Uluslararası Su Sempozyumu!..

Kaynak: Batman Çağdaş, 8 Kasım 2010
Diyarbakır Su Kanalizasyon İşleri (DİSKİ), Güneydoğu Anadolu Belediyeler Birliği (GABB) ve Su Hakkı Kampanyası tarafından organize edilen Uluslararası Su Hakkı Sempozyumu Diyarbakır’da gerçekleştirildi. Sempozyumun amacı ile ilgili olarak davet metnini bilginize sunarak değerlendirmeme başlamak istiyorum. İşte söz konusu davet metni: “Suyun ticarileşmesine karşı, Türkiye’de yapılan barajların doğamızı, kültürümüzü yok etmesine karşı var olan alternatifleri tartışmak ve sizler ile paylaşmak üzere ‘Su Hakkı Kampanyası’ tarafından ve ‘Diyarbakır Büyükşehir Belediyesi’ ev sahipliği ile  5-6 Kasım 2010 tarihlerinde Diyarbakır Sümerpark Ortak Yaşam Alanı- Resepsiyon Salonunda yapılacak olan ‘Uluslararsı Su Sempozyumuna’ katılımızı bekleriz.”
Davet metninden anlaşılacağı gibi gerçekten de sempozyumda yapılan konuşmalar ve açıklanan belgeler de gösterdi ki bu ülkede herkesin kolay erişebilmesi gereken su ticari amaçlara alet edilmiş durumda…
Bu ülkenin su kaynakları ticaret metaı olmuştur…
Saygıdeğer Okurlar, bu gerçeği görebilmek için aslında Uluslararası Su Sempozyumlarına katılmaya gerek yoktur. Çünkü ülkenin her yanında çok açık bir şekilde herkesin hakkının bulunduğu sular sermayedarlara peşkeş çekilmektedir…
Evet, Sempozyumun açılışına yetişememiştim. Ancak açılış programına baktığımda iki isim dikkatimi çekti: Diyarbakır Büyükşehir Belediye Başkanı Sayın Osman Baydemir ve Oscar Olivera ( Bolivya/ RED-VİDA).
22 KASIM’A DİKKAT…
Sempozyumun birinci oturumunun konusu önemliydi. “Dünyada ve Türkiye’de su kaynakları ve iklim değişikliğinin su kaynakları üzerindeki beklenen etkileri” konulu oturumda özellikle Doğa Derneği Başkanı Sayın Dr. Güven Eken, çok güzel bir sunum yaptı. Kendine has anlatımıyla dünyadaki nehir ve çaylar ile derelerin insanın anatomik yapısı gibi olduğuna değinirken, su kaynaklarımızı bekleyen tehlikeye dikkat çekti.
Sayın Güven Eken, haritalar üzerinden sorunlara dikkat çekti. AKP hükümetinin küçük HES’ler ile Türkiye’nin geleceğiyle oynadığına dikkat çeken Sayın Eken, özellikle 22 Kasım 2010 tarihi konusunda herkesi uyardı. Son İkizdere’deki SİT alanları kararından rahatsızlık duyan hükümetin, Kültür ve Tabiat Varlıkları Koruma Kurullarının yetkilerini Çevre ve Orman Bakanlığı’na devretmek istediğini hatırlatan Dr. Güven Eken, “Bu kanunu durdurun” diye çağrı yaptı…
Bir harita gösterdi ki çok çarpıcıydı. Nehir, çay ve dereleri üzerinde baraj inşa edilmemiş bir coğrafya parçasının kalmadığını gösteren harita oldukça düşündürücüydü. Ülkenin geleceği için değil, sırf birilerine rant kazandırmak için kurulmak istenen küçük barajlar tehlikesini sanırım kimse Güven Eken kadar örnekleyerek ve çarpıcı şekilde gözler önüne seremez…
Dr. Eken, ayrıca Hasankeyf’i sular altında bırakacak olan Ilısu Barajı konusunda da toplumun duyarsızlığını eleştirdi…
Bir oturumda söz alan Eken, BDP Milletvekili Sabahat Tuncel’e hitaben BDP’yi eleştirdi. BDP’nin Hasankeyf’i önceliklerine almamasından duyduğu rahatsızlığı dile getiren Eken, “Ilısu’ya karşı milyonlar yürümelidir. Türkiye’nin her tarafı ayağa kalkmalıdır” görüşünü de savundu. Sayın Sabahat Tuncel de, bu eleştiriden rahatsızlık duymadı.
Diğer konuşmacılar da önemli hususlara değindiler. Özellikle DİSKİ yetkilisinin Diyarbakır içme suyu ile ilgili olarak vermiş olduğu bilgiler çarpıcıydı. Diyarbakır içme suyu, Karacadağ eteklerindeki Gözeli Pınarı ile Dicle Barajından sağlanıyor. 32 kilometre öteden getirilen su arıtma tesisine pompalanıyor. AB ve TS 266 normlarında su arıtmasını gerçekleştiren tesis yarı kapasite ile çalışıyor. Diyarbakır’ın nüfusu arttıkça ve su ihtiyacına paralel olarak ileriki yıllarda tam kapasite ile çalışabilecek.
