Kaynak: NTV, 13 Haziran 2012
1992’de Rio’da gerçekleşen BM Çevre ve Kalkınma Konferansı’nın 20. yıl dönümünde hükümetler, şirketler ve sivil toplum örgütleri yine Rio’da bir araya geliyor. Peki 20 yılda ne değişti?
Brezilya’da düzenlenen BM Sürdürülebilir Kalkınma Konferansı’nı Doğa Derneği Nehir Programı Koordinatörü Dicle Tuba Kılıç ve Yönetim Kurulu Başkanı Güven Eken takip ediyor. Bu önemli konferansla ilgili tuttukları günlükleri paylaşıyorlar. Bakın ilk günlükte neler yazılı:
Brezilya’daki Doğa Derneği çalışmalarıyla ilgili bu ilk yazıya ise Rio+20’nin geçmişi ve bugününü ele alarak başlamak istedik.Birleşmiş Milletler Sürdürülebilir Kalkınma Konferansı bu yıl 20-22 Haziran’da Brezilya’nın Rio de Janerio kentinde gerçekleşecek. Bu ismin çekiciliğine(!) rağmen ona kısaca Rio+20 deniyor. Bugün artık pek çoğumuz için alışıldık hale gelen ‘Sürdürülebilir Kalkınma’ kavramı ilk defa bundan 20 yıl önce yine Rio’da gerçekleşen Birleşmiş Milletler Çevre ve Kalkınma Konferansı’nda ortaya atılmıştı. 1992’de gerçekleşen bu konferansın ardından pek çok devlet ‘çevre’ye karşı sorumlu politikalar izleme sözü vermiş, özel sektör temsilcileri ‘yeşil’ yatırımlar yapacağını açıklamış, sivil toplum örgütleri de sürecin takipçisi olacaklarını bildirmişlerdi. Büyük sözlerin verildiği bu konferansın 20. yıl dönümünde hükümetler, şirketler ve sivil toplum örgütleri yine Rio’da bir araya geliyor.
Rio+20, üç açıdan önemli. Bu buluşma herşeyden önce 20 yıllık sürecin bir değerlendirmesi olacak. İkinci olarak bugün hükümetlerin ve şirketlerin doğa ile ilgili duyarlılıklarının ne noktada olduğunu görmemize imkan tanıyacak. Fakat belki de en önemlisi dünyanın farklı yerlerinden sivil hareketleri bir araya getirerek ortak bir vizyon oluşturmalarını sağlayacak.
Herşey anlatıldığı kadar ‘yeşil’ mi?
23 Mayıs 2012 tarihli New York Times gazetesinde yayınlanan makalesinde BM Genel Sekreteri Ban Ki-Moon çıtayı yükseltti ve “Artık yavaş yavaş yeni bir çağa adım attığımızı fark ediyoruz. Bazıları buna, insanların Dünya’nın kendi devinimini kökten değiştirdiği yeni bir jeolojik devir bile diyor” ifadesini kullandı. Oysa bilimsel veriler Güney Koreli Moon kadar iyimser değil. Ne hükümetler tarafından 20 yıl önce verilmiş sözler tutuldu ne de ‘sürdürülebilir kalkınma’ gezegeni kurtaracak bir toplumsal dönüşüm yarattı. Göstergeler öyle gösteriyor ki Rio+20 buluşmasından da bu anlamda bir şey beklememek gerekiyor. Giderek sürdürülebilir kalkınma toplantıları devletlerin imaj yarışına dönüşüyor. Rio+20 gündemine ise gittikçe itibar kaybeden “sürdürülebilirlik” kelimesi yerine yeni bir “yeşil ekonomi” trendi oluşturma çabası damgasını vuracak gibi gözüküyor.
Dünyaca ünlü Hintli aktivist Vandana Shiva Rio+20’nin resmi gündeminin bir sonuç getirmeyeceğinden emin. Shiva, Rio+20 ile ilgili son yazısında Avrupa’nın iflas eden ekonomisiyle beraber hakim ekonomik sistemin kendi içinde de bir çöküşe girdiğini ifade ediyor. Yaşamımızın her anını dünyanın geleceğini düşünen bir zirveymiş gibi yaşamamız gerektiğini savunuyor ve Rio’da tüm akvisitleri gezegen için ayağa kalkmaya çağırıyor.
