Kaynak: Nihal Kemaloğlu, Akşam, 1 Mart 20
Sermayenin ‘suyu’ bu aralar bankaların kredi yağdırdığı ‘akıllı yatırım’ HES’lerden geliyorsa sulara kapılan 10 işçi; medya, siyaset, sermaye grubu ve devletten mürekkep HES güçbirliğinin görüş alanına katiyen girmezdi.
İnsanı ve doğayı ‘körlemesine’ yutup tüketen bu kalkınmacı birliğin, özellikle medya ayağının HES otosansürü Adana Kozan’da baraj inşaatı patlamasıyla ilgili haberlerde ayyuka çıktı.
Ne baraj projesinin sahibi ne de inşaatı yapan firmanın ismi anıldı, özel sektörün yatırım şevki yine itinayla gözetilirken devletin barajın denetimini inşaatı yapan firmaya bıraktığı anlaşıldı.
Adana Kozan ilçesindeki Gökdere Köprü barajında ‘topladığımız her bir metreküp su, bize dönecek paradır’ hırsıyla inşaatı bitmeden 87 milyon metreküp su tutulan barajın kapakları basınca dayanamayıp çatlamıştı.
Çatlakları kum torbasıyla kapatan ilkel mühendislik herhalde bir an evvel 87 milyon metreküp sudan üretip satacağı elektrikten kazanacağını milyonlara odaklanmıştı.
Basit fizik yasası gereği su boşaltılmadığı gibi uyarı yapılmaksızın işçiler 15 gün çalıştırılmıştı.
Sonra da kaçınılmaz olarak kapakların patlamasıyla iki işçi hayatını kaybederken boşalan suyun alıp götürdüğü sekiz işçiden birinin ayağı 5. günde balçığın altından görülmüştü.
Sorgulamaktan ve sorumluluktan muaf hakim gündelik dilin, ‘kaybolan işçi’ diye tanımladığı 7 işçiye hala ulaşılamamıştı.
Sahiden de bu kaybolan insanlar böyle nereye giderlerdi ya da bizde aslında onları göz göre göre ‘kaybeden düzene’ dahil miydik?
Hele hele Anadolu’nun dört bir yanına denetimsiz, hukuk tanımaz, yargı dinlemez şekilde saçılmış 2500 HES yatırımlarını ‘suyun enerjisini alıp tekrar aynen yatağına bırakıyoruz’ zırvalığıyla kamuoyunu kafa kola alan medya-özel sektör-devlet troykasının HES inşaatlarındaki işçi ölümlerine karşı ziyadesiyle geliştirdiği ‘körlük’, bize de bulaşmamış mıydı?
Futbolcu eskisinden belediyelere, Anadolu sermayesinden kadim sermaye gruplarına, medya patronlarından spor kulüplerine trendy HES yatırımcılığı ya da HES tekelleriyle dolu memleketimizde HES’leri eleştirmek de HES karşıtı haber yapmak da ağır piyasa baskısı ve medya sansürüne tabiydi.
HES’lere karşı yerel halk ‘iktisadi rasyoneli kavrayamayan’ dağ başındaki insanları diye küçümsenir ya da dar görüşlü sermaye düşmanlığına indirgenirdi.
Sonunda HES karşıtlarının kestirmeden ‘ideolojik grup faaliyetlere’ sokulduğu 9-10 yıla varan ağır cezalar istenmeye başlandığı zamanlardaydık.
Subaşını tutanların acul hırslarının, baraj inşaatının bitmesini bile bekleyeme tahammülü yoktu.
İktidar ise yapı inşatlarını denetlemekle sorumlu DSİ’nin denetim görevini ‘özelleştirmek’ derdindeydi.
Çöken siyanür havuzları, patlayan baraj kapakları, aynı akarsuda birbiri ardına dizilmiş HES canavarları, göçen kömür üretim sahaları ‘vakit nakittir doğa sermayeye armağandır’ şiarıyla kurdukları büyük vahşi düzen için, bize de safderunca ‘nasıl da kalkınıyoruz’ demek mi düşüyor?