Kaynak: Yeşil Gazete, 22 Mart 2013
Ege Kültür ve Çevre Platformu ve İzmir Dersim Kültür ve Dayanışma Derneği, 21 Mart Dünya Su Günü nedeniyle bir basın açıklaması yaptı.
“Suyumuzu kirlettirmeyeceğiz, suyumuzu sattırmayacağız!” başlığıyla yapılan açıklamada, temiz ve sağlıklı suya erişimin sadece insanların değil, her canlının hakkı olduğunun altı çizildi, suyun piyasa değeri olan bir meta değil, tüm insanlar ve doğanın ortak varlığı olduğu hatırlatıldı.
İzmir’de yaşanan su kirliliğinin yanısıra HES’ler (hidroelektrik santral) nedeniyle yaşanan büyük yıkımın engellenmesi ve yanlış su ve enerji politikalarından bir an önce dönülmesi gerektiğini belirten açıklamada “Tabiatı ve Biyolojik Çeşitliliği Koruma Kanun Tasarısı, Su Kanunu ve Mera Kanununda Değişiklik” gibi yasal düzenlemelere de atıf yapılarak, hükümetin doğal ve kültürel yaşam alanları yok edecek bu düzenlemelerden geri adım atması talep edildi.
Çaldağı’ndaki nikel madeni projesi ve diğer madencilik girişimlerinin, çimento fabrikalarının, taş ocaklarının ve kömürlü termik santrallerinin yarattığı doğa yıkımına karşı mücadelenin bütüncül olması gerektiğinin de altı çiziliyor.
Açıklama Dersim Munzur’da gerçekleştirilmek istenen barajlar projesinin yaratacağı yıkıma da dikkat çekiyor.
Çimento fabrikalarından altın ve nikel madenlerine
“EGEÇEP ve İzmir Dersim Kültür ve Dayanışma Derneği olarak tüm yaşam savunucularına ortak mücadele, birlikte direniş” çağrısıyla biten açıklamanın tam metni şöyle:
1993 yılında Birleşmiş Milletler tarafından ilan edilişinden bu yana her yıl 22 Mart tarihinde gündeme gelen Dünya Su Günü‘nün 2013 yılı teması “Uluslararası Su Dayanışma Yılı” olarak belirlenmiştir. Temiz ve sağlıklı suya erişim için temel insani hak talebimizi dile getirdiğimiz bugün, bizler için toplumsal mücadele ve dayanışmanın da odağına oturmaktadır.
Suya erişim her canlı için temel bir haktır. “Su” piyasa değeri olan bir meta değil, insanlığın ve doğanın ortak varlığıdır.
Su, artan nüfus ve plansız büyüme ile birlikte tükenmeye başladı. Sağlıklı suya erişim sorunu, kaynak yetersizliklerinin bir sonucu olmaktan çok hizmetin artan fiyatını ödeyebilme sorunudur. Sorun toplumsal adalet, eşit paylaşım sorunu olarak da karşımızda durmaktadır. Kentlerimizde özelleştirme ve ticarileştirilmeye teslim edilen su hizmetleri bu olumsuz gidişatın örnekleri ile doludur.
Kentimiz İzmir de bu süreçten nasibini almakta su zamları İzmirlilerin gündeminden bir türlü düşmemektedir. İzmir birçok çevresel kirliliğin odağında yer almaktadır. Körfez Aliağa’da yapılması planlanan termik santrallerin, İzmir’in içme suyu başta Efemçukuru altın madeni olmak üzere, Çaldağı ve Gördes nikel madenlerinin tehdidi altındadır. Gediz, Küçük Menderes, Büyük Menderes ve Bakırçay yoğun bir kirlilikle yüz yüzedir. Tüm bu kirliliğe karşın kentimizi ve ülkemizi yönetenlerin kol kola vererek “sağlıklı kentler” teması altında EXPO 2020’ye İzmir’i aday göstermeleri traji-komik bir durumdur.
