Kaynak: Akşam, Pınar Hiçdurmaz, 10 Ağustos 2014
Uygarlıklar önce suyla baş edebilmenin yolunu aradı, sonra suya hükmetti. Ama yine de acı bir gerçeği görmezden geldi; dünyadaki su sonsuz değil. Eğer aç gözlü davranıp düşünmeden tüketmeye devam edersek bize yetmeyeceği de bir gerçek. Medeniyetlerin suyla olan imtihanını merak ediyorsanız, size ‘Dünya bizi nasıl yaptı?’ adlı BBC belgeselini şiddetle tavsiye ederek konumuza dönüyorum… Son günlerdeki hava koşulları hepimizi merak içinde bırakıyor. Sıkça görülen hortumlar, sokakları bir anda sele çeviren yağmurlar, bu yazın en alışılagelmiş manzarası oldu. ‘Acaba bu değişimin sebebi ne?’ ya da ‘Bir değişim yaşanıyor mu?’ sorusunun cevabını almak için Profesör Doktor Mikdat Kadıoğlu’na ulaştık. Birçok konu hakkında bizleri aydınlatan Kadıoğlu; “Felaket senaryolarıyla milleti korkutmanın âlemi yok ama Türkiye’nin acilen kuraklıkla mücadele planı hazırlaması gerekiyor” diyor.
KAR VE YAĞMUR BİRBİRİNİN YERİNİ TUTMAZ
Aşırı yağışlar ve kuraklık… Bu iki doğa olayı aynı zamanda hem zıt hem de kardeştir. Türkiye olarak bu sene oldukça yağmurlu bir yıl geçirdik. Ama esas problem karın olmayışıydı. Kar ve yağmur birbirlerinin yerini tutan şeyler değildir. Yağmur; çok hızlı akışa geçen, kar; toprağı, yeraltı sularını besleyen çok farklı bir yağış türü. Bu sene bizim en büyük derdimiz kar yağışının azlığıydı. Kısa süreli, şiddetli, sağanak şeklindeki yağışlar genellikle şehir merkezlerinde ‘şehir selleri’ dediğimiz sellere neden oluyor. Yağmur durduktan sonra da her şey eski hâline dönüyor. Bu yağmurlar ancak barajın üzerine yağarsa baraj gölüne katkısı olur. Bu yüzden düşündüğümüz kadar fazla bir etki yapmıyor. Halk, şiddetli bir sağanakta, her taraf göl olunca barajların da benzer şekilde göl olduğunu, dolduğunu sanabiliyor. Bu yüzden de kuraklıkla ilgili hassasiyetini kaybedebiliyor. Bizim asıl görevimiz halkı sürekli kuraklığa karşı önlem alması için bilinçlendirmek.
Tasarruf etmeye, su israfına duyarlı olmaya çağırmamız gerekiyor.
KURAKLIKLA MÜCADELE PLANI ŞART
Suyun tasarruflu kullanılması kültür, anlayış ve bir eğitim meselesidir. Türkiye’nin ezberleri var. Bu ezberleri ne selde ne de kuraklıkta bozuyor. Ülkede kuraklıkla ilgili kuraklık mücadele planı yok. 1 Ekim’de genellikle dünyanın bütün gelişmiş ülkelerinde su bütçesi yapılır. Türkiye’de böyle bir su bütçesi ve kuraklıkla mücadele planıyla şehirlerin suları yönetilmiyor.
ALT YAPI PROBLEMLERİ
Bunun yanı sıra baraj gölleri çevresindeki yapılaşmayla ilgili bazı sıkıntılar var. Eskiden baraj havzalarına yağan yağmur, oradaki toprağa, yeraltına sızıp baraj gölüne ulaşıyordu. Şimdi baraj gölü etrafına yapılmış olan binalar yüzünden, yollardan toplanıp kanalizasyona gidiyor. Yağmur az da yağsa çok da yağsa toplayamıyoruz. Kanalizasyon hatlarıyla yağmursuyu mazgalları aynı hatta. Yağmur suyunu kanalizasyonla karıştırıp kirletiyoruz. Kanalizasyonlar da bu yüzden patlıyor zaten.
YEŞİL BADANALI EVLER
Birçok problem var Türkiye’de. Yeni yapılan çok modern, yeşil olduğunu söyleyen siteler, villa tipi, bahçeli evler bunlar. Aslında bunlar daha çok aşırı su tüketimine dayalı yapılar. Aşırı su tüketen çim ekiyorlar, aşırı suyu kullanan göller, kanallar yapıyorlar. Bu tür binalara biz yeşil badanalı yapılar diyoruz. Çünkü yanıltıcı bir yeşilliğe sahipler. Bu tip evler de bahçeleri için kullanacakları suyu çok kolayca sarnıçtan temin edebilirler. Ama böyle bir anlayışları yok.
EZBERLERİ BOZMA ZAMANI
Doğaya dost bir yerleşim mantığımız yok. Dünyanın birçok ülkesinde de böyle benzer problemler yaşanıyor. Ama o ülkelerde iklim değişikliği dikkate alınarak, yeni yapılan yollarda, caddelerdeki bütün yağmur döner sistemi daha büyük, daha geniş yapılıyor. Türkiye’deyse geçtiğimiz 10 yıl önceki yağışa bakılıyor. O yağışın şiddetine göre mazgalların boyutları, borular boyutlandırılıyor. Maalesef iklim değişikliği mühendislikte henüz uygulamaya girmiş değil. Daha çok magazin malzemesi gibi konuşulan bir konu. Bir de Türkiye’de en büyük problem; ‘su basman seviyesi’. Binaların su basman seviyesi; yüzyıllık su seviyesi belirlenerek hesaplanır. Türkiye’de bu seviye tamamen ezbere belirleniyor. Çukur yerde de aynı, tepe yerde de.
