Saygı değer başkanlar, değerli konuklar ve kampanya yürütücüleri hepiniz hoş geldiniz. Sizleri Türkiye’nin en büyük su havzalarından biri olan kentimizde ve Van Göl’ün kıyısında konuk etmekten mutluluk duyuyoruz. Değerli arkadaşlar şüphesiz su kaynaklarının ve hizmetlerinin özelleştirilmesine karşı ilerici bir alternatif, farklı bir model ve uygulamalarını tartışmak, bunları açığa çıkarmak, yerel politikalarımızı oluştururken de bu belirlemeler ışığında yapmak hayati bir konu. Bugün Van’da, suyun hayatiliğine ve başka bir su politikasının da mümkün olduğunu hep birlikte dile getireceğiz. Bu anlamda böylesi bir çalışmanın da kentimizde yapılıyor olmasını bir yerel yönetim temsilcisi olarak bizim içinde şans olarak görüyorum. Burada yine bu çalışmaya emeği geçen, çalışmayı yürüten, organize eden herkese ayrıca bu anlamıyla da teşekkür ediyorum.
Bir iki cümleyle Van kentinin tarihsel olarak su ile ilişkisinden bahsetmek istiyorum. Değerli arkadaşlar biliyorsunuz Van kenti Urartulara başkentlik etmiş bir kent. Dokuz bin yıllık bir kent kimliğinden bahsediliyor. Van kenti su kanalları ile meşhurdur. Halende öyledir. Urartular döneminden kalan su kanalları Gölpınar Ovası’ndan suyu Van’a getirmekte. Van’ın bağ ve bahçeleri halen o su kanallarıyla sulanmaktadır. Urartu’lardan sonraki bütün medeniyetler Persler, Selçuklular, Osmanlılar ve cumhuriyetinde ilk yıllarına kadar Van’da Urartu’lara ait göletler, barajlar, su kanlarlı kullanılmış. Maalesef bugün birçoğu görünür kalıntı olmasına rağmen gün geçtikçe büyük bir tahribat altındadır ve bilinçli olarak tahrip edilmeye çalışılmaktadır. Van’ın böyle bir geçmişi var. Ama aynı zamanda bu kadar ciddi bir su havzasını sahip olan bir bölgede sürekli su konusunda bir fakirlik yaşanmaktadır.
Bugün de maalesef yaz aylarında Van kentinde susuzluk yaşanmaktadır. Bunun nedeni; merkez ve yerel arasındaki ilişkiden kaynaklıdır. Türkiye’deki mevzuat, belediyecilik, yerel yönetimler anlamında artık bir noktada tıkanmıştır. Bunu aşmanın, buna alternatifi olmanın bir yolunu bulmalıyız. Bu sadece su konusunda değil bir bütün içinde yerel yönetimlerin artık farklı bir seyir alması gerekmekte. Biz bu tıkanıklığı aşmak için projeler hazırladık. Fakat her nedense Türkiye’nin büyük bir kesimi tarafından bu politikalarımızdan dolayı Türkiye’yi bölen bir hareket olarak lanse edildik. Van’ın yaz aylarında yaşadığı susuzluğu gidermek için iki yıl öncesinde bir çalışma yaptık. Van’a gelen suyun üç katı kadar su boşa akmakta. Biz bu suyu Van kentine getirmeye çalışıyoruz. 2009 yılında büyük bir çabayla çıkardığımız Su Analiz Projesi’ni ve Van’ın yaz aylarında çektiği susuzluğu verileriyle birlikte merkezi hükümete sunmuş olmamıza rağmen iki yılı aşkın bir süredir raporumuz bölge müdürlüğü, genel müdürlük ve bakanlık arasında bir top gibi dolaştırılmakta. Ankara’da yaşayan bir vatandaş Van’daki 500bin insanın kaderini belirleyebiliyor. Buradaki 500bin insan su ihtiyacını tespit edemiyor, bilmiyor ama oradaki vatandaş sizin suya ihtiyacınız yoktur diyebiliyor. Ama susuzluk