Sermaye suyun başını tutmaya onu yanlış enerji politikalarının kılıfı yapmaya çalışmaktadır. Bugün Anadolu’nun dört bir yanında, hemen hemen bütün derelerinde Hidroelektrik Santraller (HES) yapılmak istenmektedir. Buralarda suyun kullanım hakkı iki bini aşkın şirkete 49 yıllığına devredilmektedir. Doğadan ve bilimden uzak bu yağma ve talana karşı ise, Artvin‘den Isparta‘ya, Dersim’den Rize‘ye kadar farklı coğrafyalarda suyuna, toprağına ve geleceğine sahip çıkan insanlar toplumsal dayanışmayı ve mücadeleyi yükseltmeye devam etmektedir.
Derelerimiz, denizlerimiz, yer altı sularımız, kıyılarımız, ormanlarımız, meralarımız, biyolojik çeşitliliğimiz yasal düzenlemelerle gözden çıkarılmakta, doğal ve kültürel varlıklarımız, yaşam alanlarımız bir bir yok edilmektedir. “Tabiatı ve Biyolojik Çeşitliliği Koruma Kanun Tasarısı”, “Su Kanunu” ve “Mera Kanununda Değişiklik” vb yasal düzenlemelerle yapılmak istenen bundan başka bir şey değildir. Munzur Vadisi’nden İkizdere Vadisi’ne kadar pek çok milli park ve 1.derece sit alanlarında şirketlerin faaliyetleri kolaylaşacak ve koruma alanlarında her türlü enerji santrali inşaatı, maden arama ve işletme tesisi çoğalacaktır.
Munzur barajlar projesinin uygulanacağı topraklar Dersimlilerin yaşam alanı olmaktan öte kültürel insani değerlerinin yeşerdiği zemindir. Munzur ve Pülümür vadilerine kurulmak istenen 18 baraj ve HES projesinin ikisinin ihalesi yapılmış, Uzunçayır barajı ise tamamlanmış ve su tutulmuştur. Bunlardan kanal tipi 3 adet HES bitirilmiştir. Ayrıca İlin doğusunu çevreleyen Peri Irmağı üzerine projelendirilen 5 adet barajdan inşaat biten Seyrantepe ve Pembelik barajlarında su tutulmuş, birin,n mastır plan aşaması devam etmekte diğer iki barajın da inşaatı sürmektedir.
Munzur vadisinin Milli park ve ekolojik yönden zengin bir coğrafya olduğu bilinmektedir. Tespit edilebilen kayıtlı bitki sayısı 1518 olup bunlardan 43’ü endemiktir. Munzur vadisinde ihale edilen barajın gövdesi şehir merkezine sadece 3 km, Pülümür vadisinde kurulması planlanıp ihale edilen baraj ise sadece 10 km. mesafededir. Yalnızca bu barajların yapılması dahi yörede yaşam olanağını ortadan kaldıracaktır. Sadece Munzur vadisinde 84 yerleşim birimi sulara gömülecektir. Dersim kültürünün temel taşlarından olan her iki vadi boyunca pek çok kutsal mekân yok olacaktır. Ayrıca her iki ırmağın kendisi de Dersim’lilerce kutsal kabul edilmektedir.
Bununla birlikte siyanürcü şirketler Munzur’un kaynağını aldığı dağlarda altın madeni işletme hazırlıkları içerisindeler.
Sermaye nükleer, termik, HES’ler, altın, gümüş, nikel, maden ocakları ve işletmeleri, çimento fabrikaları, 2B gibi yasalar, yönetmelikler ve daha pek çok araç ile yaşam alanlarımıza saldırıyor. Bunun önünü açan siyasi iktidara yaşam savunucuları olarak bir kez daha sesleniyoruz; Havamızı, toprağımızı, suyumuzu, kültürümüzü korumak için direneceğiz. Suyumuzu kirlettirmeyeceğiz, sattırmayacağız, yaşam alanlarımıza sahip çıkacağız.
EGEÇEP ve İzmir Dersim Kültür ve Dayanışma Derneği olarak tüm yaşam savunucularına ortak mücadele, birlikte direniş çağrısı yapıyoruz…
EGEÇEP (Ege Çevre ve Kültür Platformu)
İzmir Dersim Kültür ve Dayanışma Derneği