Güven Eken, Cnn, 7 Şubat 2012
Nerede büyük merkezler varsa, oralara dikkatle yaklaşırım. Bilirim ki merkezdeki güç odağının saçakları ne kadar uzamışsa, haksızlıklar da o kadar çoğalır.
İnsan, toplum ve tüm canlılar hakkında tek başına karar verme hakkına sahip bir merkez! Patlayama hazır bir bomba kadar korkutucu bir fikir bence. Üstelik bu merkezin insan oylarıyla tanımlanmış olması, sorunu çözmüyor.
İşte size bir örnek. Geçenlerde öyle bir kanun teklifi daha gündeme geldi ki, vicdanlara ziyan. Yeni yargı paketiyle değiştirilmek istenen iki madde ile doğayla ilgili konularda artık yürütmeyi durdurma kararı alınamayacak. Bu düzenleme ile aynı zamanda Danıştay’ın davalardaki etkisi de sıfırlanacak.
Peki bu düzenleme ile somut olarak ne olacak? HES’lerle ilgili sayısı 60’ı aşan yürütmeyi durdurma kararı geçersiz hale gelecek. Yani “suyumuzu vermeyeceğiz” diye canını dişine takan halkın çabaları boşa gidecek. Hasankeyf’i yok edecek Ilısu Barajı ve üçünücü köprü ile ilgili işleyen hukuki süreçler çıkmaza girecek.
Bunların bir adım ötesine gidelim. Yüz binlerce insan zorla köyünden taşınacak. Milyonlarca ağaç kesilecek. Binlerce kilometre uzunlukta dere kuruyacak. Milyarlarca hayvan, börtü, böcek yaşamını yitirecek. Doğadaki milyonlarca yıllık uyum bozulacak. Tüm bunlar niye olacak? Yargı paketinde iki satır değişti diye… Belki de sadece iki kelime! Sizce burada bir gariplik yok mu?
İşte tam da bu nedenle merkez düşüncesini terk etmek lazım. Çünkü merkez toplumun vicdanını değil, kendi kendini esas alır. Onun eksik kendiliği ise dünyayı kavramaya asla yetmez. Mühendis için hiç görmediği için bir dere sadece harita üzerinde bir çizgidir. Bir takım hesaplar yapar ve o derenin üzerine bir HES projesi kondurur. Lakin projenin içinde o derenin kıyısında yaşayan insanlar hiç yoktur. O derede öten bülbüller de yoktur. Ballıbabalar ve öteki çiçekler zaten görünmez bir ayrıntıdır. Çünkü tüm bunlar merkeze çok uzaktır.
Milletvekillleri de hesaplarını bu mantıkla yapar. Onlara akıl veren bürokratlar da dünyaya aynı uzak merkezden bakar. Bunları yöneten holding sahipleri de yaşamı böyle tanımlar. Tüm bunların geliştirdiği adalet anlayışı da hiç şüphesiz zaman içinde anlamını kaybeder. İnsanlar, kuşlar ve ağaçlar savunmasız… Onları savunacak avukatlar ise müvekkilsiz.
Merkezin gücüne kapılıp da yaşamını har vurup harman savuranlar. Merkeze tapınırken gözleri kör olanlar… Bilin ki hiçbir merkezin gücü dünyayı adam etmeye yetmez. Çünkü özümüz muhafazakar bir adam değil, yaramaz bir çocuktur. Doğanın sağı solu hiç belli olmaz.