Lagos, su tedariğinde yatırıma son derece ihtiyaç duyulan küresel güneyde bulunan şehirlerden biri. Ancak, bu konuda çözümün özel işletme mi, kamu sektörü mü ya da her ikisinin kombinasyonu mu olduğu konusunda hiçbir uzlaşma bulunmuyor.
Jimmy Orogobeni (25 yaşında), Lagos’taki evinde tüm yaşamı boyunca güvenli ve temiz suya erişmeyi bekledi. 1999 yılında, Dünya Bankası’nın Uluslararası Finans Kurumu (IFC) şehrin şebeke suyunun büyük ölçekte genişletilmesini teklif etmişti. Bu teklif, bir İngiliz veya Fransız şirketinin büyüyen Ajegunle adlı gecekondu mahallesine borular döşeyeceği konusunda bir beklenti yaratmıştı.
IFC’nin planı, Lagos Su Şirketi’nin yöneticisi tarafından “dehşete düşürücü” olduğu belirtilerek reddedilmişti. Gerekçe olarak, bu planın işe yaramayacağı ve şehrin bütçesinin bu planı kaldıramayacağı ifade edilmişti. Ancak ilerleyen yıllarda, donör hükümetler, bankalar ve Avrupa ve Amerika kökenli iş konsorsiyumu Orogobeni gibi suya erişimde sıkıntı yaşayan insanlara su götürmek için ellerinde planlar ile Afrika’nın en büyük metropolüne gittiler.
IFC gibi, diğerleri de teknik uzmanlık ve milyonlarca su bağlantısı sağlama karşılığında, tek bir büyük su şirketine uzun vadeli bir imtiyaz vermeyi teklif etti.
Ancak, şirketlerin taleplerini nasıl karşılayacakları konusunda federal ve yerel otoritelerle anlaşmaya varamamış şirketler, bankalar ve geriye kalan diğer tüm donörler, kaçınılmaz surette ihtiyaç duyulan milyarlarca poundu topladı ve Nijerya halkını uluslararası şirketlerin sözleşmelerden doğan yükümlülüklerini yerine getirecekleri ve çoğunluğun kamusal bir kaynak olarak gördüğü suyun satışından fahiş kârlar elde etmeyecekleri konusunda ikna etti.
Orogobeni, ailesi ve nüfusu 15 milyonu aşan Lagos halkı için, güvenilir olmayan su için yerel su tedarikçilerine oldukça ağır bir prim ödemek içinden çıkılmaz zor bir durumu ifade ediyor.
Lagos’un borulu şebeke suyunun yaklaşık %80’inin çalındığı düşünülüyor, insanların sadece %5’i bu suya evlerinde erişebiliyor, musluklar çoğunlukla kuru, metropolün büyük bir kısmında hıfzıssıhha hizmeti mevcut bulunmuyor. Hastaneler ishal ve sudan kaynaklı diğer hastalıklardan muzdarip insanlarla dolmuş durumda. IFC’nin başarısız olmuş 1999 planından sonra değişen tek şey milyonlarca insanın şehre göç etmesine bağlı olarak suya talebin artması.
Lagos için bir su anlaşması müzakerelerini yürütmede başarısız olan en son kurum yine IFC oldu. Dünya Bankası’nın özel kolu olan ve 1995 yılından beri dünyanın birçok yerinde su ve hıfzıssıhha projeleri için 75 milyar dolardan fazla destekte bulunan IFC, bir yıldan fazla bir süredir şehrin özel su şirketi ile başka bir muhtemel kamu-özel ortaklığını fonlama konusunda özel görüşmeler yürütüyordu. Fakat IFC yetkilileri bu hafta görüşmelerin sona erdiğini ve bundan sonra da devam etmeyeceklerini bildirdi.
“Son zamanlardaki raporlarda belirtilenlerin aksine, IFC Lagos Su Şirketi ile hiçbir anlaşma imzalamamıştır” dedi bir IFC sözcüsü ve ekledi, “Lagos Su Şirketi IFC ile çalışmak istediğini belirtti, şirkete nasıl yardımcı olabileceğimiz konusunda bir dizi görüşmemiz oldu. Görüşmelerin sonunda, IFC şirkete danışmanlıkta bulunmamaya karar verdi. Bununla birlikte, hükümeti ve Nijerya halkını kendi kalkınma hedeflerine ulaşmaları konusunda desteklemeyi sürdüreceğiz.”
