Kaynak: Vandana Shiva, Marksist.org, 27 Haziran 2012
Rio de Janeiro bir U dönüşleri şehri. Şehirde en sık karşılaşılan trafik işareti “Retorno”, dönülebilir tabelası. Ve Rio+20 ya da Birleşmiş Millletler Sürdürülebilir Gelişme Konferansı aynı güzergahta seyretti. Gezegenin sürdürülebilir hayat sürecinin korunmasına karşı insan sorumluluğu anlamında büyük bir U dönüşü oldu.
Yirmi yıl önce Dünya Zirvesi’nde, biyoçeşitliliğin korunması ve iklim değişikliği felaketinin önüne geçilmesi için yasal yönden bağlayıcı anlaşmalar imzalanmıştı. Biyolojik Çeşitlilik Sözleşmesi (CBD) ve Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi (UNFCC) hükümetleri çağımızın en önemli iki ekolojik krizine ilişkin olarak iç hukuku ve politikaları şekillendirmeye sevketmişti.
Rio+20 için uygun ajanda Rio anlaşmalarının uygulamaya konmasında neden yetersiz kalındığını değerlendirmeli, krizlerin nasıl derinleştiğini rapor etmeli ve ekolojik krizlerin daha da derinleşmesini önlemek için yasal olarak bağlayıcı hedefler sunmalıydı.
Ancak resmi sürecin tüm enerjisi herhangi bir yükümlülükten nasıl kaçınmak gerektiğine odaklanmıştı. Rio+20 ciddi ve çok sayıda krizin olduğu bir dönemde başardıklarıyla değil, başaramadığıyla hatırlanacak.
Başarısız bir ekonomik sistem için – doğanın metalaşması ve finansallaşma için – kilit bir ifade olan “yeşil ekonomi” üzerinden kurtarma pakedi sunmasıyla hatırlanacak. Sosyal adalet ve ekoloji hareketleri yeşil ekonomiyi düpedüz reddetti. 2008 yılında Wall Street’te çökmüş, vergi mükelleflerinin trilyonlarca parasıyla kurtarılması gerekmiş ve insanların hayatlarını sıkan tasarruf tedbirleri aracılığıyla kurtarılmaya devam eden bir finansal sistem, şimdi gezegenin kurtarıcısı olarak önerildi. Yeşil ekonomi sayesinde, tüm dünya kaynaklarının ve yaşam süreçlerinin teknolojikleşmesi, finansallaşması, özelleştirilmesi ve metalaştırılmasına doğru bir girişim gerçekleşti.
Bu insan imparatorluğunun toprak üzerinde yokedici dünya görüşü ile doğayla uyumun yaşam koruyucu dünya görüşü ve Toprak Ana’nın haklarının tanınması arasındaki son kavgadır. Hindistan’dan Toprak Ana hakları evrensel bildirisi için 100.000 imza taşıdım, bu da BM Genel Sekreteri Ban Ki-moon’a teslim edildi.
Bu bizim hareketlerimizin kararlılığının ve gücünün bir yansımasıdır ki nihai metinde yeşil ekonomiye referans yapılırken aynı zamanda Toprak Ana ve doğa haklarına atıfta bulunan bir madde var. Madde 39’da belirtildiği üzere: “Biz, dünya gezegeni ve ekosistemlerinin bizim evimiz olduğunu ve Toprak Ana’nın pek çok ülke ve bölgede ortak bir ifade olduğunu kabul ediyoruz ve sürdürülebilir kalkınmanın desteklenmesi bağlamında bazı ülkelerin doğanın haklarını tanıdığını belirtiyoruz. Şimdiki ve gelecek nesillerin ekonomik, sosyal ve çevresel ihtiyaçları arasında adil bir denge elde etmek için, doğa ile uyumun teşvik edilmesinin gerekli olduğu kanaatindeyiz.”
Bu aslında Rio+20’ye hakim olmuş paradigmaların çatışması için çerçevedir – bir yanda açgözlülük ve kaynak kapma ekonomisine devam etmek için yeşil ekonomi paradigması ve dünya nimetlerinin südürülebilir ve paylaşılır olduğu yeni yaşayan bir ekonomi yaratmak için Toprak Ana’nın haklarının paradigması.
Rio+20 süreci geriye doğru giderken, bazı hükümetler yeni bir paradigma ve dünya görüşü yaratmak için ileriye hareket etti. Ekvador kendi anayasasına doğa haklarını dahil eden ilk ülke olarak dikkat çekiyor. Rio+20’de, Ekvador hükümeti beni, hükümetin Amazon ormanı ve yerli topluluklarını korumak için petrolü yeraltında tutacak Yasuni girişiminin duyurusunda Başkan Rafael Correa’ya eşlik etmeye davet etti.
Uluslararası toplulukta göze çarpan ikinci hükümet, bizim küçük komşumuz Bhutan. Bhutan bir ilerleme ölçütü olarak GSYİH ötesine geçti ve gayri safi milli mutluluğu benimsedi. Daha da önemlisi, Bhutan mutluluk üretmenin en etkili yolunun organik gıda üretmek olduğunu kabul etti. Jigmi Thinley, Bhutan Başbakanı olarak Rio konferansında şunları söyledi: “Bhutan Kraliyet Hükümeti kendi tarafından, ekinlerin ve içinde yetiştikleri toprağın gerçekten sürdürülebilir olması -ve böylece tarımın doğanın yıkımına değil, dirilmesine ve yeniden canlanmasına katkıda bulunması- konusunda paylaştığımız hayallerini gerçekleştirmek için organik tarıma dönüşte küresel hareketi kendi çabalarıyla durmak bilmeden teşvik edecek ve devam ettirecektir.”
Çoğu hükümet Rio+20’nin sonucuyla hayal kırıklığına uğradılar. Öfkeli hareketler ve protestolar oldu. 100.000’den fazla insan -Rio+20 metninin başlığı olan- “İstediğimiz Gelecek” bu değil demek için yürüdü.
Ben Rio+20’yi köşeli ayraç olarak değerlendiriyorum – BM jargonunda köşeli ayraç içindeki metin bir uzlaşma değildir ve genellikle silinir. Bu son adım değil, sadece noktalama işareti. Demokrasi ve siyasal süreçler tarihin ve yeryüzündeki yaşamın geleceğinin gerçek sonucuna karar verecek. Ortak irademiz ve eylemlerimiz, şirketlerin suyun son damlasını, son ot sapını, arazinin son dönümünü, son tohumu özelleştirmede başarılı olup olmayacağını belirleyecek ya da hareketlerimizin, zengin çeşitliliği, coşkunluğu ve özgürlüğü içinde insan hayatının da dahil olduğu yeryüzünde yaşamı savunmada başarılı olup olmayacağını.
Not: Bu metin 25 Haziran 2012 tarihinde The Asian Age’de yayımlanmıştır.
http://www.asianage.com/columnists/rio20-undesirable-u-turn-649
(Türkçeye Orhan Göztepe çevirdi)