Sapanca Gölü Meclis araştırma önergesine Türkiye Büyük Millet Meclisi’nden RED kararı çıktı. Sapanca Gölü’nde sanayi kuruluşlarının kontrolsüz su çekmesi ve gölü besleyen suların ticari firmalarca alıkonması, göl sularının tehlikeli şekilde çekilmesi ile ilgili Meclis araştırma önergesi 15 Ocak 2014 Çarşamba günü Meclis Genel Kurul’unda görüşüldü. Genel Kurul’da yapılan oylama sonucu: “Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmemiştir” sonucu çıktı. Genel Kurul’da MHP, BDP, CHP ve AKP araştırma önergesi hakkına milletvekillerinin konuşmalarının tamamı ise şöyle;
MÜNİR KUTLUATA (MHP-Sakarya) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; yok olma sürecine girmiş bulunan Sapanca Gölü’yle ilgili Meclis araştırması yapılmasına dair Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum. Yüce Meclisi saygılarımla selamlıyorum.
Bildiğiniz gibi Sapanca Gölü sadece Marmara Bölgesi’nin değil, Türkiye’nin göz bebeği durumunda bir coğrafi değerdir, dünya ölçeğinde bir tabiat harikasıdır. Sakarya şehrinin içme suyu kaynağı olan göl, aynı zamanda Marmara Bölgesi’nin en önemli doğal denge unsurlarından bir tanesidir. Ülkemizin bu nadide varlığı, son yıllarda çevresinde ve üzerinde yoğunlaşan yağma ve tahribata daha fazla dayanamamış ve maalesef yok olma sürecine girmiştir. Sapanca Gölü’nün suları çekilmekte, göl küçülmekte ve etrafında oluşmuş bulunan geniş çorak halka her geçen gün ilerleyerek gölü daha da daraltmaktadır. Göldeki küçülme sonucunda kirlilik seviyesinin vahamet derecesine geldiği gözle görülür hâldedir. Bu olumsuz gidiş yıllardır süren bir yağmanın sonucudur. Herkesin gözünün önünde ve iktidarın himayesi altında yürütülmektedir. Bu ülkenin hem Su İşleri Bakanlığı vardır hem Çevre Bakanlığı vardır. Ancak yağmanın durdurulması için herhangi bir önlem alınamamakta, tedbir geliştirilememektedir. Türkiye’de devletin işleyemez hâle gelmesinin sonuçlarını bu örnekte de bütün netliğiyle görmekteyiz. Bu nedenle, Türkiye Büyük Millet Meclisinin duruma el atması ve Sapanca Gölü’nün kurtarılması gerekmektedir.
Değerli milletvekilleri, Sapanca Gölü üzerinde yürütülen tahribatın birkaç koldan yürüdüğünü görmekteyiz.
Birincisi: Gölü besleyen sulara ticari kuruluşlar el koymakta ve gölün beslenme dengesi, doğal dengesi bozulmaktadır. Ticari kuruluşlara verilen ruhsatlar, gölü besleyen doğal dengeyi dikkate almak zorunda olduğuna göre dereler neden Sapanca Gölü’ne ulaşamamaktadır? Buradaki yağma süreci araştırılmalı ve araştırılması gereken başlıca konulardandır.
İkincisi: Gölden çekilen sularla ilgilidir. Sakarya’nın içme suyu kaynağı olan göl, Kocaeli bölgesindeki büyük sanayi kuruluşlarının kontrolsüz su çekme alanı durumundadır. Bu sanayi kuruluşlarının hangileri olduğu ve aşırı su çekmelerine nasıl izin verildiği açıklanmalıdır. Adı en çok geçen kuruluşlardan TÜPRAŞ’ın su çekme izni, özelleştirme sırasında gözden geçirilmiş ve gölün geleceği dikkate alınmış mıdır? Gölün geleceğinin dikkate alınmadığı görülmektedir. Buna neden göz yumulduğunun açıklanması gerekiyor. Bilindiği gibi TÜPRAŞ, özelleştirilmesi sürecinde iktidar tarafından adı yıpratılan bir kuruluştur. TÜPRAŞ’ın yüzde 14,76 oranındaki hissesinin Sami Ofer adlı İsrailli iş adamına, dönemin Maliye Bakanı tarafından özel mekânlarda, özel görüşmelerle verildiği büyük tartışmalar yaratmıştı, hatırlanacaktır.
