Akgün İlhan, Atlas Dergisi’ne Marsilya’da yapılan Alternatif Dünya Su Forumu’u ve su hareketlerinin gündemini yazdı.
1990’lardan bu yana dünya su krizi söylemi gittikçe şiddetlenirken, uluslarötesi su şirketlerinin dünya su piyasasını oluşturma, güçlendirme ve ona hakim olma çabaları da büyüyor. Suyun doğası gereği yerel olan su yönetimi, hızla küresel bir meseleye ve suyun kendisi ise küresel bir pazarın nesnesi haline dönüşüyor. Zira su herkesin birincil ihtiyacı olduğu için bol kâr getiren dev bir pazar var. Bunu görmek için ambalajlı su sektörüne bakmak yeterli. Marsilya’da kurulmuş olan su şirketleri ve devlet bürokratlarından oluşan Dünya Su Konseyi (1996) bu küresel dönüşümü sürdürmek için kuruldu. Konsey su krizini gelişmekte olan ülkelerdeki yüksek nüfus artışı, suyun maliyetinin çok altında fiyatlandırılması ve buna bağlı olarak artan su israfı, ve kamunun suyu yönetmedeki beceriksizliği ile açıklıyor. Konsey’e göre bu nedenlerle, teknolojik ve finansal birikime sahip şirketler suyu kamusal yönetimde sıkça görülen siyasi engellere takılmadan etkin ve sürdürülebilir bir biçimde yönetecektir (http://www.wwc.org).
Konsey’in bu ideolojik söylemi 1977’den bu yana üç yılda bir gerçekleştirilen Dünya Su Forumu ile yayılıyor. Türkiye’de beşincisi gerçekleştirilen forumun sonuncusu 12-17 Mart 2012 tarihinde Marsilya’da gerçekleşti. STK’ların artık hemen hiç katılmadığı bu toplantılarda tartışmalar yine “suyun özelleştirmesi süreci ne hızda gidiyor”, “bu sürecin önündeki engeller nelerdir” ve “bunlarla nasıl başa çıkılır” gibi temalar üzerinde yoğunlaştı.
2000’lere gelindiğinde sayısı artan su özelleştirmeleri pek çok sosyal-ekolojik soruna neden olarak çeşitli muhalif hareketleri tetikledi. Bolivya’da[i] , Hindistan’da[ii] , Güney Afrika Cumhuriyeti’nde[iii] ve daha pek çok ülkede halklar suya erişim haklarının gasp edilmesine karşı çıkmaya başladı ve önemli kazanımlar elde etti. 2004’de Uruguay’da oluşturulan yeni su yasası suya erişimin temel insan hakkı olmasını ve “kanalizasyon ve su sağlama gibi kamu hizmetlerinin tamamıyla ve doğrudan devletin yasal tüzel kişileri tarafından yürütülmesini”[iv] garanti altına aldı. Küresel ölçekte en önemli gelişme 2006’da Meksika’da düzenlenen Dünya Su Forumu (Resmi Forum) ile eş zamanlı ama ona muhalif bir duruş sergileyen Alternatif Dünya Su Forumu’nun düzenlenmesi oldu. Alternatif Forum, Dünya Su Konseyi’nin halkların değil, sermaye ve hükümetlerin sesi olduğunu, dolayısıyla geçerliliğinin olamayacağını[v] ilan ederek su hakkı mücadelesi tarihinde milat olacak bir süreci başlattı. İkinci Alternatif Forum 2009’da İstanbul’da düzenlendi. STK’ların byük oranda Resmi Forum’a katılmayıp Alternatif Forum’a katılmalarından ders alan Dünya Su Konseyi, bir sonraki Resmi Forum’u su özelleştirmesinin kalesi kabul edilen Marsilya’da düzenleme kararı aldı.
Marsilya’da gerçekleşen Alternatif Forum ve Resmi Forum’un arasında göze çarpan ilk fark foruma katılım ücretiydi. Dünya Su Konseyi katılımcılığa yaptığı tüm o demokratik vurguya rağmen kendi düzenledikleri foruma bir haftalık katılım ücretini 700 avro[vi] olarak belirlemişti. Böylece bu forumun aslında kimlerin katılmasını hedeflediği ve kimin sesi olduğu da belli oldu. Alternatif Forum ise ücretsiz olduğu için sadece parası olana değil herkese açıktı. Alternatif Forum’a günde yaklaşık 4 bin kişi katılırken, Resmi Forum’a katılım görece çok kısıtlı kaldı. STK’ların da hemen hepsi sadece Alternatif Forum’a katılarak, resmi forumu bir anlamda dışlamış oldu. Artık, Alternatif Forum’un kamu nezdinde yerini sağlamlaştırdığı görülüyor.
