Bu sene Dünya Nehirler için Eylem Günü olan 14 Mart, 34 ülkede 122 farklı etkinlikle kutlandı. Onaltıncısı kutlanan bu anlamlı günde barajlar ve HES’lerden etkilenen halklar ve aktivistler bulundukları ülkelerde yaptıkları eylemlerle ülkelerin sınırlarını aşarak küresel bir eylemde buluşmuş oldu. Zira yaşam kaynağı nehirlerin korunması sadece yerel olduğu kadar küresel de bir mesele. “Ölüm değil, yaşam için nehirler!” ve “Nehirler özgür aksın!” sloganlarıyla kutlanan 14 Mart her yıl olduğu gibi coşkulu geçti.
“Dünya Nehirler için Eylem Günü” önerisi, ilk kez Mart 1997’de Brezilya’nın Curibita kentinde gerçekleşen “Barajlardan Etkilenenlerin Uluslararası Toplantısı” katılımcıları tarafından gündeme getirilmişti. Toplantıya katılan 20 ülke temsilcisi, 14 Martı tüm dünyada nehirlerinin üzerinde kurulan baraj ve HES’ler gibi yıkım getiren hidrolik projeleri, bunlardan etkilenen insanları, diğer canlıları ve gelecek nesilleri, ve bu yıkım projeleriyle baş etmek için yapılan mücadeleleri anlatma ve bu mücadelelerin politik olarak güçlenmesi günü olarak ilan etti. Aynı gün kabul edilen Curibita Deklarasyonu’nda şöyle deniliyordu: “Hepimizin mücadeleleri bir, çünkü kurulan barajlardan en fazla etkilenen insanlar tüm dünyada aynı şekilde karar alma süreçlerinden dışlanıyor. Bu kararlar halk tarafından alınacağına, teknokratlar, politikacılar ve ticaret elitleri tarafından kendi güçlerine güç katmak ve servetlerini büyütmek için alınıyor ve barajlar sadece onlar için kuruluyor”.
Türkiye’de de benzer bir tablo hakim. 1990’larda su hizmetlerinin aşamalı olarak özelleştirilmesiyle birlikte dünya su devlerinin ilgi odaklarından biri de Türkiye oldu. Uluslararası özelleştirme lobilerinin Dünya Su Forumu gibi küresel toplantılarına evsahipliği yapan Türkiye kendini şiddeti gittikçe artan bir kalkınma yarışı içinde buldu. Bu yarışta kazanmanın en kestirme yollarından biri de ülkenin tüm akarsularını hidrolik tesisler için su piyasasına açmaktı. Öyle ki Türkiye’nin su ve enerji alanlarındaki 2023 yılı hedefleri gerçekleşirse ülkenin her akarsuyunun üzerinde toplamı binleri bulacak orta ve küçük ölçekli HES’ler “akan su” diye birşey bırakmayacak. Çünkü nehirler kaynağından denize ya da göle döküldüğü yere kadar toprağa değmeden borular içinde taşınacak. Toprağı ve o topraktan beslenen kırsal kesimi ve diğer tüm canlıları yok edecek bu hidrolik tesisler yaşam değil, ölüm saçacak. 2012’de yürürlüğe giren 2B Yasası ve Çevre Komisyonu’ndan geçip meclisin gündemine gelen “Tabiatı ve Biyolojik Çeşitliliği Koruma Kanun Tasarısı” gibi daha pek çok endişe verici hukuksal gelişmelerle birlikte nehirleri, nehirlerin insanlarını, canlılarını ve gelecek nesilleri karanlık günler bekliyor.
Sadece Türkiye’yi değil tüm yerküreyi ilgilendiren bu korkunç tabloyu değiştirebilmek için yerelde olduğu kadar küre ölçeğinden de mücadele verilmeli. 14 Mart tüm dünyada barajlar ve HES’lerden muzdarip halkların ortak sesi ve bu sese Türkiye’den de yeni sesler eklenmeli. Nehirlerimiz kâr için değil, yaşam için aksın!
Akgün İlhan