Türkiye’de su hızla özelleştiriliyor

Kaynak: Diyarbakırsöz, 24 Mart 2012

DİSKİ Genel Müdürlüğü tarafından düzenlenen, dünya ve Türkiye’deki su kaynakları, su politikaları, su ve gıda arasındaki ilişki, sorunlar ve çözüm önerilerinin ele alındığı iki günlük “Su ve Gıda Güvenliği Sempozyumu”nun, “Su Politikaları” başlıklı panelinde konuşan Özerk Barselona Üniversitesi’nden Dr. Akgün İlhan, “Türkiye’de su sorunu yönetim, ekoloji ve adalet kavramları ile doğrudan ilişkili bir mesele olup özelleştirmeden olduğu kadar ticarileşmeden de kaynaklanmaktadır” dedi.

Sempozyum’un moderatörlüğünü Diyarbakır Büyükşehir Belediyesi Başkanı Osman Baydemir’in yaptığı “Su Politikaları” paneli ile sona erdi. Baydemir, iki gün boyunca ortaya çıkan görüş ve önerilerin gelecekle ilgili su politikalarına yeni bir bakış açısı getireceğini söyledi. Baydemir’in ardından söz alan Muş Alparslan Üniversitesi’nden Doç. Dr. Abdullah Kıran, su kavramının egemenlik ve savaş kavramları ile doğrudan ilişkili olduğunu söyledi. Dicle ile Fırat coğrafyasının insanlık tarihinin, politikanın esaslarının oluştuğu bir coğrafya olduğunu söyleyen Kıran, ilk tarımsal alanların, ilk şehirlerin ortaya çıktığı bir yer olan Mezopotamya topraklarının Dicle ve Fırat’ın armağanı olduğunu söyledi.

SUDA SİYASİ VE ASKERİ TEZLER
Özerk Barselona Üniversitesi’nden Dr. Akgün İlhan, “Türkiye’de Su Politikaları ve Çözüm Önerileri” başlıklı bir sunum yaparak, Türkiye’de suyun tamamen ticarileştirilmesine ve özelleştirmeye dönük politikalar oluşturulduğunu söyledi. DSİ, TÜSİAD ve USİAD gibi kurumların Türkiye’deki su sorununun “kalkınma meselesi”, MGK’nın “milli güvenlik meselesi” olarak ele aldığını kaydeden İlhan, hükümetin ise barajlara karşı olmayı “bölücülük yapmak” olarak tanımladığını kaydetti. Türkiye’deki muhaliflerin suya bakışını da özetleyen İlhan, “Türkiye’de su sorunu yönetim, ekoloji ve adalet kavramları ile doğrudan ilişkili bir mesele olup özelleştirmeden olduğu kadar ticarileşmeden de kaynaklanmaktadır” dedi.

KURUMLARIN HAREKET ALANI DARALTILIYOR

Türkiye’de 1980’lerde Dünya Bankası kredileri ve IMF Stand-by anlaşmalarının bir sonucu olarak kamu sektöründe özelleştirme sürecinin başlatıldığını söyleyen Akgün, bu sürecin 1990’lara gelindiğinde su hizmetlerini de kapsadığını kaydetti. Akgün, Türkiye’deki suyun özelleştirilmesi sürecinin “Tüm dünyada sayısı onu geçmeyen çok uluslu şirketler, bu şirketlerin küresel su piyasasını oluşturup kontrol etmeleri için gereken sosyal, ekonomik ve yasal zemini hazırlayan uluslararası kuruluşlar (WWC, OECD ve IMF) ve şiddeti artmakta olan bir kalkınma yarışı içinde olan devletler” olarak açıkladı. Akgün İller Bankası’nın 1980’lere kadar belediyelere su ve kanalizasyon işleri ve altyapı projelerinde mali destek ve teknik danışmanlık sağlarken, 1980’lerde IMF ve Dünya Bankası gibi küresel kuruluşların etkisi ile kurumların hareket alanının daraltılmaya başlandığını kaydetti. Akgün, “Aynı süreçte su ve kanalizasyon hizmetlerinin finansmanı doğrudan belediyelerin kendi girişimlerine bırakılmış, böylece daha önce yok denecek kadar az olan ticari ve dış kredi başvurularının önü açılmıştır” diye konuştu. Türkiye’de damacana ve pet şişe pazarının da gittikçe büyüdüğünü söyleyen Akgün, Türkiye’de bu pazarın yüzde 50’sinin Danone, Nestle, Pepsi ve Coca Cola gibi küresel markalar ile yerel şirketlerin oluşturduğu 250 civarında şirketlerin elinde olduğunu söyledi.

HER ŞEY PATENTLENİYOR

Yazar-Aktivist Metin Yeğin ise dünya su ve gıda mücadelelerini anlattığı konuşmasında, dünya neoliberal politikalarının her şeyi patentlediğine dikkat çektiği konuşmasında, “Düşünün tüm tohumlar satılıyor. Ayrı ayrı patentleniyoruz. Yakında bahçemizde maydanoz yetiştirdiğimizde kaçak maydanoz yetiştirdiğimiz söylenecek” dedi. Gıda güvenliği denen şeyin aslında gıda egemenliği olduğunu kaydeden Yeğin, her insanın gıdaya ulaşma hakkı olması gerektiğini söyledi. Alman yazar Berthold Brecht’in zamanında “Buğday ithalatı bize açlık götürür” sözüne atıfta bulunan Yeğin, Hindistan’ı örnek göstererek, “Hindistan her yıl dışarıya 100 milyon ton pirinç satar. Ama insanları pirinç bulamadığı için açlıktan ölür. O nedenle üretilen her gıda o ülke sınırları içinde kalmalıdır” şeklinde konuştu. Yeğin konuşmasını şöyle sürdürdü: “Bize karşı dayatılan neoliberal politikalara karşı duralım. Egemenler, her şeyi satarak büyük paralar kazanıyor. Bugün bu politikalara karşı çıkmazsak yarın çocuklarımız su bulamayacak.”

DEMOKRATİK SU YÖNETİMİ OLUŞTURULMALI

Ege Çevre ve Kültür Platformu’ndan avukat Arif Ali Cangı da suyun hukuksal alanda ele alınma biçimlerini anlattı. Uluslararası hukuk ve ulusal hukukta su ile ilgili yasa maddelerini ele alan Cangı, “Ekolojiyi, yaşamı koruyacak yeni politikalar geliştirmelidir. Politikaların ürettiği hukuk, suyu korumalı ve su hakkını güvence altına almalıdır. Su hizmetleri paranın geçmediği bir alan haline getirilmelidir. Suyun korunması ve suya erişim hakkının sağlanabilmesi için demokratik ve katılımcı su yönetimi oluşturulmalıdır” dedi.