KALDIRIM MÜHENDİSİ LÂZIM
Türkiye’de kaldırımları, mazgalları doğru, düzgün yapacak bir uzman, kaldırım mühendisi henüz yok. Aslında Türkiye’de biraz medeniyet gerilemesi de var. Bakıyoruz; mesela Karadeniz’deki evlere, oradaki insanların evleri derenin yatağındayken alt katını taştan yüksek yapmış. Samsun’a bakıyoruz; Samsun Çarşamba’da evlerini, direkler üzerine yapmışlar. İstanbul Ihlamur Kasrı’na bakıyorsunuz; giriş bir kat yukarıda. Adam biliyor dere yatağına ev yaptığını. Ama Ihlamur Kasrı’nın yanındaki modern denilen binalar, diplomalı, bilgisayarlı eğitim almış modern insanların yaptığı binalardaysa su basman seviyesi yok, sıfır giriş var. Böyle bir medeniyet gerilemesi de var.
HİDROLOJİK KURAKLIK
Barajların su seviyesi ortalamanın altında olursa buna ‘hidrolojik kuraklık’ denir. Barajın dibi görünmüşse artık bu hidrolojik kuraklık filan değil, su bitti anlamına geliyor. Türkiye’de insanlar kavramları tanımına hiç bakmadan kullanıyor. Şimdi çıkmış biri, ‘tropikal iklim’ diyor. İnsanlar ufak bir araştırmayla tropikal iklimin ne olduğunu görebilir. Kışı olmayan, hava sıcaklığı 18 derecenin altına düşmeyen, yağışlı iklim. Türkiye böyle bir iklime girse bizim 40 gün 40 gece bayram yapmamız lazım. Biz kuraklaşıyoruz, çölleşiyoruz. İklim uzun yıllar olan olayların bir ortalamasıdır. Maalesef ülkemizde meteorolojik okuryazarlığı çok düşük. Sıcaklığa ısı diyenler, iki günlük yağışlara bakarak iklimi değiştirenler, ne arasan var.
BU KIŞ KAR YAĞMAZSA DURUM VAHİM
Bu yılki yağışlardan dolayı yer altı suları beslenemedi. 2013 yağışlı bir yıldı. Yeraltı suları bu yüzden beslenmişti. Bu yıl kurak geçti. Biz bu sene, bir önceki senenin sularını kullandık. Şimdi o da açık veriyor. Eğer önümüzdeki kış beklenen kar yağışları gerçekleşmezse bu yıldan daha şiddetli bir kuraklık bizi bekliyor demektir. O yüzden insanların sürekli kuraklık varmış gibi suyu tedbirli kullanmaları gerekiyor.
SUYUMUZUN KIYMETİNİ BİLELİM
Biz suyumuzu katma değeri yüksek yerde kullanmayı bilmiyoruz. Bakın, gelişmiş ülkelerde şeker pancarı, pamuk ekilmez, fazla tekstil yoktur. Çünkü biz yurtdışına bir tişört sattığımız zaman 3 ton su satıyoruz aslında aynı zamanda. Bu tür sanayiler var suyu aşırı kullanan, Türkiye’nin bunları kontrol etmesi lazım. Bir A4 kağıdı 20 litre su demektir. Bu yüzden gelişmiş ülkeler suyunu katma değeri yüksek olan yerlerde kullanıyor.
DOĞANIN BİZE İHTİYACI YOK
Bugün ne kadar doğayı korursak; bu bizi, insanı korumak demek. Bu problem henüz akutken çözüm üretmeliyiz. Kronikleştiğinde artık çok geç kalmış olacağız. Doğanın insana ihtiyacı yok ama biz insan olarak doğa olmadan yaşamayız. İnsanları susuz kalacağız, her yer çöl olacak diye korkutmaya da gerek yok. Modern her ülkenin yaptığı gibi biz de su kaynaklarımızı, suyumuzu hesaplayacağız ve doğru yöneteceğiz.
TÜRKİYE’DE HORTUM HEP OLUYORDU
Öğrencilerle yaptığımızı çalışmalarda eski arşivlere bakıyoruz. Ben Üsküdar’da oturduğum için biliyorum; 1 Temmuz 1940 saat 14.30’da Üsküdar’daki hortumun bir fotoğrafı var. Osmanlı’da da hortumlar olmuş. Hortum Türkiye’de olmuyor diye bir şey yok. Oluyor ama bunlar kaydedilmiyor. Bir de insanlar hep kendine göre değerlendirmede bulunuyor. “Ben şu kadar hayatımda böyle bir şey görmedim.” O tür sübjektif şeylere değil, kayıtlara bakmak lazım. Kısacası hortum Türkiye’de eskiden beri oluyordu. Amerika’daki gibi büyük şiddetli ve sık olmuyor. Zaten hortum olmayan yer yoktur dünyada. Hava olayının olduğu her yerde hortum olur. Türkiye hortumu tanımadığı ve rapor etmediği için Avrupa hortum haritasında ülke boş gözükür.
Bizde daha çok denizde hortum oluyor, bunlar su hortumları.
Ama arada bir İstanbul’da veyahut Anadolu’da Elazığ’da, Muş’ta Varto’da hortum oluyor. Hatta Ankara Çubuklu’daki hortumda birçok yaralı da oldu. Türkiye’nin çok dağlık olması bu hortumların büyük ve sık olmasını engelliyor.