Kaynak: Bloomberght, 22 Şubat 2014
Bu yıl küresel anlamda hissedilecek kuraklığın ekonomik açıdan da ister istemez bir faturası çıkacak. Kuraklığın Türkiye üzerinde yaratacağı riskleri ve olası maliyetlerini sıralamadan önce kuraklık riskinin 3 farklı boyutuna bakmakta fayda var.
Kamuoyu şu an kuraklığın daha çok ‘meteorolojik boyutu’na odaklanmış durumda. Meteorolojik kuraklık, yağış miktarında uzun yıllar ortalamalarına göre meydana gelen azalma olarak tanımlanıyor.
Ancak kuraklığın iki ayrı boyutu daha var. O da tarımsal kuraklık ve hidrolojik kuraklık.
Tarımsal kuraklıkta, topraktaki bitkinin kök bölgesi içinde yararlanabileceği suyun miktarı-nem esas alınıyor. Bitkilerin ihtiyacını karşılayacak miktardaki suyun toprakta bulunmadığı süreler tarımsal açıdan kuraklık olarak ifade ediliyor. Şu anda bu risk var ve umutlar Nisan ve Mayıs’a kadar gerçekleşecek yağışlara bağlanmış durumda.
Hidrolojik kuraklık ise uzun süre devam eden yağış eksikliği neticesinde ortaya çıkan yeryüzü ve yer altı sularındaki azalma ve eksiklikleri ifade ediyor.
O yüzden kuraklığın olası maliyetlerini konuşurken fotoğrafın tamamına bakmakta fayda var.
Tabii burada ilk akla gelen risk, su kıtlığı ve gıda üretimine yansıyacak olumsuz etkileri.
Ancak bunun yanında enerji, sağlık gibi stratejik alanlarda da risklerin oluştuğunu unutmamak gerek.
Meteoroloji verilerine göre tarım yılının başlangıcı olan 1 Ekim 2013 tarihinden 31 Ocak 2014 tarihine kadar geçen 4 aylık dönemde kümülatif yağışların Türkiye genelinde normale göre %27,4 önceki yılın aynı dönemine göre %40,4 azaldığı görülüyor.
Kuraklık riskinin ekonomik maliyetini değerlendiren Marmara Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Burak Arzova, riskleri 3 ayrı kategoride değerlendirdi.
Kuraklığın en belirgin olumsuz etkisinin tarımsal maliyetler üzerinde yaşanacağına dikkat çeken Prof. Dr. Arzova, “Arpa, yulaf, buğday, mısır gibi ürünlerde kuraklığa bağlı olarak yaşanacak düşük verim ile birlikte temel gıda madde fiyatlarında artış gözlenebilir. Bu ürünler hayvancılığın da temel girdileri olduğu için et ve süt fiyatlarına da olumsuz yansıyabilir. Bakliyat fiyatlarında da benzer riskler var” dedi.
Söz konusu ürünlerin rekoltelerindeki düşüş nedeniyle ithalatın gündeme gelmesinde ise yüksek kurdan dolayı ithalatta kur geçişkenliği riskini hatırlatan Prof. Dr. Arzova, iç pazardaki dengelerin bozulabileceğini vurguladı.
Tüm bu riskler, Türkiye’nin enflasyondaki avantajlarından biri olan ‘ucuz tarım ülkesi’ olma özelliğini de tehlikeye atıyor.
Bu yüzden tarım üretiminde yüzde 13.5’i aşan yıllık fiyat artışıyla birlikte 2014’te gıda fiyatlarının enflasyonu yukarı çekebilecek bir etkisini göz ardı edemeyiz.
Kuraklık yüzünden ekilemeyen ya da beklenen verim alınamayan tarla ve bahçelerin el değiştirme riski bulunduğunu da hatırlatan Prof. Dr. Arzova, “İnsanlar borçlarından dolayı topraklarını elden çıkarmak zorunda kalabilir ve hayvanlarını kesime gönderebilir” dedi.