Söz konusu hisselerin bu yollarla devri sonucu kamunun 750 milyon dolar zarara sokulduğu mahkeme kararlarıyla tespit edilmişti. Bu bakımdan, TÜPRAŞ’ın özelleştirme sürecinde Sapanca Gölü’nün ne oranda kullanılacağı hususu hangi çerçevede hangi şartlarda karara bağlanmıştır? Kamuoyunun bu konuyu merak ettiğini dikkatlerinize sunmak istiyorum.
Değerli milletvekilleri, göl üzerindeki yağma ve tahribat metotlarından üçüncüsü, gölün atık alanı olarak kullanılması ve bunun ilgililerce âdeta teşvik edilmesidir. Gölü nüfuzlu inşaat şirketlerinin tasallutundan korumak mümkün olamamaktadır. Bu konuda sadece bir örnek vermekle yetineceğim. Bu, aynı zamanda, ulusal basında ve ulusal televizyonlarda yer alan bir konudur. 17 Ocak tarihinde büyük gazetelerde ve büyük televizyonlarda bu konu gündeme getirilmişti.
Marmaray Projesi’nin kazı çalışması sırasında çıkartılan atıklardan 4 bin kamyon dolusu hafriyatın Sapanca Gölü’ne dökülmesine izin verildiği gerekçesiyle, Sapanca ilçesinin AKP’li Belediye Başkanı hakkında, görevini kötüye kullanma suçundan üç yıla varan hapis cezası istemiyle dava açılmıştı. Savcılığın bu teşebbüsüne İçişleri Bakanlığı izin vermediği için Danıştaya başvurarak mahkeme işlerlik kazanmış ve ilgili ilçe Belediye Başkanı mahkemeye sevk edilmişti. Sonuçta, mahkeme, bu şahsa altı ay ceza vermiş ve iyi hâlden beş aya indirmişti. Sonuç itibariyle, bu yağma mahkeme tarafından tescil edilmiş ve iktidarla ilgili bir yönü de ortaya çıkmış durumdaydı.
Değerli milletvekilleri, şimdi, sizlere, bu gölde ortaya çıkan kirlilikten bazı örnekler sunmak istiyorum: Şu görülen iskelenin ortaya çıkmasına kadar gölün çekildiğini ve göldeki daralmayı göstermektedir bu fotoğraf. Bir hafta öncenin fotoğraflarıdır bunlar. Bu fotoğraf, göldeki kirliliğin hangi boyutlara geldiğini ortaya koymaktadır. Bu fotoğraf, göle atıkların nasıl geldiğini, gölün nasıl kirlendiğini, göl çevresindeki, gölün kıyısındaki suların karabatak kuşlarının kalkamayacağı kadar girmesi hâlinde oluşmuş kötü görüntüleri andırdığı ortadadır.
Bu cümleden olmak üzere size söyleyeceğim ilave bir husus, göldeki çekilme, maalesef, iktidarın göz yumması karşılığında doldurma faaliyetleriyle karşı karşıyadır. Göl kenarında araştırma yapan Milliyetçi Hareket Partisi Sakarya Büyükşehir Belediye Başkan Adayı Sayın Orhan Ünver, bu tetkikleri sırasında yanında bulunan vatandaşlardan bu çekilmenin bir arsa rantına dönüştürüleceği şeklindeki trajikomik espriye bir ikazla cevap vermişti. Ancak, ondan bir hafta sonra, ben kendim göl civarında yaptığım tetkiklerde, gölün doldurulmakta olduğunu ve gölün bir sayfiye alanı şeklinde düzenlenmekte olduğunu ve doldurma faaliyetlerinin hızla yürüdüğünü kendi gözlerimle gördüm ve fotoğraflarla tespit ettim. Bakın, değerli milletvekilleri, Sapanca Gölü’nün korunması, geriye kazandırılması bir tarafa, gölün etrafı, maalesef, değerlendirilmek için yağma düzeninin bir uzantısı olarak faaliyetler sürüyor. Bu da benzer görüntülerden bir tanesidir. Bu açıdan, bu işin kimler tarafından göz yumularak yürütüldüğü, bu kirlenmenin ve tahribatın kimler tarafından göz yumularak yürütüldüğü, bilgisizlikten mi olduğu veya içindeki yolsuzluk boyutlarının ne olduğu konusunun ciddiyetle araştırılmasına ihtiyaç vardır.