Alternatif Forum’a Türkiye’den Su Hakkı Kampanyası, Hasankeyf’i Yaşatma Girişimi, Doğa Derneği, Çiftçi-SEN ve Tohum İzi Derneği gibi bazı oluşum ve STK’lar katıldı. Alternatif Alternatif Forum’un başlangıç tarihi olan 14 martın, “Dünya Nehirleri Eylem Günü” ile aynı olması bir tesadüf değildi. Forum dünyanın heryerinde ekolojik yıkım ve adaletsizliğe neden olmasına rağmen sürdürülebilir gibi gösterilerek bir yeşil göz boyamaya tabi tutulan barajların ve HES’lerin protesto edilmesi ile başladı. Nehri temsilen onlarca metre uzunluğunda mavi bir örtü Marsilya’nın tarihi St. Charles Garı’nın merdivenlerinden aşağı yerleştirildi. Merdivenlerin sonuna şişme bir baraj modeli yerleştiren eylemciler, önce mavi örtünün kenarlarından tutarak nehri dalgalandırdı. Ardından nehirdeki balıkları, kuşları ve insanları temsil eden eylemciler nehrin üzerinden koşarak baraj modelinin üzerine kendilerini attı. Barajı yıktıktan sonra “kâr değil yaşam için su” ve “nehirler özgür aksın” gibi çeşitli sloganlar atan aktivistlerden sonra da eylem bir süre devam etti.
50’nin üzerinde atölye çalışması ve 5 bütünsel tartışma toplantısının gerçekleştiği Alternatif Forum’da teorik bağlamda su hakkı, insanlık mirası olarak su, Kamu-Kamu İşbirliği, yerelleşme, desentralize işbirliği, su suçları ve suyun doğrudan halkçı yönetimi gibi daha pek çok tema ele alındı. Suyun kamu eliyle yürütülmesi için kamu kurumları arasında olacak kapsamlı işbirliklerine yapılan vurguyu sadece bu konunun ele alındığı 4 farklı çalışma atölyesinde de görmek mümkündü. Küresel boyutu muazzam olan Kamu-Özel İşbirliği’nin karşısına aynı ölçekte işleyecek kamu yanlısı ve kamu aktörlerinden oluşan birlikteliklerin kurulmasının öneminin vurgulandığı bu toplantılarda, kamunun “yeni anlamları”nın birlikte oluşturulması gerektiği belirtildi.
Alternatif Forum’un üçüncü gününde Rio +20 sürecinde su hakkı mücadelesinin hareketlendirilmesine yönelik önemli bir strateji toplantısı yapıldı. Bu toplantının önemli bir çıktısı Afrika ülkelerinden gelen aktivistlerin muhalif olmanın ötesine geçmenin önemini ve somut önerilere olan ihtiyacı vurgulayan yorumları oldu. Aynı grup Fransız perspektifinin fazlasıyla teori eksenli olduğunu, örneklerden yola çıkılarak daha gerçekçi çözümlere varılabileceğini belirtti. İspanya ve Latin Amerika ülkelerinden gelen katılımcılarda ise su yönetiminde yerelleşme sürecinin desteklenmesine ve her yerelin kendi çözümünü oluşturması gerektiğine ilişkin yorumlar dikkat çekiciydi. İtalyan aktivistlerin yasal mücadeleye verdikleri önem ise oldukça manidardı. Zira İtalya’da belediyelere sudan %7 kâr etmelerini şart koşan özelleştirmeci Legge Galli yasasının 1,4 milyon imza toplanarak %57 katılımın olduğu bir referandumla %96 gibi ezici bir çoğunlukla reddedilmesinin[vii] üzerinden bir sene geçmedi. Başını İtalyanların çektiği bir grup su aktivistinin “Avrupa Vatandaşı Girişimi”nin su hakkı hareketi için bir araç olarak kullanılmasını tüm boyutlarıyla tartıştığı bir atölye çalışmasının olmasında ve forumun bütününde bunun sıkça dile getirilmesinde, su mücadelesi için bir zafer olan İtalyan referandumun etkileri tartışılmaz.