Başka bir sözcü ise şöyle dedi: “Durum oldukça net. 18 aydır Lagos ile görüşüyorduk ve şimdi bu görüşmeleri sürdürmeme kararı aldık.”
Bu karar, bugüne kadar dünyadaki küresel su projelerinin en büyük donörü olmuş olan IFC’ye bir darbeydi. IFC genellikle kapsamlı özelleştirme politikalarının bir parçası olarak, gelişmekte olan ülkelerdeki hükümetlere danışmanlık hizmeti veriyor ve yeteri kadar kaynak ayrılmamış su ve hıfzıssıhha sistemlerine yatırım yapmaları ve yönetimini üstlenmeleri için şirketlere krediler veriyor. IFC’nin verilerine göre, 1993 ve 2013 yılları arasında 847 proje tamamlanmıştır. Bunların neredeyse yarısı Latin Amerika’da bulunmaktadır.
Britanya’nın su endüstrisinin tamamını 1980’lerde özelleştiren ilk ve tek ülke olmasından itibaren suyun özelleştirilmesi meselesi önemli bir politik tartışma haline geldi. Pek çok IFC projesi, piyasadaki su fiyatlarının en yoksulların ödeme gücünün üstünde olacağı endişesiyle politik ve ekolojik grupların oluşturduğu koalisyonun muhalefetiyle karşılaştı.
2000’lerden bu yana, çok daha az su projesinin gündeme getirilmesi ve 2000 yılında milenyum kalkınma hedeflerini belirleyen Dünya Bankası ve G8 ülkelerinin beklediğinden çok daha fazla insanın temiz suya erişim sorunu yaşamasının sonucunda politik öfke arttı. En son IFC figürlerine göre, yaklaşık 768 milyon insan hala temiz suya erişememekte, 2,5 milyar insan güvenilir hıfzıssıhhadan yoksun durumda ve kabaca yıllık 3,5 milyon insan sudan kaynaklanan hastalıklardan dolayı yaşamını yitirmekte.
Özelleştirme güç kaybediyor.
Araştırmalar suyun özelleştirilmesi eğiliminin güç kaybettiğini gösteriyor. Toplumsal olarak kabul edilebilir maliyette temiz bir suya erişim beklentisiyle su şirketlerine 20 yıl ya da daha fazla süreli imtiyazlar tanıyan pek çok şehir, sözleşmeleri sonlandırmayı ve şehirlerdeki su tedarik hizmetlerini kamu kontrolüne devretmeyi seçti.
Transnational Institute (TNI)’ün yayınladığı bir rapora göre, Public Services International Research Unit ve Multinational Observatory 35 ülkede bulunan 180 şehirde (Buenos Aires, Johannesburg, Paris, Accra, Berlin, La Paz, Maputo and Kuala Lumpur dâhil olmak üzere) geçtiğimiz on yılda su sistemleri yeniden belediyelerin kontrolüne verildi. “Geri dönenler” arasında 100 tanesinden fazlası ABD ve Fransa’da, 14’ü Afrika’da ve 12’si Latin Amerika’da bulunmaktadır. Gelişmekte olan ülkelerde bulunanlar, daha varlıklı ülkelerdekilere oranla daha büyük şehirler olma eğilimindedir.
Brüksel’de bulunan Transnational Institute’ün su birimi koordinatörü olan raporun yazarı Satoko Kishimoto şunları diyor: “Suyun özel şirketler tarafından işletilmesinden kaynaklanan sorunları doğrudan deneyimlemek (altyapı yatırımlarının eksikliği gibi), toplumları ve karar vericileri kamu sektörünün vatandaşlara daha kaliteli hizmet götüreceği ve suyun bir insan hakkı olduğu konusunda ikna etti”
“Yeniden belediyeleştirilme sürecinden geçen daha fazla su kuruluşu, diğer kurumlarla birlikte, tecrübelerini paylaşmak ve pratik destek sağlamak konusunda hazır hale geliyor. Kamu hizmetleri arasındaki işbirliği, su hizmetlerini iyileştirmek ve suyun bir insan hakkı olduğu düşüncesini yaymak için en etkili yol” diyor.
