Kaynak: Amerika’nın Sesi, 9 Temmuz 2013
Bilimadamlarına göre, insanoğlunun küresel su sistemlerine büyük zarar verdiği yeni bir jeolojik dönemin eşiğindeyiz. Uzmanlar, bugünkü durumu, 11 bin yıl önce, buzulların geri çekilmesiyle gezegenimizin geçirdiği büyük değişimle karşılaştırıyor. Bir süre önce Almanya’nın Bonn kentinde biraraya gelen uzmanlar, su sistemlerinin korunması için neler yapılması gerektiğini masaya yatırdı.
Bazıları hala insanoğlunun çevreye verdiği zararın büyüklüğünü tartışırken, Bonn’da biraraya gelen uzmanların bu konuda fazla şüphesi yoktu. Hatta insanların çevreye verdiği zararla yeni bir jeolojik çağ açıldığını savunanlar ve bu çağa Antroposen adını verenler var. Uzmanlar şimdi de bu yeni çağın Jeolojik Zaman Skalası’nda resmen yer alıp almaması gerektiğini tartışıyor.
Merkezi Bonn’da bulunan Küresel Su Sistemleri Projesi’nin başkanı Anik Bhaduri, şöyle konuşuyor: ”Küresel Su Sistemleri Projesi, neredeyse on yıldır, karmaşık su sistemlerinin doğa ve insanla etkileşimini incelemek için geniş kapsamlı araştırmalar yürütüyor. Elde ettiğimiz bulgular, insan faaliyetlerinin küresel su sistemlerinin değişmesi üzerinde kilit rol oynadığını gösteriyor.”
Proje, yerel çevreler üzerinde dar kapsamlı araştırmalar yapmak yerine insan faaliyetlerinin su sistemleri üzerindeki etkisine küresel açıdan bakıyor. Bhaduri, bu bakış açısının, çevre araştırmalarını derinden etkilediğini belirtiyor: ”İnsanlar barajlar inşa ederek, toprak kullanımını değiştirerek küresel su sistemlerini ve döngüsünü etkiliyor. Bunun sonucu olarak küresel su sistemlerinin yerel bazda insan etkilerine maruz kaldığını görüyoruz. Yerel etkiler bölgesel, kıtasal ve küresel boyutlara ulaşıyor.”
Örneğin Uluslararası Jeosfer-Biyosfer Programı’nın bir raporunda, insanoğlunun son 130 yılda günde ortalama bir büyük baraj inşa ettiği belirtiliyor. Raporda ayrıca onbinlerce barajın, nehirlerin doğal akışını çarpıttığı, binlerce yıl içinde nehirlere uyum sağlayan ekosistemlerle sualtı yaşamının zarar gördüğü vurgulanıyor.
Rapor aynı zamanda deniz seviyesindeki kıyı bölgelerinde hidrokarbon pompalamanın çok sayıda nehir deltasında çöküntüye yol açtığını belirtiyor. Bu, kıyı bölgelerinin fırtına ve tsunamilerden daha büyük zarar görmesi anlamına geliyor. İnsanlar ayrıca buz, rüzgar ve su gibi doğal etkilerin toplamından daha fazla miktarda kaya ve çökeltinin yerini değiştiriyor. Sulak alanların imar için kurutulması, sel felaketine karşı doğal engel sayılan bu alanları ortadan kaldırıyor. Bhaduri, bu konuda şunları söylüyor: ”Küresel su sistemlerinin ne kadar hızlı değiştiğine bakacak olursak bu değişimi geri çevirmemizin imkansız olacağı noktaya geleceğimizi söyleyebiliriz. Dengeyi bir daha asla sağlayamayabiliriz. Bu da insan faaliyetlerinin su sistemlerini ne kadar ciddi bir biçimde etkilediğini gösteriyor.”
Küresel Su Sistemleri Projesi Başkanı Anik Bhaduri, ülkeler su güvenliğini sağlamaya çalıştıkça bir bedel ödediklerini dile getiriyor: ”Küresel çalışmalarımızı gösteren harita, kısa vadede insanoğlunun su güvenliğini sağlamaya çalışmasının çevreye zarar verdiğini kanıtlıyor. Bu durum hem gelişmiş, hem de gelişmekte olan ülkeler için geçerli. İnsanların su güvenliğini sağlarken bir yandan da ekosistemlerin ihtiyacı olan suya zarar verdiğini görüyoruz. Bu durum, uzun vadede sosyo-ekolojik sistemleri etkiliyor. Küresel bir sorunla karşı karşıyayız.”
Bhaduri, su güvenliğinin hem su miktarı, hem de su kalitesi anlamına geldiğini kaydediyor: ”Enerji güvenliği, su güvenliği, gıda güvenliği ve çevre arasında bir bağ var. Farklı ülkelerin işbirliği yapması gerekiyor. Aksi takdirde geriye dönüşü çok pahalıya malolacak bir yola girmiş olacağız.”
Küresel Su Sistemleri Projesi, uluslararası işbirliğiyle hazırlanan bir çevre araştırma taslağı olan Future Earth üzerinde de çalışmalar yürütüyor.