Kaynak: Akşam, Nihal Kemaloğlu, 16 Haziran 2012
50’ye yakın polis ve jandarma araç konvoyunun Trabzon Çaykara İlçesi’ne bağlı Solaklı Vadisi’ne 700 kişilik güvenlik cüssesiyle giriş yapıp, güvenlik barikatları kurduğunu duydunuz mu?
Eğer duyduysanız devletin Türkiye’nin doğa harikası Solaklı Vadisi’ne böylesine görkemli güvenlik çıkarması yapmak nereden icap etti diye düşündünüz mü?
Grev hakkının yasaklandığı gibi grev hakkı için eylemlerin yasaklandığı, öğrencinin cebindeki yumurtaya 3 yıl, pankarta 13 yıl, puşiye 11 yıl ceza kesen güvenlikçi devlet, şehir merkezlerinde basın açıklamasına öldürücü biber gazıyla cevap verirken, şimdi kolluk kuvvetleriyle kırsal alanda hangi ‘teröristleri’ kovalıyordu?
Ve acaba halkın vergileriyle donanmış 700 kişilik jandarma kuvveti ve araç konvoyunun aslında Solaklı’da HES inşaatı yapacak firmanın ‘2 konteyner ve iş makinelerini’ yani mal güvenliğini koruyup yerel halka karşı güvenlik koridoru oluşturup, ulaşımı bile durduğunu öğrenince ‘ülke bölünmüyormuş’ diye rahatlar mısınız?
Yoksa ‘tek din, tek dil, tek bayrakla’ coşturulan Türkiye’nin ‘çok sermaye yapılı, yabancı finans kredili, tünel tipi 100 milyon dolar bayraklı’ farklılıkları kucaklayan HES projeleriyle ‘ulusal’ su kaynaklarının ’49 yıllığına özelleştirilmesini’ ayakta mı alkışlarsınız?
Derin yemyeşil vadiyi ikiye yaran buzul göllerinden doğan 30 km’lik Solaklı Deresi’ne 36 HES yapımına izin veren devlet, Derebaşı mevkiinde HES şantiyesi kurulana kadar üç gün boyunca kolluk kuvvetlerini bölgede tutmayı görev addediyordu…
Ama Solaklı’daki Köknar ve Karaçam köylüleri de ne bir müddet sonra kendilerine verilecek su saatiyle ticarileşelecek evlerinin önünden akan suyun ‘müşterisi’ olmayı ne de vadilerinin HES kampusuna dönüşmesini kabul ediyorlardı.
Dolayısıyla biber gazı ve cop arbedesinden sonra teker teker evlerinden toplanmışlardı…
İşte kapitalist birikim sürecinin upuzun parazit kolları maliyetsiz, bedava kaynaklara böylesine zahmetsizce ulaşırken, siz de bir vadinin eteklerinde ‘saç kurutma makinesine’ denk enerji tüketirken kapınız çalınıverip ‘cennet vatanımıza yapılan yatırıma muhaliflikten’ gözaltına alınabilirdiniz.
Loç, Hopa, Gerze, Tortum ve Solaklı güzergahında ilerleyen, gece gündüz nöbet tutan yöre halkının HES direnişine kolluk-asayiş müdahalesi ve dağbaşı gözaltı güvenlik pratiği müdanasız büyüyordu.
Birgün Gazetesi’nin haberinde Solaklı’da çoğu kadın 26 kişi hakkında soruşturma başlatılmış, Çaykara Cumhuriyet Savcılığı’nda ifade vermişlerdi.
İş makinelerini şantiye sahasına sokmamak için gece gündüz aylardır nöbet tutan Köknar ve Karaçam köylüleri, ana medya tarafından ‘öfkeli grup’ diye kodlanırken köylülerin açtığı yürütmeyi durdurma ve iptal davası sonuçlanmadan yüklenici firmanın güvenlik ordusuyla vadiye ‘hukuksuzca’ çıkış yaptığından ise söz etmemişlerdi…
700 kilometrekarelik alanı sulayan Solaklı Deresi’ne yapılacak 36 HES projesini onaylamakla kalmayan, üstüne üstlük olağanüstü hal uygulamasına denk orantısız güçle HES taşeronlarının güvenliğini sağlayan devlet, 30 endemik bitki örtüsüne sahip tabiat mucizesi Solaklı’ya ‘plastik’ mesire yeri açılışı yapması da yöre halkını ikna edememişti…
Ama artık şunu biliyoruz ki kolluk kuvvetlerinin görev tarifi, Doğu Karadeniz vadilerinde yaşayan halkın can ve mal güvenliğini korumaktansa HES firmalarının yatırım bekçiliğine evrilmişti… Bu da kamusal vasfını sıyırıp atıp ‘milli irade’ diye kendini tanımlayan kapitalist-otoriter devletin kırsaldaki yansımasından başka bir şey olmasa gerekti…