yaşayan kadınlar ellerinde bidonlarla belediyeyi basan kadınlar, sokakta sulama araçlarımızı taşlayan çocuklar susuzluğun ne olduğunu çok iyi biliyorlar. Ankara merkez ise sizin suya ihtiyacınız yok, biz 1980 yıllarında bir rapor hazırladık ve 2000 yılına kadar size bu su yeter diyor. Peki köyler yakıldı, insanlar bu kente geldi diyoruz. Siz bu raporu hazırlarken kentin nüfusu 100 binin altındaydı. Şimdi 500 bini buldu. Sizin raporunuza göre 2011 yılı itibariyle Van’ın nüfusu 250 bin civarında olması gerekiyordu. Oysa 2009 yılında nüfus 400 bini buldu.2010- 2011 yıllarında 450 bini buldu. Resmi rakamları temel alsak, İller Bankası’nın ödemeyi kısmak için kullandığı rakam bile alsak, Van’ın nüfusunun 367 bin olduğunu söylüyor. İki ilçe, 11 köyü de dâhil ettiğimizde 500 bine ulaşmış bir nüfus var. Merkezi planlama, 1980 yılında bir rapor hazırladım sizin suya ihtiyacınız yok hatta 2035 yılına kadarda gönderdiğimiz suyun dörtte biri kadar bir eklenti olursa ki zaten yer altı sularından da besleniyorsunuz 2035’e kadar da suya ihtiyacınız yok deniliyor.
Dolayısıyla bu anlayış yerel yönetimlerin, yerel meclislerin bütün yerel kaynakların kullanımında söz sahibi olmalarının önünde bir engel oluşturuyor. Biliyorsunuz bu bölgedeki bütün yaşam değerleri, bütün evrensel değerler, yaşam hakkı dahil sürekli gasp edildi. Bu bölgenin kaderi haline geldi. Bu durum, bu politikalar bugün su kaynakları, enerji kaynakları üzerinde de aynen devam ediyor. Muradiye’den Çardak’a, Çardak’tan Bahçesaray’a ve oradan Hakkariye’ye her tarafa hidroelektrik santraları ve barajlar inşa ediliyor. Bunu da merkezi hükümet allayıp pullayıp cilalayarak büyük yatırımlar yaptığını söylüyor. Bütün toprakları sular altında bırakacaklarını övünerek anlatıyorlar. Bunların hangi siyasi nedenlerle yapıldığını biliyoruz. Bu projelerin yüzde seksenin yapılma amacı bölgeyi tamamen insansızlaştırmak. Bölge halkına karşı verdiğiniz mücadelede başarılı olmak için bir coğrafyayı yok ediyorsunuz. Doğal olarak insan yaşamına saygının olmadığı, saygı duymayan bir politika doğal kaynaklara da saygılı olmasını bekleyemeyiz. Ama biz bu konuda karamsar olmayacağız, umutsuz da olmayacağız. Buna karşı mücadele etmek gerekiyor. Buna karşı direnmemiz gerekiyor. Bu anlamda da bütün bu yanlış politikalara karşı her alanda gösterdiğimiz mücadeleyi su politikaları konusunda da, enerji kaynakları konusunda da daha örgütlü bir şekilde yürütmemiz lazım. Bu anlamda da kampanya yürütücülerinin yaptığı bu çalışma da aslında tam da bu alanda öncülük etmek. Bu anlamda da kendilerini ayrıca kutluyorum. Sayın Dikili Belediye Başkanı suyun bedava vermekten dolayı yargılandığını söyledi. Bizim Van halkı çok yaratıcıdır, belediye başkanları yargılanmasın diye bedava su kullanma yollarını çok güzel bulmuşlar. Biz de bu durumdan mutluyuz, yazın bir iki ay susuzluk yaşamasak tabi daha iyi olacak. Van halkı suyu bedava kullanma yollarını belediye başkanlarını yargılatmayacak şekilde, bizi yasalarla uğraştırmayacak şekilde bulmuşlar. Van halkına da teşekkür ediyorum.