Mavi Topluluklar Projesi, Kanadalılar Konseyi ve Kanada Kamu Çalışanları Sendikası’nın (CUPE) oluşturduğu ortak bir girişim. Bu proje, Su İzleme adlı organizasyonun kamusal su hizmetlerini destekleyen ve ambalajlı su endüstrisine karşı çıkan pek çok diğer sivil oluşumla birlikte çalışmasının sonucunda ortaya çıktı. Projenin esas amacı, su ve hıfzıssıhha hizmetlerinin kamunun elinden çıkıp, özel şirketlerin eline geçmesi sonucu su varlıklarının üzerinde giderek artmakta olan baskılarla mücadele etmek.
Kanada’da 2000’lerde başlayan su özelleştirmelerine karşı sosyal muhalefetin sesi olan bu proje, sadece bu ülkeyle sınırlı kalmamış. Kanada’da pek çok belediye mavileşirken, geçtiğimiz Eylül ayında İsviçre’nin Bern Belediyesi de Mavi Topluluklar’a katıldı.
Mavi Topluluklar Projesi, suyu mülkiyeti olmayan ancak sorumluluğu herkese ait olan bir ortak varlık olarak tanımlıyor. Su, insan faaliyetlerinin merkezinde olduğuna göre, suyun yönetimi de adil paylaşımcı ve koruma eksenli olmak zorunda. Gelecek nesillerin ve doğanın bizler kadar sudan faydalanması bu eksenler üzerinde kurulacak bir su yönetimi anlayışına bağlı. Buradan hareketle, belediyelerden kurumlara kadar herhangi bir topluluğun mavi olabilmesi için aşağıdaki üç ana hatta faaliyete geçmesi konusunda çağrıda bulunuyorlar:
– Suyun bir insan hakkı olarak tanınması;
– Kamuya ait ve kamu tarafından finanse edilen ve yürütülen su ve hıfzıssıhha hizmetlerini desteklemesi;
– Kamu ve belediye faaliyetlerin ambalajlı su kullanımı yasaklaması
2 Kasım 2013 tarihinde Gıda ve Su İzleme koordinatörü Gabriella Zanzanaini, Su Hakkı Kampanyası tarafından gerçekleştirilen “Su adaleti olmadan demokrasi olmaz!” adlı panel ve forumun konuğu olarak İstanbul’daydı. Zanzanaini, Mavi Topluluklar projesinden bahsederken, hemen yanı başında konuşmacı koltuğunda oturan bir başka isim de Dikili Belediye başkanı Osman Özgüven’di. Dikili Belediyesi, hane başına aylık 13 tona kadar suyu zaten bedava olarak veriyor. Bu kotayı aşan hane kullandığı suyun tamamını normal tarifeden ödemek zorunda olduğu için, suyu daha tasarruflu kullanıyor. Bu tarifelendirme modeliyle ilçede daha önceden yaşanan su sıkıntısı, önemli ölçüde çözülmüş. Özgüven “su bir insan hakkı olduğuna göre alınıp, satılmamalı. Biz buradan hareket ederek, bu modeli oluşturduk” diyor.
Türkiye’de su hakkını hayata geçiren tek ilçe olan Dikili Belediyesi’nin, dünyada benzer örneklerinin olduğunu ve bu örneklerin çoğaldığını biliyoruz. Su ve hıfzıssıhhanın, Birleşmiş Milletler tarafından bir insan hakkı olarak kabul edildiğini de (2010) biliyoruz. Ancak Türkiye bu anlaşmada çekimser kalan ülkelerden biri olmaya devam ediyor. Su hakkı konusunda bir yaklaşım değişikliğini devlet değil, halk talep edecek. Suyun daha çok kullanılması değil tasarrufunu ve korunmasını; su hizmetlerinde kârın değil insana hizmetin merkeze alınmasını, ambalajlı suyun değil içilebilir şebeke suyunun teşvikini hedefleyen her oluşumun desteklenmesi gerek. İşte Dikili Belediyesi gibi örneklerin çoğalmasının önünü açacak Mavi Topluluklar gibi oluşumların kamuoyunun gündemine taşınması ve tartışılması bu nedenle önemli.
Akgün İlhan
Fotoğraf: Fotoğraf: Kanadalılar Konseyi Başkanı ve küresel su hakkı aktivisti Maude Barlow, Bern Belediyesi ve Bern Üniversitesi’nin Mavi Topluluklar sertifikası teslim töreninde (Kaynak: www.canadians.org)