2012 Alternatif Dünya Su Forumu’nun en sık dile getirdiği kavram tartışmasız biçimde “su hakkı” oldu. “Su hakkı” kavramı insanlığın önemli kazanımlarından biri. Ancak “su hakkı” tek başına her derde deva olacak bir ilaç olarak görülmemeli. İlk olarak, “su hakkı”nın “sürdürülebilirlik” kavramı gibi hakim güçlerin kontrolünde belirli bir anlam kaybına uğraması kaçınılmaz olacaktır. İkincisi, su mücadelesi tüm küreselliğinin yanısıra büyük ölçüde yerelde şekilleniyor. Bu da evrensel geçerliliği olan hazır çözümleri büyük oranda geçersiz kılıyor. Su hakkı kavramı yerelde yeniden tanımlandığı ve üretildiği oranda olgunlaşacaktır. Aksi takdirde halka yabancı entelektüel bir kavram olmaktan öte gidemeyecektir. Üçüncüsü, “su hakkı”nın kimin hakkı olduğu konusunda netleşmemiş konumlar var. İnsan hakkı olarak su kullanımı, vatandaş ya da müşteri hakkı olarak su kullanımdan çok farklı bir yerde duruyor. Bu kavramların birbirlerinin yerine kullanılması tartışmaları bulandırıyor ve egemen güçlerin bu önemli insanlık kazanımını kendi çıkarları doğrultusunda eğip bükmelerini kolaylaşıyor. Ancak tüm bu belirsizliğine ve kırılganlığına rağmen “su hakkı”nın korunması gereken bir insanlık mirası olarak kabul edilmesi önemli. Bunu yaparken de onu kutsallaştırmamak ve tartışmaya açık olduğunu unutmamak gerekiyor.
Marsilya’da gerçekleşen Alternatif Su Forumu’nun ardından su mücadelesinin önündeki engeller daha iyi anlaşılıyor. “Ekoloji Oskarı” olarak bilinen “Goldman Ödülü” (2003) sahibi ve İspanya’daki Yeni Su Kültürü Hareketi’nin[viii] önde gelen entelektüellerinden Pedro Arrojo’nun da dediği gibi “bir paradigma değişikliği hedeflemeyen hiçbir çözüm su meselesine çare olamaz”[ix]. Bunu hedeflerken de su yönetiminin en belirleyici ölçeğinin “yerel” olduğu unutulmadan ve Bolivya Cochabamba Mücadelesi’nin önemli kadın aktivistlerinden Marcela Olivera’nın da belirttiği gibi “yerel farklılıklara saygıda kusur etmeden”[x] “kültürel çeşitliliği hesaba katan” çözümler üretilmeli. “Aksi takdirde tüm dünyaya tek tip bir sürdürülebilir kalkınmayı dayatan IMF ve Dünya Bankası’ndan ne farkımız kalır?” diye soruyor Olivera. 2012 Alternatif Su Forumu, sarstığı paradigmalar ve tetiklediği sorular ile bize bir kez daha sadece politik güçlenme için değil, öğrenmek için de birbirimize ne kadar ihtiyaç duyduğumuzu hatırlatıyor.
Akgün İlhan / Atlas Dergisi Yazısı (sayı: 229 sayfa: 16)
Notlar
[i] “Water Privatization Case Study: Cochabamba, Bolivia”. Public Citizen. http://www.citizen.org/documents/Bolivia_(PDF).PDF
[ii] Vandana Shiva (2002). Su Savaşları: Özelleştirme, Kirlenme ve Kar (Water Wars – Privatization, Pollution, and Profit). Çeviren: Ali Kerem Saysel, İstanbul: BGST Yayınları.
[iii] G.J. Pienar ve E. Van der Schyff (2007). “The Reform of Water Rights in South Africa”. Law, Environment and Development Journal 3(2): 179-194. http://www.lead-journal.org/content/07179.pdf
[iv] David Hall, Emanuele Lobina, Violeta Corral, Olivier Hoedeman, Philip Terhorst, Martin Pigeon ve Satoko Kishimoto (Mart, 2009). “Public-public Partnerships (PUPs) in Water”. Transnational Institute. http://www.waterjustice.org/uploads/attachments/WWF5-PUPs-%20FINAL-for%20web-Zlatan.pdf
[v] Suyun Savunmasında Uluslararası Forum Sonuç Bildirgesi (Meksika – Tenochtitlan) 19 Mart 2006. www.alternatifsuforumu.org
[vi] 6. Dünya Su Forumu resmi websitesi http://www.worldwaterforum6.org/
[vii] David Hachfeld, Philipp Terhorst ve Olivier Hoedeman (Ocak, 2009). “Progressive Public Water Management in Europe. In Search of Exemplary Cases”. Transnational Institute (TNI). http://www.tni.org/sites/www.tni.org/files/download/progressivewaterineurope.pdf
[viii] Joan David Tàbara ve Akgün İlhan. (2008). “Culture as Trigger for Sustainability Transition in the Water Domain: The Case of Spanish water policy and the Ebro river basin”. Regional Environmental Change 8 (2): 59-71.
[ix] 15 Mart 2012 tarihli Pedro Arrojo söyleşisi (Marsilya)
[x] 15 Mart 2012 tarihli Marcela Olivera söyleşisi (Marsilya)