Bu hafta, IFC Afrika’da devam eden hiçbir su imtiyaz projelerinin olmadığını ve genel olarak yalnızca birkaç gelişmekte olan ülkede çalıştıklarını belirtti. 2007 yılındaki 85 büyük projeden sadece 22’sinin 2013’te başladığı kaydedildi. Ayrıca, bankaya göre, IFC’nin geçtiğimiz 20 yıldaki toplam su yatırımlarının %28’ini temsil eden 63 proje ya başarısız oldu ya da sorunlar yaşıyor.
Small Planet Institute’ün direktörü Anna Lappe, “Son beş yılda su ve kanalizasyon özelleştirmelerindeki başarısızlık oran %34’e yükseldi” diyor. Bu oranın aynı dönemde enerji alanında sadece %6, telekomünikasyon alanında %3 ve ulaşım alanında %7 olduğunu belirtiyor.
IFC 2013 yılında aldıkları şikâyetlerin neredeyse %40’ının suya ilişkin olduğunu bildirdi. Su projeleri, finanse ettiği projeler arasında çok küçük bir bölümü oluşturmasına rağmen ciddi eleştirilere maruz kaldı. Fakat şehirlerin ve hükümetlerin birbirlerinin tecrübelerinden öğrendiklerini ve su projelerinin düzgün bir şekilde tasarlanmadığında başarısızlıkla sonuçlandığı konusunda ısrar etti.
“Düzgün bir şekilde tasarlanmış kamu-özel ortaklıkları bugünün küresel su sorunuyla başa çıkmada önemli bir rol üstlenebilir. Projelerinin uzun dönem değerlendirmeleri, imtiyazların nüfusun erişim seviyelerinde ve hizmetlerin kalitesinde pozitif bir etkiye sahip olabildiğini göstermektedir” dedi bir sözcü.
Fakat bu görüş bazı su aktivistlerinin itirazlarıyla karşılaşmaktadır. Corporate Accountability International’ın su birimi organizatörü Nathaniel Meyer şunları diyor, “Kamu-özel sektör ortaklığı şirketlerin kârlarını insanların çıkarları pahasına artırıyor. Özelleştirme, kamu-özel sektör ortaklıkları da dâhil olmak üzere, işe yaramıyor. Suya neredeyse herkesin erişiminin sağlandığı yerlerin, kamunun altyapıyı inşa etme ve bakımını üstlenme yükümlülüğünü yerine getirmiş olduğu yerler olduğu görülecektir. Altyapı vatandaşlara su götürme maliyetinin %75’ini oluşturuyor. Kamunun bu görevi yerine getirememesi, her zaman artan fiyatlar, ödeme gücü olmayanların sularının kesilmesi ve şiddetli işgücü kesintileriyle sonuçlanıyor” diyor.
“Kamu çalışanları, hükümetin bütçe kısıtlamalarına bağlı olarak özel sektörle ortaklıklar içine girmek zorunda kaldıklarını sık sık dile getiriyorlar. Fakat durumu meşrulaştıran bu argüman tehlikeli bir şekilde insanları yanlış yönlendiriyor çünkü özel sektör kâr elde ederken, ki kâr marjı imtiyaz sözleşmelerinde garanti altına alınmıştır, mütemadiyen altyapıyı finanse etmek için hükümete ya da vergisini verenlere dayanmaktadır” diyor.
Başarılar ve Başarısızlıklar
Özelleştirmenin dünya çapında bir başarısızlık olup olmadığına karar verecek jüri ortada. Akademisyenlerin başarı hikâyesi olarak sunduğu bazı şehirler şunlar: Ekvator’da Guayaquil, Romanya’da Bükreş ve Kolombiya, Fas ve Senegal’de bulunan diğer şehirler. Muhalifler ise Bolivya, Tanzanya, Endonezya ve Avrupa’nın diğer bölgelerinde özelleştirmenin başarısız olduğunu ifade ediyorlar.
