Taksim Gezi Parkı’ndaki ağaçların sökülmesine karşı başlayan pasif direniş, günler içinde büyüyerek ülke çapında bir sosyal muhalefete dönüştü. Devletin bütün olup bitenlerle ilgili tavrı artan polis şiddeti ve tahammülsüzlük olurken, dünyanın pek çok yerinden Türkiye halkıyla dayanışma mesajları gelmeye başladı. Bunların en anlamlılarından biri de Bolivya’da 2000 yılında gerçekleşen ve Cochabamba Su Savaşları olarak tarihe geçen sosyal hareketin kahramanı Oscar Olivera. 2 Haziran 2013 sabahı Su Hakkı Kampanyası’ndan Akgün İlhan ve Oscar Olivera arasında Facebook ortamında sohbet etme imkanı yakalandı.
Olivera’nın halkının mücadelesi ise şöyle başladı. Bolivya’da 1997-2001 döneminde Dünya Bankası ile yapılan çeşitli anlaşmaların gereği olarak ülkede çeşitli özelleştirme uygulamaları başlatılmıştı. 1999’da ilk su özelleştirmesi Cochabamba kentinde uygulamaya konuldu. Hemen ardından kent içinde ciddi bir toplumsal muhalefet örgütlenmeye başladı. 2000 Nisanında ise Cochabamba halkının isyanı tüm Bolivya’ya yayılarak büyüdü. Işte Cochabamba Su Savaşları böyle başladı. Bir sosyal harekete dönüşen Su Savaşları dönemin hükümetinin devrilmesine giden bir süreci başlatmıştı. 2006’da ülkenin ilk yerli başbakanı olan Evo Morales iktidara geldi. Hareketin bir hukuksal kazanımı olarak, 2009 Bolivya Anayasası’nına şöyle bir madde eklendi: “Herkes evrensel nitelikteki su hizmetlerine eşit olarak sahip olmalıdır. Su ve hıfzıssıhhaya erişim bir insan hakkıdır, imtiyaz veya özelleştirme konusu olamaz”.
Bu sürecin en önemli aktörlerinden Oscar Olivera, Bolivya halkının isyanının sadece suyun pahalı olmasına karşı değil, suyun mülkiyet ilişkilerine nesne yapılmaya çalışılmasına olduğunu belirtiyor. Olivera şöyle devam ediyor:
Evet su pahalanmıştı, ama bizi öfkelendiren esas mesele bu değildi. Biz, “akan su da yağan su da benim malım” diyen küstah zihniyete öfkemizle yola çıktık. Suyumuz bizim insanlık onurumuz. Onu da kaybedersek, elimizde bize ait olan hiçbirşey kalmayacaktı. Biz onurumuz için evlerimizde, dükkanlarımızda ne varsa sokağa yığdık. Barikatlar oluşturduk. Gücümüzün kaynağı artık kaybedecek birşeyimizin olmadığı hissiydi. Bireysel korkuların bittiği, öfkenin harekete dönüştüğü bir noktaya varmıştık.
Sadece yarım sene içerisinde bir milyon kişinin katıldığı hareket, sembolik ve doğrudan eylemler ile mücadeleyi sokağa taşıdı. Halk, ödemeyi reddettikleri su faturalarını toplayıp kent meydanında yaktı. İnsanlar tüm eşyaları sokağa yığıp barikatlar kurdular. Özelleştirmeye son verilmesi için genel greve gidildi. Bolivya Hükümeti ise buna cevap olarak Cochabamba’da sıkıyönetim ilan etti. Tankların gezindiği sokaklarda polis halka gerçek mermiler sıkıp, üç kişinin doğrudan ölümüne neden oldu. Yüzlerce insan yaralandı. Sonunda Bechtel adlı şirket su hizmetleri işini Cochabamba Belediyesi’ne geri devrederek ülkeyi terketti.
Ancak bu yeterli değildi çünkü özelleştirmeci 2009 Yasası olduğu gibi yerinde duruyordu. Hükümeti harekete geçirmek halk kendi örgütleriyle bir referandum düzenledi. Referandum sonucun halkın suyun özelleştirilmesini istemediği yönündeydi. Bu karara rağmen hükümet değişim için harekete geçmedi. Hükümeti bu konuda harekete geçirmek için Cochabamba’daki hayatı durdurma kararı alındı. Şehre giden yollar günlerce kapalı kaldı. Milyonlarca Bolivya vatandaşı ülke çapındaki greve destek için kente yürüdü. Hükümetin güvenlik güçleri halka gözyaşartıcı bombalar ve kurşunlarla karşılık verdi. 5 kişi hayatını yitirirken, yüzlercesi yaralandı. Önce hükümetin düşmesi, 2029 Yasası’nın yürürlükten kaldırılması ve sonrasında 2009 Bolivya Anayasası’nda su hakkının tanımlanması gerçekleşti. Böylece su hizmetlerinin kamu eliyle yürütülmesinin yasal güvence altına alınmış oldu.
İşte Olivera, böyle uzun erimli bir mücadele geleneğinin içinden geliyor. Devletin İstanbul’da ve ülkenin pek çok yerinde ortaya çıkan muhalefete karşı uzlaşmaz ve sert tavrını antidemokratik bulduğunu dile getiren Olivera, 6 Şubat 2000 tarihli Cochabamba Suyu ve Hayatı Savunma Koordinasyonu Bildirgesi’nden bir alıntı yaparak aslında İstanbul ve Türkiye’nin pek çok yerinde patlak veren demokrasi mücadelesinin kendi mücadeleleriyle çok benzediğini söyledi. O alıntı şöyle:
“Bu hareketin başka bir kazanımı da korkudan kurtulmamız oldu. Birbirimizle konuşmak, tanışmak ve birbirimize başka şekillerde güvenmek için evlerimizden ve mahallelerimizden çıktık. Sokakları ve yolları işgal ettik çünkü onların gerçek sahipleri bizleriz. Bunu kendi öz gücümüzle yaptık. Biz, kentin ve kırsalın emekçileri için bu demokrasinin gerçek anlamıdır: biz karar verir ve yaparız, biz müzakere eder ve uygularız. Haklı bulduklarımız ve önerdiklerimiz için hayatımızı riske atarız. Demokrasi halkın bağımsızlığı demektir ve yaptığımız tam olarak da budur”.
Olivera bu paragrafın Türkçe çevirisini Cochabamba’daki Su Savaşları sırasında çekilen bir fotoğrafla, İspanyolcasını da Taksim Direnişi’nden çekilmiş bir fotoğrafla birlikte tüm dünyayla paylaştı.
Çünkü yerler, diller ve zamanlar farklı da olsa mücadele aynı demokrasi mücadelesi.