Kaynak: Pirsus, 11 Şubat 2013
Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) Parti Meclisi (PM) Üyesi ve İzmir Milletvekili Prof. Dr. Hülya Güven, HES’leri mercek altına aldı. Güven, bu konudaki soru önergesine aldığı cevapları eleştirdi.
Güven, ülke çapında özel sektör tarafından yapımı devam eden 237 ve Devlet Su İşleri tarafından yapılan 10 Hidro Elektrik Santrali (HES) ile ilgili sorduğu soru önergesi verdi. Güven sorduğu, “HES inşaatlarında kazıdan çıkan malzemenin uygun şartlarda depolanmaması nedeniyle meydana gelen çevre felaketleri ile ilgili olarak Bakanlığınızca lisans sahibi firmalar hakkında hangi yaptırımlar uygulanmıştır” sorusuna, sadece cezai işlemin yapıldığı cevabını aldığını söyledi. Güven, “Katı atıklar, inşaat artığı malzemelerin bertarafı için proje sahibinden alınan taahhütlere uyulup uyulmadığı ile ilgili olarak, Bakanlık denetimlerinin eksik yapıldığı kazı fazlası malzemenin dere yatakları gibi uygun olmayan sahalara döküldüğü saptandığı zaman ise, sadece cezai işlem uygulandığı açıklandı. İnsan hayatı ve doğanın ne kadar ucuz olduğunu görüyoruz. Dere yataklarına dökülen malzemenin kaldırılması ve alanın eski haline getirilmesi ile ilgili bir yaptırım bulunmuyor. Böylece cezayı ödeyen kazı fazlası malzemeden kurtulmuş oluyor” dedi.
Prof. Dr. Güven, “orman ve mera alanlarının tahribatının ÇED görüşünde kriter olup olmadığını ve ÇED raporlarında danışman firmaların birbirinin benzeri raporlar sunabildiği için bakanlığın ülkenin biyoçeşitliliğini tehdit eden HES inşaatlarına karşı bu çeşitliliği korumak için aldığı tedbirlerin ne olduğunu” sorduğunu, yine aldığı cevaba şaşırdığını kaydetti. Güven, “Bakanlık, istenilen düzeyde olmayan, bir danışman firmadan diğerine benzer raporların çıktığı ve formaliteden öteye geçmeyen ÇED raporlarında göz yumulan orman ve mera tahribatına, raporlar ve kurumlardan alınan görüşler çerçevesinde saygı gösterilmesini istedi. Halbuki dünyada yalnızca ülkemizde yetişen bitki türleri de mevcut. Örneğin Antalya’nın Kemer ilçesinde, Beydağları Sahil Milli Parkı sınırında bulunan Kesme Boğazı’na yapılacak bölgede 111 önemli bitki türü bulunmakta ve HES projesinin tehdit ettiği türler arasında dünyada yalnızca bu bölgede yetişen Kemer Orkidesi ve Olimpos Safranı gibi bitkiler de dünyada yok olma tehlikesi ile karşı karşıya kalmaktadır” diye konuştu.
Dere yataklarında bırakılması gereken su miktarının da doğal hayatın devamı açısından önemine değinen Güven, bu konu ile ilgili de “Yönetmelikle getirilen ‘son 10 yıllık ortalama akımın en az yüzde 10’u’ kriteri yerine Bakanlığınızın her akarsu için havzasının doğal dengesini devam ettirebilecek ve diğer su haklarını güvenceye alacak bir oranı önceden belirleyip HES inşaatı yapmaya talip olacaklara ilan etmesi gerekmiyor muydu?” sorusunu yöneltti.
Güven, aldığı “Dere yatağında son on yıllık akımın yüzde 10’undan az akım olması halinde suyun tamamının doğal hayatın devamı için mansaba bırakılacaktır” şeklindeki cevabın inandırıcılıktan uzak olduğunu savunarak, şu açıklamayı yaptı:
“Yönetmelikle dereye bırakılacak su miktarı ve zamanlamasının tespiti şirkete, onayı ise Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’na bırakılmıştır. Üzerinde HES kurulu bir derenin akımının yüzde 10’un altına düşmesi durumunda, santral yönetiminin derede doğal hayatın devamı kaygısında olması bir ticarethanenin kar etme ve üretimi sürdürme mantığına ters düşmektedir. Böyle bir durumda, dere yatağında kalan su da tesisin işletilmesinde kullanılmaya devam edecek, derede doğal yaşam tehlikeye girecek, çiftçinin dere suyundan faydalanma imkanları da güçleşecektir.”
Prof. Dr. Güven ayrıca, HES inşaatları sırasında meydana gelen işçi ölümlerini de sordu. Güven, işçi ölümünün olmadığı yönündeki cevabı eleştirerek şunu söyledi:
“HES inşaatlarında meydana gelen kazalarda işçi ölümleri yıllardır devam ederken, DSİ kontrolündeki HES’lerde kaza olmadığı söyleniyor. Danışman firma kontrolündeki denetimlerin aksaması nedeniyle meydana gelen kazalar için ise sadece, hala kanuni çalışmaların devam ettiği belirtiliyor.”