Sakarya basınına, yerel basına buradan teşekkür ediyorum. Yıllardır bu konuyu gündemde tutmasına, Sayın Başbakanın her Sakarya ziyaretinde bu konuda sürmanşetlerle Sapanca Gölü’yle ilgilenilmesi konusunda yardım istemesine rağmen herhangi bir adım atılabilmiş değildi. Uzun süredir kontrolümüzde olan, her zaman gündeme getirdiğimiz bu konu, 15 Temmuz 2010 yılında, sadece bizler tarafından değil, Sakarya’da araştırmalar yapan
Milliyetçi Hareket Partisi milletvekilleri tarafından da gündeme getirilmiş, mesela Niğde Milletvekili Mümin İnan ve Manisa Milletvekili Erkan Akçay bölgede gördükleri konusunda dayanamamışlar ve burada gündemdışı söz alarak meseleyi gündeme getirmişlerdi. O dönemin şu anda Mecliste bulunmayan iktidar partisi milletvekili arkadaşımız söz almak suretiyle bu milletvekillerinin bu konuyla neden ilgilendiklerini anlayamadığını söylemiş, ben de bunu anlamak yerine şikâyetleri ciddiye almalarını ve gölle ilgilenmelerini tavsiye etmiştim. O günden bugüne herhangi bir şekilde bir gelişme olmadı, tam tersi, tersine gelişmelerle Sapanca Gölü yok olma sürecine girdi.
O bakımdan, Türkiye Büyük Millet Meclisinin Hükûmetin ilgilenmediği bu konuya el atmasının ülkemizin millî değerlerinin korunması açısından büyük önem taşıdığını ifade ediyor, hepinize bu duygularla saygılar sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar)
ALTAN TAN (BDP-Diyarbakır) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; bugün günlük siyasetin, polemiklerin, politikanın dışında, hepimizi, tüm vatandaşları ilgilendiren bir mevzuyla ilgili huzurlarınızdayım.
Sapanca Gölü’nde sanayi kuruluşlarının kontrolsüz su çekmesi ve gölü besleyen suların ticari firmalarca alıkonmasıyla ilgili bir Meclis araştırma önergesi var.
Değerli arkadaşlar, Sapanca Gölü biliyorsunuz Türkiye’nin en nadide göllerinden, tabiat, doğa harikalarından birisi. Şimdi, bu önergede ne isteniyor? Deniliyor ki “Göl sularından kontrolsüz bir şekilde su çeken firmalar var, kirlenme söz konusu ve gölü besleyen kaynaklarda sıkıntılar var. Gelin, bunları araştıralım ve çözelim.”
Şimdi, böyle bir önerge hayır demek mümkün değil. Sapanca Gölü de, İznik Gölü de -bunlar birbirine yakın oldukları için sıralıyorum- Abant Gölü de birer doğa, tabiat harikası. Gittiğiniz vakit içiniz ferahlıyor, gönlünüz açılıyor ve İsviçre’nin gölleriyle yarışacak güzellikte bir muhteşemlikle karşı karşıya kalıyorsunuz.
Şimdi, bunları korumak AK PARTİ’nin de görevi, CHP’nin de, BDP’nin de, MHP’nin de, herkesin görevi. Dolayısıyla, burada hiçbir art niyet veya başka bir şey aramadan, en azından bu tip konularda bu Meclisin bir ittifak içerisinde olması lazım.
Ha, iddialar doğrudur, değildir; yanlıştır, yalandır, abartılıdır; bunlar ayrı bir tartışma konusu. Önce bu komisyonu kurarsınız, araştırmayı yaparsınız, objektif, bilimsel verileri Meclisin önüne koyarsınız, ondan sonra “evet” veya “hayır”, “haklı” veya “haksız” dersiniz.
