Bölgede HES ve savaş yatırımı patlamış!

Kaynak: Birgün, 1 Ekim 2012, Onur Erem – Hasankeyf/Batman
Yazıya başlarken okuyuculara bu yazıda konuşmacıların isimlerini yayınlayamadığımı belirtmek isterim.

Ülkemizde 1 Mayıs’a katılanlara, konsere gidenlere, tartışmalara ve siyaset akademilerine katılanlara “terör örgütünün emriyle katıldın” diyen bir yargı, insanların gençlik kampına da “terör örgütünün emriyle”, hadi olmadı “özel daveti ve ricasıyla” katıldığını iddia edebilir. Bu durumda burada isim vererek kimsenin geleceğini riske atmak istemiyorum. Oysa insan istemez mi bir kamptaki, oturumdaki konuşmaların ulusal bir gazetede yayınlanmasını? İnanın insanlara isteyip istemediklerini bile sormak istemiyorum. İfade özgürlüğünün olduğu bir gelecekte, ismimizi gizlemeye gerek kalmaması dileğiyle…

Hasankeyf’i Yaşatma Girişimi’nin düzenlediği, 150 kişinin katıldığı Hasankeyf Gençlik Kampı’ndaki ilk günümüz sabah 8’deki kahvaltıyla başladı. Kahvaltının ardından “Barajların Toplum, Kültür ve Doğal Hayat Üzerine Etkileri” başlıklı açık oturuma geçildi. Sunumdaki dil Türkçe olsa da kamptaki çoğu sohbet Kürtçe yapılıyor.

Açık oturumda, politikadan uzak duran toplulukların bile yaşam alanlarını savunmak için politize olmasına neden olan Anadolu’nun dört bir yanındaki HES inşaatlarının etkilerini o bölgelerden gelen insanlar anlattı.

Anlatılanlara göre Antalya’daki Alakır Vadisi’ne 2007’de yerleşen aktivistler bu vadideki Alakır Barajı inşaatlarını durdurmak için 5 yıldır çaba veriyor. Vadideki 8 HES inşaatından 3’ü bitmiş durumda. HES’lere karşı verilen yasal mücadelelerle inşaatlara yürütmeyi durdurma kararı verilse de inşaat firmaları hemen proje dosyasını değiştirerek yeni bir süreç başlatıyor.

CİZRE’DEKİ BARAJLARDA KARAR ASKERİN

Cizre’den gelen katılımcıların anlattığına göre bölgedeki barajlar güvenlik barajları. Şırnak genelinde inşaa edilmekte olan 11 baraj mühendisler, firmalar tarafından değil doğrudan askerler tarafından planlanıyor. Bölgeye gelen üst rütbeli askerler vadilere ve tepelere bakarak barajın nereleri su altında bırakması gerektiğine karar veriyor. Planlanan iki baraj ise Roboski’yi su altında bırakacak. Katılımcılar bunu “devlet siyasetle örtemediği Roboski katliamını suyla örtmeye çalışıyor” diye yorumluyor.

Dersim’deki baraj ise diğerlerinden çok farklı bir hikâye, çünkü bu baraj şehir merkezine kadar uzanıyor. Kent merkezinin bir kısmının su altında kalmış. Kutsal saydıkları toprakların su altında kalmasının ardından bölgedeki yaşlılar gözyaşlarını tutamamış. Dersim’den gelen katılımcılar bunu bölgedeki ikinci jenosit olarak yorumluyor.

BARAJ DERSİM’E TİFO VE MALARYA GETİRDİ

Dersim’deki barajın iklime de büyük bir etkisi olmuş. Yazın 40 derecelere kadar çıkan kent eskiden kuru havasıyla bunaltmazken barajın ardından nemli hava 40 dereceyle birleşince hava cehenneme dönmüş. Yazın 5-6 metre inen su seviyesinin yarattığı bataklıklar kent merkezinde malarya ve tifo tehlikesi saçıyor.

