Kaynak: Pelin Cengiz, Taraf, 13 Nisan
İklim değişikliğinin etkileri ve iklim sisteminde yaşanan değişikliklerin tamamına insan faaliyetlerinin sebep olduğunu ortaya koyan IPCC’nin (Hükümetlerarası İklim Değişikliği Paneli) 5’inci Değerlendirme Raporu’nun yeni açıklanan ikinci çalışma grubu bölümünden geçen hafta söz etmiştim. Bugün, raporun bu bölümünde en çok vurgu yapılan iklim değişikliğinin tarımsal üretim, gıda ve su kıtlığı, gıda fiyatları üzerindeki etkilerinden bahsetmek istiyorum.
İklim değişikliğiyle ilgili çalışan sivil toplum örgütlerinin oluşturduğu İklim Ağı’nın düzenlediği panelde raporun yazarlarından Greenwich Üniversitesi’nden Prof. Dr. John Morton ve Boğaziçi Üniversitesi’nden Doç. Dr. Barış Karapınar’ın, iklim değişikliğinin yarattığı sosyal ve ekonomik etkiler arasında en çok üzerinde durduğu konular da bunlar oldu.
Rapordaki çarpıcı tespitlerden bazıları şöyle: İklim değişikliğinin en önemli etkileri insan sağlığı, küresel gıda güvenliği ve ekonomik kalkınma üzerinde olacak. İklim değişikliğinin etkisiyle su kıtlığı ve kuraklık artarken, tarımsal verimlilik düşecek, gıda fiyatlarında 2050’den sonra yüzde 85’e varan artışlar görülecek. Bu olumsuzluklardan en fazla çocuklar, kadınlar, yoksullar ve siyasal, sosyal ya da ekonomik sebeplerle dışlanmış gruplar etkilenecek. İklim değişikliği 21. yüzyılın en büyük sosyal adaletsizlik kaynağı olacak.
Bu yüzyılın insanlığın açlık, kıtlık ve gideren artan bir gıda kriziyle baş etme mücadelesine sahne olacağını rahatlıkla söylemek mümkün. İklim değişikliğinin ekstrem iklim olaylarını, açlığı, kıtlığı yaygınlaştırarak, gıdaya erişimi zorlaştırmasının yanı sıra çatışma riskini de artıracağı beklentisi var. IPCC’nin iç karartan tespitlerine göre, dünyanın pek çok bölgesinde tarımsal üretim yüzde 15’ten fazla düşecek, yüksek verimli tarım arazilerinin yüzde 25’i yok olacak, buğday ve mısır üretimi hâlihazırda yüzde 2 oranında düşmüş. Dünyanın gıda talebi her on yıllık dilimlerde yüzde 14 artacak. Dünyayı sera gazlarıyla böyle kirletmeyi sürdürdükçe, dünyada mısır ve pirinç üretimi yüzde 12, buğday üretimi ise yüzde 13 azalacak. Balıkçılık ve çiftçilik çok olumsuz etkilenecek, hayvancılıkta et ve süt veriminde çok ciddi düşüşler olacak.
Elbette, yoksul ülkeler daha fazla etkilenecek ancak, zenginler de bu durumdan muaf değil. Karapınar’ın verdiği bilgiye göre, 2010’daki kuraklık ve gıda fiyatları artışıyla 44 milyon kişi yoksulluk sınırının altına inmiş. “Bize bir şey olmaz” aymazlığı için çarpıcı bir örnek. İklim değişikliğine adaptasyon için, yılda 100 milyar dolar harcanması öngörülüyor ki, bu da dünyadaki en zengin 100 kişinin sahip olduğu zenginliğin sadece yüzde 5’i…
Yedi milyar insanın yaşadığı dünyada bir milyar insan açlıkla mücadele ederken, 1,5 milyar insan fazla beslenmekten kaynaklı hastalıkların pençesinde. 2050’de dünya nüfusunun dokuz milyar olacağı, bu nüfusun gıda ihtiyacını karşılamak için de gıda üretiminin artması gerekiyor. FAO (BM Gıda ve Tarım Örgütü) verilerine göre, dünyada her yıl 750 milyar dolarlık gıda çöpe gidiyor, gıda üretim ve tedarik zincirlerinde 680 milyar dolarlık kayıp oluyor. Açlığı azaltmak için hem tüketimi efektif kılmak hem de gıda kayıplarının önüne geçmek zorundayız, gıdaya erişimin her bireyin hakkı olduğunu unutmadan…
Bunlar uzak bir gelecekte olacakmış gibi davranmanın, kafayı kuma gömmenin ve önlem almaktan kaçınarak, dünyayı kirletmenin bir hak olduğu iddiasını sürdürmenin bedelini bugün farklı şekillerde ödüyoruz. Günümüzde yaşanan afetlerin boyutu meseleyi kavramak için yeterli olmalı. Robin Sharma’nın, “Hâlâ açlıktan ölenler varsa bu dünyada, aslında ölen insanlar değil, insanlıktır” sözünün aklınızın bir köşesinde kalmasını tavsiye ederim, zira bu yaşanan iklim değişikliği krizi aynı zamanda bir insanlık sınavıdır çünkü…