Dolayısıyla, bugün Sapanca Gölü başta olmak üzere Türkiye’nin bütün bu doğal varlıklarıyla ilgili ciddi bir araştırmaya, ciddi bir kontrole ve ciddi bir koruma planına ihtiyaç vardır. Aynı şekilde bugün Diyarbakır’la Elâzığ illeri arasında bulunan Hazar Gölü; bu da en az Sapanca Gölü kadar muhteşem bir varlığımız. Bunun da geleceği tehlikede.
Van Gölü 1.700 rakımda, onun bin metre daha yukarısında 2.700 metrede Nemrut Krateri var; dünyadaki ender örneklerden birisi bu krater göllerine.
Şimdi, biz bunları koruyamazsak -şelalelerimizi, vadilerimizi, göllerimizi, denizlerimizi, ormanlarımızı- peki, o hâlde bunların korunması noktasında da bir ittifaka varamazsak, biz hangi noktada bir mutabakata varacağız?
Değerli arkadaşlar, Sapanca Gölü’nden başladık İznik Gölü’ne gittik, oradan Abant’a, Van Gölü’ne, Nemrut Krateri’ne, Hazar Gölü’ne, Bendimahi Şelalesi’ne, Diyarbakır’ın Dicle Vadisi’ne gittik, Trabzon’daki Zağnos Vadisi’ne, bu örnekleri onlara, yüzlere çıkarabiliriz, o kadar muhteşem bir coğrafyamız ve tabiatımız var ama ne yazık ki bunların korunmasıyla ilgili, varlıklarını devam ettirebilmeleriyle ilgili doğru düzgün bir çalışma yok. Manyas Gölü de böyle, Uluabat Gölü de böyle yani Bursa’dan Bandırma’ya giderken hemen yolun kenarındaki Uluabat Gölü’nde de aynı sıkıntılar var.
Devlet Su İşleriyle ilgili veya bu mevzularla alakalı eleştirilerimiz geldiği vakit -sayın bakanlardan kimse yok burada, iktidar da zaten fazla dinlemiyor- sürekli çıkıp “Şunu yaptık, bunu ettik, bunu yapıyoruz, bunu yapacağız.” gibi o gün sırf size laf yetiştirmek için bir şeyler söyleniyor ama siz de dönüp soruyorsunuz “Peki, siz bütün bunları yapıyorsanız hâlâ bu bizim doğal varlıklarımız niye yok oluyor, niye tehlikede?” Demek ki gereğini yeterince yapmıyorsunuz; bunlarla ilgili bütün dünyanın kabul ettiği ve uyguladığı uygulamaları, projeleri, tasarımları, tedbirleri hayata geçirmiyorsunuz.
İşte, burada bu Sapanca Gölü’nden hareketle Fırat Havzası’ndaki, Dicle Havzası’ndaki, Kızılırmak Havzası’ndaki bütün tarihî varlıklarımız da maalesef tehlike altında. İşte, bir Birecik Barajı yapılmayana kadar, Halfeti sular altında kalmayana kadar biz Zeugma mozaiklerinden bile haberdar olamadık maalesef. Şunu söylüyoruz: Ilısu Barajı’yla da ilgili, Dicle üzerinde yapılan ve yapılmakta olan başta Ilısu Barajı olmak üzere bütün hidroelektrik santraller ve barajlarla da ilgili olarak yine aynı tehlikeler söz konusudur. Hem o vadiler içerisindeki nehirlerin dünya kurulduğundan beri on binlerce yıldır aktıkları yatakların tabii dokularıyla ilgili ciddi tahribatlar söz konusudur -yani yaşayan canlılardan tutun bitkilere kadar- hem de o havzalar içerisinde var olmuş, varlığını, kalıntılarını bugüne kadar sürdürmüş, yine tarihî eserlerle ilgili, dünya kültür mirasıyla ilgili ciddi sıkıntılar söz konusudur. Gelin, en azından bu konularda bir ittifak sağlayalım, bu bir örnek teşkil etsin ve bundan hareketle bütün göllerimizi, denizlerimiz, vadilerimizi, ırmaklarımızı ve bunların etrafında kümelenen tarihî varlıklarımızı koruyacak, kollayacak, tedbirlerini alacak bir neticeyi hep birlikte ortaya koyalım.