BARAJLAR İKİNCİ 38’DİR

Toplantının sonunda söz alan bir katılımcı ise barajların, devletin 1990’lardaki “köy yakarak göç” politikasının bir devamı olduğunu; günümüzde neo-liberal uluslararası toplumun etkisiyle bu iş bombalarla ve yangınlarla yapıldığında tepki çektiği için baraj ile yapıldığını; büyük kentlere giden yoksul köylülerin gettolarda ucuz işgücü olarka kullanıldığını ve kimliklerini kaybederek asimile olduğunu anlattı.

Son olarak Hasankeyf’i tehdit eden Ilısu Barajı… Bu barajın 85 bin kişinin hayatını doğrudan, daha fazla kişiyi ise dolaylı olarak etkilemesi bekleniyor. Böylesine felaket bir barajın şebekemize katacağı elektrik ise ülkedeki toplam üretimin yüzde 1’i bile değil. Mevcut HES’lerin toplam üretimdeki payı yüzde 20 iken yapılacak 2 bin HES ile bu rakam yüzde 25’e ancak çıkacak. Katılımcılar Ilısu Barajı’ndaki ilerlemenin ardından bu barajdan etkilenecek bütün yerleşim birimlerinde örgütlenmeye giderek halkın daha fazla mücadele etmesini sağlamayı planlıyor.

BU YATIRIMI GÖSTERMEYEN MUHALİFİM DİYEMEZ

Bütün bunlara bakınca “doğuya yatırım yapılmıyor” demek mümkün mü? Devletimizin insanları katleden en büyük savaş yatırımı da bu bölgede, doğayı katleden baraj yatırımı da. Muhalif basının yatırımları görmediğinden şikâyet ediyordu Tayyip Erdoğan. Bu büyük yatırımlarından ötürü hükümetimizi kutluyorum.

‘Buralar hepimizin, bütün insanlığa miras’

Açık oturumun ardından katılımcılarla sohbet etme olanağı buldum. Dicle Üniversitesi’nden gelen gençler okulun hukuk fakültesinde yaşanılanları anlattı. Roboski katliamının ardından Hukuk Fakültesi öğrencileri dersleri boykot etmişti. Bu boykota katılan öğrenciler tam 4 ay tutuklu yargılandıktan sonra tahliye edilmiş. Tek “suçları” derse girmemek olan öğrenciler tanıdık bir maddeyle suçlanıyor: Terör örgütünün emriyle hareket etmek. Konuştuğum öğrenciler, arkadaşlarının tahliye edildiğini ancak beraate dair bir umutlarının olmadığını anlatıyor.

İSVİÇRELİ, ALMAN KATILIMCILAR: BU MİRAS HEPİMİZİN

İsviçre’den, Almanya’dan gelen katılımcılar da var. Türkiye’ye hayran kalıp defalarca gelmişler. İstanbul’a, Diyarbakır’a, Karadeniz’e, Hasankeyf’e… “Buralar hepimizin, bütün insanlığa miras. Bu yüzden Hasankeyf yokolursa kendi evim yokedilmiş gibi üzülürüm” diyorlar.

Tekrar Kürt öğrencilerle konuşuyorum. Kürt sorunu yerine Türk-Kürt meselesi terimini kullanmayı tercih ediyorlar – Kürt sorunu diyerek sorunun kaynağının Kürtler olduğu algısını yaratmak istemiyorlar: Çünkü sorun binlerce yıldır bu topraklarda yaşayan Kürtlerde değil, devlette.

Türk-Kürt meselesi için kendilerinin nasıl bir çözüm istediğini sorduğumda özerklik istediklerini, ama özerklik elde etmenin bağımsızlığı reddetmek olmadığını söylüyorlar. “Bizce halklar, kültürler bir arada yaşamalı; sınırlar kalkmalı!” diyor ve ekliyorlar: Maalesef dünyanın bu bölgesinde halklar birarada yaşamayı beceremiyor, devletler her zaman çatışma yaratarak çatışmadan besleniyor.

