İstanbul susuzluğa teslim oluyor. Son ayda su kesintileri mega kentin pek çok semtinde rutin bir hâl aldı. Kentin su ihtiyacını karşılayan on barajın doluluk oranı ortalama olarak yüzde 20,92’ye kadar indi. Geçen senenin Temmuz ayında ise bu oran yüzde 74,87 idi. Geçen sene de kuraklık vardı ama barajlarda bunun üç katından fazla su mevcuttu.
İşin kötüsü, mevcut yüzde 20’lik suyun hepsinin kullanılması mümkün değil. Yani düz bir matematiksel hesapla, “Yağış olmazsa İstanbul’un iki aylık suyu kaldı” diyenler epey iyimser bir tablo çiziyor. Aslında kullanabileceğimiz su, sanıldığından daha az bir süre bize yetebilecek.
Susuzluğun bir başka boyutu ise, sürekli büyüyen nüfusuyla İstanbul’un su talebinin, yıllardır sadece İstanbul’un değil civardaki şehirlerin su varlıklarından karşılanıyor olması. İstanbul için Melen Çayı, Istrancalar Barajı ve Yeşilçay Regülatörleri’nden de su alınıyor. İstanbul, Marmara Bölgesi’nin önemli miktarda suyunu kendine akıtıyor.
Karşımızda sürekli büyüyen su talebiyle sadece kendisinin değil, civar kentlerin de su varlıklarını kurutan bir şehir var. Karşımızda derinleşen iklim değişikliğinden ve kuraklıktan gittikçe daha şiddetli ve sık bir biçimde etkilenen bir coğrafya var. Tüm bu şartlar altında İstanbul’da bir “kamu” şirketi, İstanbul’un suyunu ambalajlayıp dünyanın 6 kıtasından 42 ülkeye satıyor. Bu ülkeler arasında ABD, Japonya, İrlanda ve Hollanda gibi susuzluk sorunu olmayanlar çoğunlukta. Evet, onu tanıdınız. Hamidiye Su A.Ş.’den bahsediyoruz. Belgrad Ormanları’nın 500 ila 3000 metre derinliklerinden kendiliğinden çıkan kaynak suyunu tüm dünyaya pazarlayan Hamidiye Su A.Ş.’ye şunu hatırlatmak gerek: Bu su tüm İstanbullularındır. Tabii Türkiye’de sadece Hamidiye Su A.Ş. değil, yüzlerce su şirketi var. Türkiye’de su pazarı hacmi yaklaşık 10,5 milyar litreye ulaşıyor. Hatta Türkiye, ambalajlı su sektöründe son 10 yılda Çin ve Endonezya’dan sonra dünyada en hızlı büyüyen 3. ülke konumunda. Türkiye; ABD, Çin, Brezilya, Almanya, Meksika gibi ülkelerin ardından dünyanın ambalajlı su üreten 8. ülkesi konumunda. Dikkat çekici olan şey, kamuya hizmet etmesi beklenen bir kurumun, salt ticari prensiplere göre çalışması ve vatandaşın su hakkını hiçe saymasıdır.
Susuzluk çığlıkları yükselirken, İstanbul Su Ve Kanalizasyon İdaresi (İSKİ) Sakarya Nehri’nden su çekmeye başladığını açıkladı. Böylece İstanbul’a taşınan günlük 800 bin metreküp suyun içine Sakarya’nın suyu da dahil edildi. Ancak uzmanlar bu suyun ağır metaller içerdiğini belirterek uyarıyor. İSKİ ayrıca, 185 km’lik borularla Düzce’den su taşıma projesinin 2. kademesinin tamamlandığını, böylece bu projeden su alma kapasitesinin günlük toplam 1 milyon 100 bin metreküpün üzerinde olacağını beyanına ekliyor. Başka havzalardan su taşımak çözüm değil. Ne yaşanan kuraklık lokal, ne de önerilen çözümler sürdürülebilir nitelikte. Bu nedenle İstanbul’un sularını satıp para kazanmayı bırakın. Belgrad Ormanları’ndaki İstanbul’un suyunu İstanbul’a bırakın!
Su hizmetlerinin kesintisiniz ve kaliteli olarak verilmesi, sosyal devletin asli görevleri arasındadır. Yasalarla bu görevi yerine getirmek için sorumlu kılınan İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nin yaşanan su krizi karşısında yetersiz kalması, onun da ötesinde kendi bünyesindeki bir kamu işletmesi aracılığı ile İstanbul’un su varlıklarını satarak gelir elde etmesi kabul edilemez. Yani İBB şu anda “Ben musluklardan su akıtamıyorum, su ihtiyacınızı Hamidiye suyundan karşılayın” demektedir. İBB, temel hakkımız olan suya hem fiziki hem de ekonomik olarak erişimimizi kısıtlamaktadır.
Su satan şirketler, ister kamuya ister özele ait olsun, suyu ticari bir meta olarak kabul ettikleri sürece suyun tasarrufu değil tüketimi teşvik edilmeye devam edecek. Kuraklığın şiddetlendiği günümüzde şu gerçek akıllardan çıkmamalı: Suyu ticari bir metaya çeviren ambalajlı su sektörü, gezegeni ve toplumu yaşanmaz hâle getiren başlıca faillerden biridir. Bu nedenle, ambalajlı su sektörü ürünlerinin kamu alanlarında satışına son verilmelidir. Kamu kurumları ve kamu kurumlarına bağlı işletmeler, ambalajlı su satamaz. Kamu kurumları, ortak kamusal çıkarları yerine getirmekle sorumludurlar. Bunun için sosyal devlet ilkesi gereği insani kullanıma yetecek miktar (kişi başına günlük 50 litre) ve kalitede (temiz ve içilebilir lezzette) su, ücretsiz olarak şebeke üzerinden verilmelidir. Aşırı su tüketimini yoksulları cezalandırmadan engellemek için sadece bu miktarı aşan kullanımlar ücretlendirilmelidir. Böylece içme suyu için ayrı, temizlik vb. için ayrı su kullanımı uygulaması ve dolayısıyla ambalajlı su sektörüne ihtiyaç kademeli olarak ortadan kalkacaktır. İstanbul’un suyu İstanbulluya gittiğinde, Melen’in suyu da Düzce halkına yetecektir.
Su Hakkı Kampanyası
17 Temmuz 2014