki ve hayvan çeşitliliği hem de kendine özgü yaşamı ve mimarisiyle dikkat çekiyor. UNESCO tarafından Türkiye’nin ilk ‘biyosfer rezerv alanı’ ilan edildi. Bölge, Kafkas arısının da saf biçimde kalabildiği tek alan” diyor Hasan abi.
Ancak bu özel alan, maalesef tehdit altında. Hasan abi, “Bölgedeki çok yağışlı su kaynaklarının bolluğu, bu kaynaklar üzerinde enerji elde etme talebini de çoğaltıyor. Yapılan girişimlerin su ve ekosistem üzerindeki olumsuz etkileri gözardı ediliyor. ‘Su=Enerji=Para’ mantığı ağır basıyor” diyerek, tehdidin ana sebebini ortaya koyuyor Hasan abi. Türkiye doğasının en büyük sorunlarından olan HES’lerin, bu bölgede de sorun yarattığının altını çiziyor.
Ona göre bir diğer tehdit de ‘turizm’. “Son yıllarda bölge, turizm baskısı altına girdi. Buna karşılık planlı bir gelişme sağlanamıyor. Bu da mimari ve sosyokültürel açıdan istenmeyen durumlar yaratıyor” diyerek, ülkemizdeki plansız turizm anlayışından dem vuruyor.
Türkiye, dünyada ‘sürdürülebilir kalkınma’ bakış açısıyla gelişen turizm olgusuyla bir an önce tanışmalı. Yöneticiler, otel yapmakla turizmin gelişmeyeceğini, aksine bu anlayışın turizmi baltalayacağını anlamalı. Doğal zenginliklerimizi koruyup gelecek nesillere bırakmanın, turizmin birincil şartı olacağı günler, umarız hayal değildir.
Erkan Can: ‘Sakın Macahel’e dokunmayın’
Gezimizde bize eşlik eden Erkan Can ise aslında 35 yıllık izci. Bu yüzden doğadaki zor şartlardan en az etkilenen oydu. Erkan Can, Karçal macerasını şöyle özetliyor:
“Macahel’den geriye, topraktan kalkmayan bembeyaz bir örtü, zor şartlarda ama muazzam bir doğada yaptığımız çekimler, bize evini açan Hasan Abi, karnımızı doyuran Hacer Abla ve akşamları sobanın başına üşüşüp ettiğimiz sohbetler kaldı bende. Kardan ötürü gidemediğimiz çok yer var ama gördüklerimizden bile o kadar etkilendim ki, Macahel’in yazını düşünemiyorum… Orası bir cennet. İnsanın şu son yüzyıla elini değdirip de güzelleştirdiği bir şey kalmadı artık. O yüzden aman diyeyim, sakın Macahel’e dokunmayın!