Doğa belgeseli izlemenin milli spor olduğu Türkiye’de Gezi Parkı direnişiyle birlikte ülke insanı TOMA denilen türle içli dışlı oldu. Kiminin TV ya da bilgisayar başından izleyip, kiminin de İstanbul başta olmak üzere çeşitli kent sokaklarında yüz yüze geldiği bu varlıkla ilgili ileri geri pek çok şey yazıldı ve çizildi. “8 gündür tomayla birlikteyiz, ciddi düşünüyoruz” diyerek duvarlara aşkını ilan edenler mi dersiniz, yoksa “yetişkin bir toma on tona kadar su depolayabiliyor” diyerek daha mesafeli ve bilimsel bir yaklaşımı benimseyenler mi. Bu duvar yazıları, uzun metinlerden sıkılan benim gibilerine ilaç gibi geldi. Özellikle ikincisinden yola çıkarak TOMA ile ilgili epey bir şey öğrendim. Son bir aydır istesek de istemesek de yakınlaştığımız ve daha da yakınlaşacağa benzediğimiz bu türle ilgili öğrendiklerimi paylaşayım istedim.
Doğa belgeseli izlemenin milli spor olduğu Türkiye’de Gezi Parkı direnişiyle birlikte ülke insanı TOMA denilen türle içli dışlı oldu. Kiminin TV ya da bilgisayar başından izleyip, kiminin de İstanbul başta olmak üzere çeşitli kent sokaklarında yüz yüze geldiği bu varlıkla ilgili ileri geri pek çok şey yazıldı ve çizildi. “8 gündür tomayla birlikteyiz, ciddi düşünüyoruz” diyerek duvarlara aşkını ilan edenler mi dersiniz, yoksa “yetişkin bir toma on tona kadar su depolayabiliyor” diyerek daha mesafeli ve bilimsel bir yaklaşımı benimseyenler mi. Bu duvar yazıları, uzun metinlerden sıkılan benim gibilerine ilaç gibi geldi. Özellikle ikincisinden yola çıkarak TOMA ile ilgili epey bir şey öğrendim. Son bir aydır istesek de istemesek de yakınlaştığımız ve daha da yakınlaşacağa benzediğimiz bu türle ilgili öğrendiklerimi paylaşayım istedim.
Tankgiller familyasından gelen TOMA’nın adı, çoğumuzun bildiği gibi Toplumsal Olaylara Müdahale Aracı’nın baş harflerinden geliyor. Ülkemizdeki TOMA popülasyonunun yedi yüze yakın olduğu sanılıyor. Bu sayı ilk etapta kulağa azmış gibi gelse de türün yok olma tehlikesi ile karşı karşıya olması söz konusu değil. Bilakis popülasyonun zamanla artması kuvvetle muhtemel görünüyor. Zira sadece Türkiye’nin endemik bir türü olmayan TOMA, demokrasinin yeni filizlendiği Azerbaycan, Libya, Zimbabwe, Gürcistan ve Kazakistan gibi diğer ülkelerde de bolca mevcut. TOMA’nın üretim amacı ayaklanmaları, toplumun demokratik taleplerini dinleyerek çözmek değil, kaba kuvvetle bastırması.
Ancak bütün TOMA’ları ‘orantısız güç kullananlar’ kategorisine koyup ayrımcılık yapmamak gerek. TOMA popülasyonunda delirip kendinden beklenmeyen davranışlarda bulunan bireyler de çıkıyor. Örneğin Bitlis’teki 2013 Kutlu Doğum haftası etkinliklerinde vatandaşlara gül suyu sıkarak, halka orantısız sevgi gösteren TOMA’lar tespit edildi. TOMA’nın şimdiye kadar tespit edilmiş üç alt türü olduğu da rivayetler arasında (Bkz. İstanbul Tomasını Seçiyor Kampanyası). Bunlar gövdesi Osmanlı motifleriyle bezeli Ottoma, doğa desenli Green Toma ve beyaz üstüne mavi çizgili Klasik Toma. TOMA’nın vahşi doğada en büyük düşmanı ise POMA. Açılımı Polis Olaylarına Müdahale Aracı olan POMA, Kar Leoparı kadar nadir görülen bir tür. POMA efsanesi 4 Haziran 2013’te Başbakanlık Ofisi çevresinde polisle eylemciler arasında yaşanan çatışmalar esnasında Çarşı grubunun bir dozeri şoförünü de yanlarına alarak TOMA’lara doğru sürmesi olarak özetleyebileceğimiz münferit bir olaya dayanıyor.
Gelelim TOMA’nın beslenme alışkanlıklarına. Bir su canavarı olan bu tür, bir içimde 5 ila 10 ton arası su tüketiyor. Nitekim Habertürk’ten Bedirhan Özyiğit’in yaptığı habere göre Gezi Parkı direnişinin ilk 15 gününde 3000 ton su ve 150 bin gaz bombası kullanılmıştı. Türkiye’nin ‘su fakiri’ bir ülke olmaya başladığını, bu nedenle daha fazla baraj ve HES yapılması gerektiğini her fırsatta dile getiren bir hükümetin kendine oy vermeyen ya da oy verdiğine pişman olan marjinalleri cezalandırma söz konusu olduğunda gözünü nasıl da tazyikli su bürüdüğünü anlamayanlar olmuştur şüphesiz. Ben açıklayım: kendine demokraside olur böyle vakalar. Tıpkı vatandaşının sağlığını düşündüğü için 1 Mayıs kutlamalarının Taksim Meydanı’nda kutlanmasını yasaklayıp, yasağa uymayanı, sabah kahvaltısına ekmek almak için sokağa çıkanı, evini havalandırmak için penceresini açanı seçkisiz biçimde gaza boğması gibi.
Peki yayılmacı bir tür olan TOMA’yla nasıl başa çıkılır? Bir toplum düşmanı olarak dizayn edilen bu türün bu anti-demokratik iklim ve toprakta semirmesine şaşmamak gerek. TOMA, demokrasinin yeni filizlenmeye başlayıp topraktan kafasını yeni çıkarmaya başladığı yerleri çok seviyor. Demokrasiyi ivedilikle tomakrasiye çevirmeyi de aynı şekilde. TOMA’yla başa çıkmak için onu ana besin kaynağı olan sudan uzak tutmak gerekiyor. Suyu sömüren diğer türleri de suyun başından uzak tutmak gerek tabi.
Geçtiğimiz hafta sonu, 29 Haziran 2013 Cumartesi günü İstanbul Kadıköy’de binlerce eylemci dünyanın 140 ülkesinden 600’e yakın iklim aktivistiyle bir araya gelip iklim değişikliğine dur diyen bir etkinlik gerçekleştirdi. Yürüyüşle başlayan bu etkinlikte Su Hakkı Kampanyası’nın “Toma için değil, yaşam için su” diyen pankartı durumu özetliyordu. Su toplumu ayrıştıran, yaralayan ve yok eden güçlerin elinde bir silah olmamalı. Su iletişim, karşılıklı anlayış ve barış getiren ve dayanışmanın sesi olan bir varlık olmaya devam etmeli.
Türkiye’nin ve dünyanın dört bir yanında suyunu hayatını savunur gibi koruyup kollayanlara da bu yazıdan selam olsun!
Akgün İlhan