Kuraklığın şu an bir diğer maliyetinin de enerji alanında olduğunu ifade eden Prof. Dr. Arzova, yaşanacak su kıtlığının enerji fiyatları üzerinde baskı yaratabileceğini kaydetti.
Kuraklık maliyetini konuşurken gıda ve enerji fiyatlarındaki olası artışların enflasyon üzerindeki baskısını hatırlatmak istedik.
Prof. Dr. Arzova konunun bir de şu an için üzerinde çok konuşulmayan ancak göz ardı edilmemesi gereken sağlık üzerindeki maliyetine de dikkat çekti. Prof. Dr. Burak Arzova, yaşanan kuraklık nedeniyle suyun belirli aralıklarla verildiği dönemlerde artacak hastalık riskinin de kuraklık maliyetleri arasında bulunduğunu belirtti.
Amacımız felaket tellallığı yapmak değil ancak var olan olası riskleri de görmezden gelemeyiz.
Türkiye’nin iklim haritasına baktığımız zaman kuraklıktan en çok etkilenecek bölgelerin başında İç Anadolu ve Akdeniz geliyor.
Ege, Doğu Anadolu ve Güneydoğu Anadolu Bölgesi de kuraklığı ortalamanın üzerinde hissedecek bölgeler arasında gösteriliyor.
Devlet Meteoroloji İşleri Genel Müdürlüğü verilerine göre 2013 yılı sonbahar mevsimi (Eylül-Ekim-Kasım) yağışlarında normale göre %14 azalma görüldü.
2013 yılı sonbaharındaki yağıştaki azalma meteorolojik kuraklık endişesi yaratırken, Aralık ayı yağışlarında da normale göre %53, önceki yılın Aralık ayına göre ise %72 azalma yaşandı.
Ocak ayında da Türkiye genelinde yağışlar normale göre %22,2, geçen yılın Ocak ayına göre ise %39,1 azaldı.
Ziraat Mühendisleri Odası İstanbul Şube Başkanı Ahmet Atalık, Türkiye’nin buğday üretiminin 2013 yılında 22 milyon tona ulaştığını hatırlatırken, 2014 yılına yönelik kaygılarını şöyle açıkladı: “Tüm kuraklık analizi ve buğdayda oluşturacağı olumsuz etki birlikte değerlendirildiğinde bundan sonra meteorolojik şartlarda hiçbir düzensizlik olmayacağı farz edilse bile 2014 yılı buğday üretiminde %10 civarında kayıp oluşacağı beklenmelidir.”
Atalık, yağışlardaki azalmanın yanında kış sıcaklıklarının mevsim normalinin üzerine çıkmasının meyve ağaçlarında tomurcukların gelişmesi ve çiçeklenmeye yol açtığını belirterek, bu noktadan sonra görülebilecek olası don olaylarının meyve üretiminde azalma ve kalite bozukluğuna yol açabileceğini belirtti.
Atalık’a göre 2014’te hayvancılık da zorlu bir dönem geçirebilir ve saman ithalatı yeniden gündeme gelebilir.
Gıda Mühendisleri Odası Adana Şube Başkanı Şehmus Alparslan da kuraklığın gıda fiyatları ve kalitesini de olumsuz etkileyeceğini söyledi.
Şehmus, “Gıda ticareti, sanayisi, sektör olarak ülkeyi bütün olarak ilgilendiren bir durum. Kuraklığın sürmesi halinde tarımsal gıda üretimi zarar görecektir. Kuraklık, gıda fiyatlarını da kalitesini de ithalat-ihracat dengesini de olumsuz etkiler” dedi.
Kuraklık ve olası etkileri daha çok konuşulacağa benziyor.
Umarız yetkililer bu konuda ileriye dönük farklı eylem planları hazırlar ve daha da önemlisi planlar sadece kağıt üzerinde kalmaz.