Ancak her iki “taraf” da Manila gibi şehirlere işaret etmektedir. Manila’da IFC 1997 yılında 25 yıllığına 2,7 milyar dolarlık bir imtiyaz tasarladı ve hak sahipliğini şirketlere verdi. IFC projenin bir başarı hikâyesi olduğunu söylüyor çünkü bu projeyle 1,7 milyon insana temiz su sağlanırken, isal vakaları %51 oranında azaldı ve müşterilerin tasarruf yapması sağlandı: metre küp başına tedarikçilere daha önce ödediklerine oranla 20 kat daha az ödediler.
Manila’da suyun özelleştirilmesinin sürekli fiyat artışlarına, hukuki sorunlara, soruşturmalara, bazı bölgelere su sağlamada yaşanan sorunlara yol açtığını ve şirketlerin yaptıkları iş karşılığında haksız kazanç sağladığını iddia edenler de var. Geçen hafta suyun fiyatı pek çok bölgede yaklaşık %10’luk bir artış gösterdi.
Son zamanlarda yapılan birkaç kamu-özel sektör işletmesinin durumu da oldukça tartışmalı. Hindistan’ın merkez bölgesinde en büyük şehir olan Nagpur’daki büyük bir özel su projesi, bölge sakinleri arasında endişeye yol açtı. İnsanların kaygıları yüksek fiyatlar ve proje gecikmelerinden suyun eşit olmayan dağıtımına ve hizmet kesintilerine kadar değişkenlik gösteriyor. Yolsuzluk iddiaları ve yasak faaliyetler bölge sakinlerinin protestolarına neden oldu ve kamu çalışanları sözleşme ihlalleri konusunda soruşturma yapılması çağrısında bulundular.
Tekrar Lagos’a dönecek olursak, IFC’nin belediye ile kamu-özel sektör ortaklığı projesi görüşmelerindeki ikinci başarısızlığı nihayet hükümeti “kamu-kamu ortaklığı” olarak bilinen alternatifleri keşfetmeye ikna etti. Bu, belediyelerin ölçek ekonomilerinin avantajını kullanmak ve kamu-özel sektör partnerliklerinin getirdiği hukuki ve kurumsal sorunların çoğundan kaçınmak suretiyle, fiyatları düşük tutmak için belediyelerin kâr amacı gütmeyen kurumlarla işbirliğini içermektedir. Kishimoto, bu şekilde, kamunun yürüttüğü su projelerinin daha ucuz, daha hesap verebilir ve özelleştirmenin vaat ettiği herhangi bir şeyden daha etkili olabileceğini belirtmektedir.
Kishimoto, ayrıca Lagos gibi şehirlerin diğer şehirlerle teknoloji ve tecrübe paylaşımı konusunda partner olmasını öneriyor. Amsterdam’ın suya erişilebilirliği artırmak için Fas, Endonezya ve Afrika’nın güneyinde başka şehirlerle çalıştığını söylüyor. “Özel sektörün kullandığı maliyeti yüksek ve bürokratik devralma süreçleriyle kıyaslandığında ortaklıklar geliştirmek daha kolay ve ucuz”.
“Avrupa’da kasabalar ve şehirlerin belediyelerarası dernekler aracılığıyla su operasyonlarını birleştirmeleri oldukça yaygın görülen bir uygulama. Zengin şehirlerin gelişmekte olan şehirlere, ihtiyaç duyulduğunda, danışmanlık ve uzmanlık sağlamak için bağlantı kurmaması için hiçbir neden yok.”
Kamu-Kamu Ortaklıkları finansal pazarlar tarafından çoğunlukla tehdit kaynağı olarak görülmektedir. Fakat bu ortaklıkların sayıları giderek artmaktadır ve Yokohama da dâhil olmak üzere 70 ülkede 130’dan fazla şehirde iyi işledikleri görülmüştür. “Hedef, şehirlerin su tedariklerini iyileştirmek olmalıdır. Dünya Bankası Lagos’taki gibi büyük projeleri finanse etmeye devam edebilir, ancak özelleştirmeye karşı ideolojik bağlılığına son vermelidir. Su tedarik hizmetlerinde yatırıma son derece ihtiyaç duyulmaktadır ve hükümetlerin ihtiyaç duyulan iyileştirmeler için gerekli parayı bulmak için yeni yollar bulmaları gerekmektedir” diyor Kishimoto.
Ajegunle’de hala susuz yaşamakta olan Jimmy Orogobeni de bu fikri muhtemelen paylaşacaktır.
Kaynak: Guardian