2014 yılında yayımlanan bir rapor acı bir gerçeği gözler önüne seriyor: yaban hayatının ve doğal yaşamın korunması için mücadele eden bir aktivist iseniz son derece gaddar düşmanların hedefi haline gelebilirsiniz. Bir insan hakları izleme örgütü olan Global Witness’a göre, 2002 ve 2013 yılları arasında tüm dünyada en az 908 çevre aktivisti cinayete kurban gitti.
Deadly Environment (Ölümcül Çevre) başlıklı rapor, Brezilyalı orman savunucusu Chico Mendes’in katledilmesinin 25. yılı anısına yayımlandı. Mendes, kendi yerelindeki ormanları savunuyorken buna karşı çıkan aynı bölgeden bir çiftçi tarafından öldürüldü.
Latin Amerika ve Güneydoğu Asya, çevre aktivistleri için özellikle tehlike arz eden bölgeler. Mesela, Mendes’in Brezilyası kayıtlara geçmiş 908 cinayet vakasının önemli bir kısmına ev sahipliği yapıyor: çalışmanın kapsadığı 12 yıllık zaman diliminde 448 Brezilyalı aktivist öldürüldü. Aynı zaman diliminde, 109 Honduraslı aktivist öldürüldü. Bu rakam, Honduras’ı çevre aktivistleri için dünya üzerindeki en tehlikeli ikinci bölge haline getiriyor. 67 cinayetin kaydedildiği Filipinler ise Honduras’tan sonra geliyor.
Global Witness’a göre, 32 ülke arasında, kendi çevrecileri için ciddi anlamda tehdit oluşturan ülke Meksika. Meksika’da 2002 ve 2013 yılları arasında 40 çevre aktivistinin öldürüldüğü kaydedildi.
Çoğu vakada failleri tevkif etme ve cezalandırma konusunda hiçbir adım atılmadığı görülüyor. Bazı vakalarda ise katillerin yerel silahlı milisler ya da diğer paramiliter gruplarla işbirliği yaptığı görülüyor. Diğerlerinde ise şüphelilerin, projeleri çevreciler tarafından engellenmeye çalışılan büyük şirketlerle bağlantısı olduğu görülüyor. Ancak Global Witness’in üzerinde çalıştığı cinayetlerin büyük bir kısmında (737 vaka) şüpheliler hakkında herhangi bir bilgi bulunmuyor.
Rapor, durumun daha da kötüye gittiğini ortaya koyuyor. Dünya çapında 147 çevre aktivistinin cinayete kurban gittiği ya da ortalama her 2 ya da 2,5 günde bir çevre aktivistinin öldürüldüğü 2012 yılı, cinayetler açısından en vahim yıl olarak öne çıkıyor.
Çok sayıda çevre aktivistinin cinayete kurban gittiği ülkeleri birleştiren ortak nokta, toprak ve doğal varlıklar üzerinde çatışmaların var olması. Brezilya muazzam yağmur ormanlarını, otlağa ve soya tarlalarına dönüştürme sürecinde. Bu durum ormanları ve yaban hayatını korumak isteyenlerin ve yaşamları ormanlara bağlı olan yerli kültürlerin muhalefetine neden oluyor. Honduras’ta cinayetler ülkenin topraklarını palmiye ağacı ekim alanına çevirme politikaları uğruna işlenirken Filipinlerdeki şiddetin arkasında ise madencilik şirketlerinin çıkarları söz konusuydu.
Küresel ölçekte, cinayetlerin doğal maddeleri işlemeyi içeren endüstrilerin çıkarları için yapıldığı gözüküyor. Tomrukçuluk, enerji ve tarım endüstrileri bunlar arasında yer alıyor. Rapor “Ölümlerin sayısı, ölümle sonuçlanmayan çok sayıda şiddet ve yıldırma vakasının varlığına da işaret ediyor,” diyor ve ekliyor, “bu vakalar araştırmanın kapsamında olmasa da bu konuda etkili bir şekilde ve acilen harekete geçilmesi büyük önem taşıyor.”
Global Witness ABD’de 2002 ve 2013 yılları arasında herhangi bir çevre aktivisti cinayeti olduğuna dair herhangi bir bilgi vermese de bu Amerikan aktivistlerin korkmak için sebepleri olmadığı anlamına gelmiyor çünkü ölümcül sonuçları olmayan şiddet ve yıldırma vakaları ABD’de hep var olagelmiştir. Mesela, son günlerde Kaliforniyalı bir biyoloğun köpeğinin zehirlenmesi vakasından haberdar olduk. Bu biyoloğun adresinin ve evinin Google Street View görüntüsünün Twitter’da çevre karşıtı bir şahıs tarafından paylaşıldığını öğrendik. Bu paylaşım bu çevre karşıtı şahsın yandaşlarının çevreci aktivistle “temasa geçmesinin” önünü açtı.
Bu tür tehditler doğanın yıkımından çıkar sağlayanların hizmetindekiler tarafından çevre aktivistlerine yöneltilmiş uzun ve elim bir şiddet geleneğinin parçasıdır. Mesela, Kongredeki görüşmede ormanlık alanların yok edilmesi konusunda tanıklık yapacak aktivist Leroy Jackson görüşmeden günler öncesinde yolun kenarında ölü bulunmuştu. Ya da Arkansaslı Greenpeace aktivisti Pat Costner’ın tehlikeli atıkların yakılmasına muhalefeti nedeniyle tehditler almasının ardından 1991 ylında evinin yakılması vakasını ele alın. Proctor and Gamble’ye ait bir kâğıt fabrikasının Fenholloway Nehrine atık su pompalamasına muhalefeti nedeniyle 1992 yılında üç erkek tarafından dövülen, işkence edilen ve tecavüze maruz bırakılan Floridalı Stephanie McGuire davasına bakın. McGuire daha sonra, adamlar tarafından boğazının kesildiğini ve kendisini yaralı bir şekilde nehre atarlarken ona “Hadi, şimdi dava aç da görelim bakalım” dediklerini aktardı.
Global Witness’ın raporu Amerikan çevrecilerinin kurban gittiği cinayetleri içermiyor olsa da son derece yaygın olan misilleme niteliğindeki cinayetler sorununa tüyler ürpertici bir giriş yapıyor. Bu rapor, aynı zamanda, şiddet ve öfke retoriğinin ne denli ölümcül sonuçları olabileceğini de hatırlatıyor.
Kaynak: Global Witness