Türkiye hükümeti de Rio+20 öncesi yürüttüğü ‘Türkiye’nin 2012 BM Sürdürülebilir Kalkınma Konferansı’na (Rio+20) Hazırlıklarının Desteklenmesi’ projesi kapsamında ülke çapında hayata geçirilmiş en iyi ‘Yeşil’ projeleri topladı. Bunları bulmak öyle zordu ki bunun için TC Kalkınma Bakanlığı 450.250 ABD Doları ayırdı. Ve anlaşılan o ki HES projeleri ile darmadağın olan Anadolu nehirlerinden, sular altında bıraktıkları Allianoi’den, kuracakları termik ve nükleer santrallerden, Hasankeyf’ten, doğayı katleden ‘tabiat’ kanunundan ve diğer ‘yeşil’ projelerinden bahsetmeyecekler. Üstelik bu tavır Türkiye’ye has değil, bütün hükümetler Rio+20’ye bu şekilde hazırlanıyor.
Doğa Derneği Rio ve sonrasına nasıl bakıyor?
Doğa Derneği, çevreci söylemin sunduğu ‘Sürdürülebilir Kalkınma’ ve ‘Yeşil Ekonomi’ projelerinin gezegen için gerçekçi çözümler üretmedeğini kabul eden oluşumlardan biri. Çünkü gezegenimizin içinde olduğu ekolojik kriz, küresel ekonomik krizle birleşerek çok daha yakıcı bir hal aldı. Aslında iki kriz sürekli olarak birbirini tetikliyor da denebilir. Öyle ki, büyük şirketlerin küresel ekonomik düzenini yaşatmak için fazladan bir dünya daha varmış gibi yaşıyoruz ve her yılın altıncı ayında dünyanın bize bir yılda sunabileceği herşeyi tüketmiş oluyoruz.
Dahası, dün ‘çevre sorunları’ diyerek ötekileştirdiğimiz problemler artık hayatımızın orta yerinde patlak veriyor. Örneğin, yeşil ekonominin bir uzantısı olarak sayıları hızla çoğalan baraj projeleri doğayı yok etmekle kalmıyor, suyun paylaşımına dair haksızlıklar yaratıyor, halkı ve güvenlik güçlerini karşı karşıya getiriyor ve sayısız insan hakkı ihlalleri yaratıyor. Geçtiğimiz yüzyılda yerli halklar soykırımla öldürülürken, günümüz yerlileri devasa barajlar ya da kuraklık gibi sorunlar yüzünden topraklarını terk etmek zorunda kalıyor ve topluca yok oluyor. Aradaki tek fark birinin adının soykırım, diğerinin ise “ekonomi” olması. Sonuçları yazık ki aynı…
Tüm bu gidişata karşı küresel ölçekte oluşan başka bir farkındalık sesini yükseltmeye başladı. Merkezine “doğa haklarını” alan ve insanı da doğanın bir parçası olarak gören bu ortak farkındalık, sayısı çığ gibi büyüyen bağımsız grupların alternatifini oluşturmak için Rio’da başka bir buluşmayı örgütlüyor. Farklı coğrafyalardan, farklı düşünce ve hareketlerden aktivistler Rio’da ‘Peoples Summit’ için bir araya geliyor. Bankaların egemenliğini sorgulayan ‘Occupy’ hareketinden, kadın hakları aktivistlerine, yeni medya korsanlarından, Doğa Derneği gibi doğa ve çeşitli alanlarda hak mücadelesi yürüten oluşumlara kadar çok sayıda bağımsız birey ve kurumun bir araya geleceği ‘Peoples Summit’ pek çoğu için Rio’daki asıl umut kaynağı. Peoples Summit, kendisini BM’nin Sürdürülebilir Kalkınma Konferansı (Earth Summit)’nın karşıtı ya da alternatifi olarak tanımlayan bir organizasyon değil. Doğa Derneği ve pek çok oluşumun temsilcisi burada “doğa hakları” ana fikriyle bir araya gelecek ve şirketler ve poltikacıların kısa vadeli veya ideolojik çıkarlarıdan bağımsız birer dünya vatandaşı olarak konuşacak.
Rio’ya giden Doğa Derneği ekibi hem Peoples Summit’e aktif olarak katılacak, hem de BM’nin düzenlediği resmi toplatıda ‘çevreci politikaların’ ne yönde şekillediğini gözlemleyecek. Doğa Derneği’nin bir diğer amacı ise HES ve barajların bir yeşil enerji kaynağı olarak kabul edilmesini sorgulamak. Bu nedenle oradaki diğer baraj karşıtı gruplarla sıklıkla bir araya gelerek farklı etkinlikler düzenleyeceğiz.
Pek çok açıdan kader ortağı olan Hasankeyf ve Amazon ile her iki dünya mirasını tehdit eden Ilısu ve Belo Monte barajları ise Doğa Derneği’nin Rio’daki özel gündemini oluşturuyor. Rio’da uygarlığın doğum yeri Hasankeyf ve dünyanın akciğerleri Amazon için bir dizi çalışma gerçekletireceğiz.