BATI’DAKİ ÖĞRENCİLERDEN EKSİĞİMİZ Mİ VAR, FAZLAMIZ MI?

İstanbul’daki, Ankara’daki büyük üniversitelerin ortamlarını merak ediyorlar. “Orada öğrenciler bizim kadar politize değilse medya niye onların eylemlerine daha çok yer verirken bizim kitlesel eylemlerimiz bile bir satır da olsa yer almıyor? Gerçekten daha renkli, eğlenceli eylem yaptıkları için mi? Yoksa ana akım medyanın Kürtlere olan genel körlüğünden mi?” Bence sorunun cevabı “ikisi birden”, ama ikincisi biraz ağır basıyor. Kürt öğrenciler en renkli eylemi yapsa bile medyanın yer vereceğinden şüpheliyim.

Grup olarak Hasankeyf turuna çıkacağımız için sohbeti yarım bırakıyoruz. Yürürken sayısız tarihi yapı görüyoruz. Antik seramik fırınları, saraylar ve evler… Hepsi kaderine terkedilmiş. Ardından bir vadiden geçerek yarım saatlik bir tırmanışla bir tepeye çıkıyoruz. Hasankeyf Kalesi kapatıldığı için buraya çıkmıştık, ancak Hasankeyf Kalesi’ne daha önce hiç çıkmamış olmama rağmen buradaki manzaranın daha güzel olduğunu söyleyebilirim. Çünkü buradaki en etkileyici yapı olan kaleyi tam cepheden görüyor.

HAYALLERDE YAŞAYAN GEÇMİŞ

Mağaralara bakarken buraları yapan ilk insanları düşünüyorum. Ardından binlerce yıl boyunca kullanan halkları. Gözümün önünde canlandırmaya çalışıyorum. Bütün dünyanın ilgisini çekecek bu yaşamı geliştirerek sürdürmek yerine yokeden devlete ne kadar kızsak az – zira gelecek nesiller çok daha fazla kızacak.

Aşağı inerken dostum Ercan Aktaş’ın gazıyla hayatımın en korkutucu macerasını yaşıyorum: Grup geldiği yerden dönerken biz avcı rehberimizin peşinde kestirme diye dik bir yamaçtan iniyoruz. Bir süre sonra bu yamaç uçuruma dönüşüyor. Sadece ufacık el ve ayak koyma oyuklarının olduğu bu dik duvarı ancak ayakkabılarımızı çıkararak inebiliyoruz.

DAĞIN TEPESİNE MASA KURSA MIYDIM?

Aşağı inince aklıma geliyor: Ben de yanımda bir masa, bir sandalye, çiçek dolu bir vazo ve aypedle tepeye çıkıp orada Türk kahvesi içerken fotoğraf çektirseydim keşke. Tabi bunun için gazetemin, bana Türk kahvesi yapacak ve eşyalarımı taşıyacak bir asistanı emrime vermesi gerekiyordu. Ah BirGün ah! Böyle yaratıcı şeyler yapamıyor hiç. Bakın özel araba ayrıntısına girmedim bile!

Akşam döndüğümüzde yemeğin ardından belgesel gösterimi ve Halil Savda’nın yürüyüşü üzerine bir konuşma yapıldı. Halil Savda’nın yürüyüşünün Osmaniye’de emniyet tarafından sabote edildiğini, yürüyüştekilerin darp edildiğini gazetemizde okumuşsunuzdur. Halil Savda’ya yürüyüşünde eşlik etmiş bir katılımcı, yürüyüşün FaceBook sayfasına onbinlerce kişinin üye olduğunu, yürüyüşe de Türk, Kürt, Gürcü demeden birçok kişinin katıldığını anlattı. Katılımcılar arasında yürüyüşe katılmak isteyenler de vardı, bu yürüyüşün Ankara’da bitmemesi, devam etmesi gerektiğini söyleyenler de.

Kamptan daha fazla kopmamak için yazımı burada noktalıyorum. Akşamın ilerleyen saatlerindeki izlenimlerimi yarınki yazıma ekleyeceğim.