Kaynak: Atlas, 8 Mart 2013
TBMM Genel Kurulu’nda görüşülmeye hazırlanan ‘Tabiatı ve Biyolojik Çeşitliliği Koruma Yasa Tasarısı’na yönelik tepkiler sürüyor. Korunan alanlara yönelik statülerin yeniden belirlenmesini öngören ve Türkiye’nin doğasının ticarileştirileceği eleştirilerine neden olan tasarıyla ilgili meclise ve kamuoyuna çağrıda bulunan DEKAP, düzenlemenin geri çekilmesini istedi.
TBMM Çevre Komisyonu’nun, 31 Mayıs 2012 tarihli toplantısında İlk 14 maddesi bir günde görüşülerek onaylanan ve kaygı verici içeriğinden dolayı kamuoyunda ‘tabiatı bozuk yasa’ söylemlerine neden olan tasarının, 1958′den bu yana edinilmiş tüm kazanımları yok edeceği öne sürülürken, kamuoyunun tepkisi de giderek artıyor.
Derelerin Kardeşliği Platformu (DEKAP) Sözcüsü Ömer Şan, tasarıyla ilgili yaptığı açıklamada, meclise ve kamuoyuna seslenerek doğal yaşamın ölüm fermanı olarak nitelediği düzenlemenin geri çekilmesini istedi.
‘HES’LERİN ÖNÜNDEKİ KORUMA ENGELLERİ KALDIRILACAK’
Tasarının yasalaşması durumunda, ‘Su Kullanım Hakkı Sözleşmesi’ imzalamış ya da HES için lisans almış tüm şirketlerin önünde engel olarak duran ‘havza koruma statüleri’nin kaldırılacağını ileri süren Şan, “böylece milli park olan Fırtına ve Munzur vadisinde, Maçahel’de; Arılı, Çağlayan, İkizdere, Uzungöl, Papart Vadileri gibi Doğal SİT Alanı ilan edilen vadilerde, yaylalarda ve doğal yaşam alanlarımızda şirketlerin faaliyetleri yasallaşacak; taşocağı, HES ve benzeri inşaatlar hız kazanacaktır” açıklamasında bulundu.
DOĞANIN GELECEĞİ BAKANLARIN ELİNDE
Söz konusu tasarı ile doğal alanları kimlerin nasıl kullanılacağına ilişkin karar verme yetkisinin ilgili bakanlıklara verileceğini kaydeden Şan, Çevre ve Şehircilik Bakanlığı ile Orman ve Su İşleri Bakanlığı’nın eşgüdümle alacağı kararların, bakanlıklara bağlı bürokratlar ile yine bakanlıkların belirleyeceği akademisyen ve STK temsilcilerinden oluşan kurullar tarafından verileceğini belirterek, “koruma statüleri iptal edilen vadi ve havzalarda yeniden koruma alanlarının belirlenmesi için 3-8 yıl kadar bir süre gerekmektedir. Bakanlığın, bağlı bulunduğu hükümetin politikasını yerine getirecek kararları bu boşta kalan süre zarfında vereceği ve tüm doğal alanları ‘koruma’ esaslı değil ‘kullanma’ esaslı değerlendirileceği ve ‘ticarileştireceği’ açıktır” görüşünü savundu.
‘ISMARLAMA BİR DÜZENLEME’
Tasarının, derelerini, ormanlarını, toprağını ve su havzalarını korumak için direnen halkın karşısında rant hesaplarıyla doğal yaşam alanlarımıza saldıran şirketlerin çıkarlarını savunduğunu öne süren DEKAP Sözcüsü Şan, ısmarlama bir düzenleme olarak nitelediği tasarının yasalaşması durumunda Çevre ve Şehircilik Bakanlığı ile Orman ve Su İşleri Bakanlığı’nın, yasadan aldığı yetki ile gerekli gördüğünde doğal alanlarla ilgili izinler, intifa veya irtifak haklarını üçüncü şahıslara devredilebileceklerini ifade etti.
KAMU-ÖZEL SEKTÖR İŞBİRLİĞİ İLE GELECEK ‘TİCARİ’ GÜNLERE
Açıklamasında, düzenlemenin beraberinde getireceği uygulamaların Türkiye’nin de taraf olduğu uluslararası sözleşmelere aykırı olduğuna değinen Şan, “doğal alanların korunması ile ilgili tüm uluslararası anlaşmaların yok sayıldığı bugün gelinen noktada ilgili bakanlıklar, yasa yapma-yürütme, plan değişikliği yapma ve uygulama hakları ile donatılmış. Su havzalarını bütünleşik olarak yöneten, AB Su Çerçeve Direktifine uyumlu kamu-özel sektör ortaklığıdır. Paydaşlar; doğayı ve doğal varlıkları sermaye birikimine sokan ve sokacak olan şirketler, ilgili kamu ve özel kurumları ile bu kurumların seçtiği sivil toplum kuruluşlarıdır” görüşünü savundu.
‘HALKI VE CANLILARI YOK SAYAN TASARIYA KARŞIYIZ’
Yasa ile ülke genelinde ‘Su Kullanım Hakkı Sözleşmeleri’ ile HES yapımı için 49 yıllığına şirketlere devredilen su gözesi, dere, dere parçası ve havzasında yapımı planlanan 2 bin 300 civarında HES ile 10 bin civarında olacağı varsayılan 0.5 mw’dan daha az kurulu gücü olan mikro-HES’lerin yapılacağı alanların ticarileştirilmesinin önünün açılmış olacağına işaret eden Şan, yöre halkını ve orada yaşayan canlıları yok sayan tasarıya karşı olduklarını dile getirdi.
GELECEK YOKMUŞ GİBİ BENCİLLİKTEN VAZGEÇİN
Tüm canlıların sudan yararlanma hakkı olduğunun altını çizen Şan, dünyada oldukça üst düzeyde bulunan ancak Türkiye’de yalnızca yüzde dört gibi yok denilecek kadar az olan korunan alanların çıkar ve rant hesaplarına karşı tehdit gibi görülmesinden vazgeçilmesini isteği açıklamasında, “bizleri ‘bir avuç çapulcu’, ‘bir takım çevreci tipler’ olarak niteleyenler, sularımıza, vadilerimize, yaşam alanlarımıza göz koyduğu gibi canımıza da kast ederek, ‘eşkıyalıkla’ özdeşleştirmeyi sürdürüyorlar. Bütün karar vericiler ve taraflar; başka canlılar, çocuklar yokmuş, gelecek kuşaklar olmayacakmış gibi sürdürdükleri bu bencil davranışlardan vazgeçmelidir. Unutulmamalıdır ki, kararı bizim neslimiz verecek, ancak bu karar bütün nesillerin geleceğini etkileyecektir” diyen Şan, mücadelelerinde yılmadıklaırnın altını çizerek, tüm siyasi partilere ve yurttaşlara tasarının geri çakilmesi için yürütülen mücadelelere destek vermeye davet etti.
Yazı: Yusuf Yavuz
Fotoğraflar: Atlas dergisi arşivi