Stefan Pfeiffer, son üç aydır su hakkı için yürüyor. Yolculuğuna Haziran sonunda Norveç’teki Nordkapp’tan başlayan Pfeiffer’in son durağı İspanya’nın kuzeybatısındaki kutsal şehir Santiago de Compostela. Bugünden itibaren yaklaşık 2,5 ay sonra son uzun yürüyüşünün son istasyonuna varacağını hesaplayan Pfeiffer, şimdiye kadarki üç aylık zaman dilimi içinde 3400 km yürümüş. Yani 3 bin km’ye denk düşen bir o kadar yol daha yürünmeyi bekliyor.
Bunca yolu neden yürüyor?
Her şey yolunda giderse 2013 Noeli’nde Santiago de Compostela’ya varacak olan Pfeiffer’in böyle bir yolculuğa çıkmasının amacı herkesin suya ve hıfzıssıhhaya erişim hakkını gündeme getirmek. Yürüyüşün başka bir amacı da günümüzde milyonlarca insanın bu temel haktan yoksun olduğuna vurgu yaparak gelecek kuşaklar için su varlıklarının korunmasının önemi hakkında genel kamuoyunda farkındalık oluşturmak.
Neden su hakkı?
Dünyanın pek çok yerinde 1990’lı yıllardan itibaren suyun ve hizmetlerinin ticarileşmesi ve özelleştirilmesi süreci içinde su varlıkları hızla kirlenip, tükenmeye başladı. Daha önceden yaşam hakkının içinde örtük olarak ifade edilen suya ve hıfzıssıhhaya erişim hakkı, su varlıkları şirketlerin taarruzu karşısında kirlenerek tükenmesiyle birlikte önem kazandı. Su adaletsizliğinden muzdarip bireyler ve halklar “su hakkı” kavramı adı altında birleşmeye başladı. Bir anlamda, 1990’larda Hindistan’da barajlara karşı “Narmada Hareketi” ve 2000’lerde Bolivya Cochabamba’da su hizmetlerinin özelleştirilmesine karşı “Su Savaşları” gibi sosyal hareketlerden su hakkı kavramı doğmuş oldu.
Su hakkı ne demek?
Su hakkı, ayrımsız bir şekilde herkesin yeterli miktarda ve kalitede suya erişmesi demek. Yani parası olsun olmasın herkesin içme ve temizlik gibi gündelik insani ihtiyaçlarını karşılamaya yetecek kadar suya ulaşması demek. Bunu sağlamanın yolu da belirli bir kotaya kadar suyun şebeke suyundan vatandaşa ulaşmasının devlet garantisi altında belediyelerce yapılması. Türkiye’de bunu yıllardır yapan bir belediye de var üstelik. Dikili Belediyesi, hane başına aylık 13 tona kadar suyu insan hakkı olduğu ve dolayısıyla satılamayacağı için ücretsiz veriyor. Eğer hane bu kotayı aşarsa, kullandığı suyun toplamını normal tarifeden ödemekle yükümlü. Bu nedenle su tasarrufu yapanların sayısı artmış. Öyle ki bu uygulamadan önce su sıkıntısı çeken Dikili’de, artık hatırı sayılır bir su tasarrufu sağlanıyor. Hem de su tasarrufu suyun fiyatını artırıp yoksulu cezalandırarak değil, yoksulu ödüllendirerek adil bir şekilde gerçekleşmiş oluyor.
Su hakkı hepimizin meselesi
Su hakkı için yürüyenleri uzun ve çetin bir mücadele bekliyor. Tıpkı Pfeiffer’in önündeki binlerce kilometre yol ve yaklaşan kışla birlikte soğuyan havalar gibi. Suyu bedavaya dağıtıyor diyerek mahkemeye verilen Dikili Belediye Başkanı Osman Özgüven ve çalışma arkadaşları; Türkiye’nin dört bir yanında baraj ve HES inşaatları yüzünden toprağı ve suyu kirlenip, göç etmek zorunda kalanlar; ve ne evdeki musluğundan ne de sokaktaki çeşmesinden içme suyu akmadığı için ambalajlı su içerek aynı suya 500 kat fazla para ödeyenler aynı yolun yolcusu. Dünyanın dört bir köşesinde hepimiz aynı hak erozyonun mağdurlarıyız aslında.
Akgün İlhan