Bu bilgileri paylaşmamın nedeni, Batman’ın içme suyunda yaşanan sıkıntılardır. Fenol diye bir baş belamız var. Diyarbakır’ın içme suyunun analiz sonuçlarının çok iyi olduğunu ifade eden yetkilileri dinledikçe, Batman aklıma geldi. Bu kentin sularının da bir gün kimyasal ve biyolojik arıtmadan geçirileceği umudunu taşıyorum…
“Ulusal ve Uluslararası Yasa, Sözleşme ve Metinlerde Su Hakkı” konulu ikinci oturumda söz alan Marmara Üniversitesi Hukuk Fakültesi Anayasa Hukuku Anabilim Dalı Araştırma Görevlisi Sayın Avukat Tolga Şirin, uluslararası hukukta su hakkı ile ilgili belgeleri açıkladı. Sayın Avukat Arif Ali Cangi, Sayın Tomasso Fattori (İtalya/ Italian Water Movements) ve DİSKİ Genel Müdürü Sayın Fahrettin Çağdaş, suya erişim ve su üzerinde oynanan oyunlara dikkat çeken çarpıcı değerlendirmelerde bulundular. Türkiye’nin hukuk tanımadan barajlar inşa ettiği gerçeğini gözler önüne serdiler.
SU, TİCARİ META OLMAMALI…
İtalya’dan Tomasso Fattori’nin değerlendirmesinden bazı satır başları: “Dünyadaki güçlü devletler ve firmalar suyu bir kar aracı haline getirmeye çalışıyorlar. Dünya Su Forumu suyu bir doğal hak olarak kabul etmedi. Suyu satarak kar elde etme hesapları bütün dünyada geçerli. Suya erişemeyecek kadar yoksullar susuzluktan ölüyorlar. Uruguay, su hakkını anayasasına sokan ilk ülke oldu. Suyun ücretsiz olarak ulaşılması gerekiyor. Su hakkı temel ilke olmalıdır. Suyun kamu malı olması için altyapı oluşturulmalıdır. İki temel tehlike görüyorum. Birincisi; çok büyük güçlü şirketler içme suyuna erişmeyi ret ediyorlar. Sudan kar elde edilmemeli. İkinci tehlike; uluslar arası topluluğun önceliği su enerji üretim aracı olarak değerlendiriliyor. Büyük barajlar uğruna felaket sonuçlar yaratacak sürece götürülüyoruz. Su bu oyunda sadece bir piyon. İnsanlar da sadece bir piyon.”
Uluslar arası Su Sempozyumu’nun 3. oturum konusu da önemliydi. “Sürdürülebilir Su Politikası Açısından Türkiye’nin Baraj ve HES Politikası” başlıklı sempozyumun ilk gününün son oturumuna konuşmacı olarak BDP İstanbul Milletvekili Sayın Sabahat Tuncel, Irak’ın Koya Üniversitesi’nden bilim insanı Sayın Bakhtyar A. Othman, Trakya Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi Arkeoloji Bölümü’nden Sayın Doç. Dr. Ahmet Yaras ve Hasankeyf’i Yaşatma Girişimi adına Sayın Ercan Ayboğa katılmıştı. Yıllardır Hasankeyf’i savunan Ayboğa, ‘Yaşam Hakkı Olarak Su’ adlı eseriyle de Çevreciler arasında dikkat çekmeyi başarmıştı.
Özellikle Irak’ın Koya Üniversitesi’nden Sayın Bakhtyar A. Othman’ın değerlendirmeleri dikkat çekiciydi.
“Barajlar çevreyi değiştirir. Akan bir eko sistemi duran bir ekosisteme çevirir” diyerek sözlerine başlayan Bakhtyar A. Othman, Kuzey Irak Kürdistan bölgesinin barajlar konusundaki durumu hakkında bilgi verdi. Konuk bilim insanı, orta ve güney bölgelerinde su kaynaklarının azaldığına vurgu yaparken, şunları kaydetti: “Türkiye’de yapılan barajlar nedeniyle Şattülarap’taki akış miktarı ciddi şekilde azalmış, akarsu yatağında ciddi değişiklikler yaşanmıştır.”
Trakya Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi Arkeoloji Bölümü’nden Sayın Doç. Dr. Ahmet Yaras da önemli değerlendirmelerde bulundu. Köşem sınırlı olduğundan yer veremiyorum. Ancak Ankara Üniversitesi’nin Aliona antik kentinden sonra Hasankeyf için de kurulan komisyonlarda yer aldığına dikkat çekerek, bu üniversitenin deşifre edilmesi gerektiği görüşünü savundu. Bazı bilim adamlarının çıkar ve menfaat peşinde koştuğuna özellikle dikkat çeken değerlendirmesi anlamlıydı.
İlk günün son konuşmacısı Sayın Sabahat Tuncel’di. Hasankeyf’i savunanlar hakkında KCK davası örneğinde olduğu gibi suç isnadında bulunduğunu belirterek değerlendirmsine başlayan Sayın Tuncel, ‘Ekolojinin tartışıldığı böylesi önemli bir toplantıya katılımın az olmasına üzülmemek elde değil. Bizim de özeleştiri vermemiz gerekiyor. Ilısu Barajı’nda temel mesele ranttır. Doğa üzerinden rant elde etmeye çalışanlar var” diyerek hassas bir meseleye vurgu yaptı. Çevre ve Orman Bakanı ile Başbakanı eleştiren Tuncel, “Gerilla geçişini engellemek için baraj yapmak istiyorlarmış. Kürt sorununu çöz, doğaya zarar verme. Baraj rant amaçlıdır” diye konuştu.
Sempozyumun ikinci günü oturumlarına katılmadım. Özellikle yabancı konukların katıldığı öteki oturumlarda da su hakkının önemi üzerinde durulduğuna inanıyorum. Suyun ticarileştirilmesi gerçekten gelecek adına kaygı vericidir. Toplumun artık uyanması ve bazı gerçekleri görmesinin zamanıdır diye düşünüyorum. Sempozyuma STK katılımının düşüklüğünü de utanç verici buluyorum.