Su, insanlar ve diğer canlıların yaşam hakkı olmaktan uzaklaşıp, endüstriyel tarımın, sanayi ve enerjinin hammaddesi olmaktadır. Bunun sonucunda sınırlı olan bu yaşam kaynağına erişim gün geçtikçe kısıtlanmaktadır. Küresel iklim değişikliği ve Türkiye’yi etkisi altına alan kuralık ile birlikte, bu kısıtlılık daha da şiddetlenmektedir. Su, parasını ödeyenin istediği şekilde ve miktarda kullanabileceği bir ekonomik ürün değildir. Su, böylesine adaletsiz bir paylaşımın nesnesi olamaz. Su, hepimizin mirasıdır ve gelecek nesillere aktarılmalıdır. Dolayısıyla su, piyasa merkezli sistemlerin emrine amade edilmemesi, korunması gereken bir varlıktır. Hem suyun adil paylaşımı, hem de suyun korunması noktasında yerel yönetimlere büyük görevler düşmektedir.
Büyükşehir ve ilçe belediye başkanı adaylarından yurttaşların su hakkını tanımalarını ve kısa vadede somut olarak şunu hayata geçirmelerini talep ediyoruz:
- Büyükşehirlerde su fiyatlarını belirleme yetkisi İSKİ Kanunu ile büyükşehir belediyelerine, diğer yerlerde ise ilçe belediyelerine verilmiştir. Suyun bir insan hakkı olduğu ilkesinden yola çıkarak, büyükşehir belediyeleri ücretlendirme politikasında su tasarrufunu ve su hakkını hayata geçirecek şu değişikliği yapmalıdır: Hanedeki kişi sayısı baz alınarak ve temel ihtiyaçlara (içme, beslenme ve temizlik) göre belirlenen miktara kadar verilen su ücretsiz olmalıdır. Bu miktarı aşan kullanım olduğunda ise hanede kullanılan suyun tamamı ücretlendirilmelidir. Su tasarrufu yaptığı için ödüllendirilen vatandaşların ödemediği su faturalarının ortaya çıkaracağı bütçe açığı ise tarifelendirme sisteminde yapılacak kademeli fiyat değişikliğiyle dengelenecektir.
Hem büyükşehir belediyesi, hem de ilçe belediyelerinin su hakkını sağlama yönünde hayata geçirebilecekleri diğer politikalar ise şöyledir:
- Musluklardan temiz ve içilebilir su akması için bütün su hizmetleri altyapısı kamu kaynakları kullanılarak iyileştirilmelidir.
- Yaşam hakkının vazgeçilmez parçası olan su hakkını yok saydığı için ön ödemeli su sayacı uygulaması ortadan kaldırılmalıdır.
- Ekolojik ayak izi çeşme sularına göre kat be kat fazla olan ambalajlı suların azaltılması için kamu alanlarında her türlü ambalajlı suyun satışı engellenmeli, bunun yerine musluklardan içilebilecek su akmalıdır.
- Sosyal yaşamın birleştirici öğesi ve suya ücretsiz erişimin sembolü olan sokak çeşmeleri tekrar yaşama kazandırılmalıdır.
Yerel yönetimler, ilk etapta susuzluk olarak ortaya çıkan iklim değişikliği ve kuraklık ile mücadelede de belirleyici rol oynamalıdır. İklim değişikliği ve kuraklıkla mücadele, daha fazla sayıda baraj ve isale hattı yapıp komşu şehirlerin su varlıklarını kullanarak verilemez. Zira yağış olmaz ise baraj dolmaz ve isale hattından geçecek sudan bahsedilemez. Kuraklıkla mücadelede yağmur bombası, deniz suyundan temiz su elde etme veya her şart altında korunması gereken yeraltı su kaynaklarını çıkarma gibi teknolojiler de işe yaramaz. Bu teknolojiler su krizini, iklim ve enerji mecralarına ve başka coğrafi bölgelere yayarak daha da karmaşık hale getirerek büyütür. Bu teknolojik çözümler yüksek maliyetli olduğu için de tercih edilmemelidir. Sorunun çözümü, belediyelerin enerji verimliliği ve tasarrufunu maksimuma çıkarmalarıyla olacaktır.
Yerel yönetimler, iklim değişikliğine neden olan merkezi politikaların uygulayıcıları değil, iklim dostu uygulamaların yürütücüsü olmalıdır. İklim değişikliğini tetikleyen değil, iklim dostu yerel uygulamalar için merkezi yönetimin şunları yapması gerekir:
- Fosil yakıt kullanımına dayalı ulaşımın hâkimiyetinin ortadan kaldırılıp, raylı sistem ve bisiklet yolu gibi alternatif ulaşım biçimlerinin merkeze alınması;
- Sokak aydınlatmalarından, kamusal binaların aydınlatma ve ısınma sistemlerine kadar mümkün olan her alanda yenilenebilir enerji kaynaklarının kullanımı;
- Enerji verimliliği ve tasarrufu için başta binaların yalıtımı ve ücretsiz led ampülü dağıtımı olmak üzere her alanda önlemler alınması;
- Var olan yeşil alanların mutlak koruma altına alınması ve artırılması;
- Yerleşim planlarının, kentin ekolojik eşiklerini (hava, su ve toprak) dikkate alarak şehrin iklimini değiştirmeyecek şekilde düzenlenmesi.
Daha insani ve ekolojik yaşam alanları yaratmak için yerel yönetimlere kısa ve uzun vadede çok önemli görevler düşmektedir. Merkezi yönetimdeki büyük değişimlerin tetikleyicisi olabilecek su hakkını tanıyan iklim dostu belediyeler, saydığımız bu taleplerin ve uygulamaların kararlı birer taşıyıcısı olmalıdır.