Değerli arkadaşlar, bu konuları arz ettikten sonra, son günlerde meydana gelen birkaç olayla da ilgili sizleri bilgilendirmek istiyorum. Özellikle, işte, bu son dönemlerde paralel devlet, devlet içerisinde yapılanma, çeteleşmeler, farklı örgütlenmeler… Biraz evvel de çıktım huzurlarınıza, Şırnak’ın Güçlükonak (Basa) ilçesiyle ilgili 1996’daki olayları anlattım, bugün de buna benzer tertipler devam ediyor. Ve son olarak da, Afyon Kocatepe Üniversitesinde -günlerdir dile getiriyoruz, yetkililerle görüşüyoruz; Valiyle, Rektörle, buradaki AK PARTİ grup başkan vekilleriyle, sorumlularla- maalesef olaylar dinmiyor. Belli güçler, orada, farklı siyasi görüşlere sahip gençlerimiz arasında bir çatışmayı körüklüyor ve özellikle üniversitede okuyan Kürt gençleri üzerinde bir terör rüzgârı, terör fırtınası, terör kasırgası estiriliyor. Buradan da, başta, Afyon Kocatepe Üniversitesi Rektörlüğünü, yine aynı şekilde Afyon Valiliğini, Emniyetini, İçişleri Bakanlığını uyarıyoruz: Bu tip küçük kıvılcımlar, Allah korusun, bütün toplumsal huzuru ve barış, çözüm atmosferini sabote edebilir, sabote edecek adımlardır, hep birlikte dikkatli olalım.
Değerli arkadaşlar, yine, Pozantı’da, biliyorsunuz, çocuk mahkûmlara uygulanan bir vahşet günlerce gündemimizi işgal etti. Konuştuk, tartıştık, feryat ettik, fakat geldiğimiz bu noktada Pozantı’da ne oldu, bu çocuk mahkûmlara neler yapıldı, kimler yaptı, yapanlar hakkında ne yapıldı, ciddi bir netice elimizde yok. Yine, aynı şekilde, Sincan Cezaevinde yüzlerce çocuk işkenceden geçirildi. Bunun bütün bilgileri, belgeleri ortaya döküldü; sorumlular üzerine gidileceğine, tabiri caizse, bunlar kulaklarından tutulup bütün kamuoyu önünde teşhir edilip cezalandırılacaklarına âdeta taltif edildiler ve bu cezaevine gitmek isteyen milletvekillerine bile izin verilmedi doğru düzgün.
Değerli arkadaşlar, Pozantı da böyle, Sincan da böyle, birçok yerde aynı sıkıntılar devam ediyor ama bir yandan da her seferinde, iktidar milletvekilleri çıkıyor “Ya, bize haksızlık ediyorsunuz. Bakın, eskiden kafanıza kurşun sıkılıyordu, bugün sıkılmıyor. E biraz işkence görmüşsünüz, ne olur? Siz de biraz sabırlı olun.” “E ne kadar olun?” “On iki senedir geldik, 2071’de çözeriz inşallah bunları.” Değerli arkadaşlar, bunlar trajikomik sözlerdir. Bunlar dalga geçmektir. Yani bu, Süleyman Demirel’in eski politikasına benziyordu. “Filan yerde niye su yok, burada niye yol yok?” dediğiniz vakit, işte, diyordu ki: “Eskiden Diyarbakır’dan Siverek’e yedi saatte gidiliyordu, evlerde tulumba vardı, elektrik jeneratörle geliyordu, hâlinize şükredin, nereden nereye geldik, kağnı arabasından otobana geldik.” Böyle bir mukayese olmaz.
Onun için, bir an evvel bunların çözülmesi ümit ve dileğiyle hepinizi saygıyla selamlıyorum, saygılarımı sunuyorum.
ENGİN ÖZKOÇ (CHP-Sakarya) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bugün Sapanca Gölü’nü konuşuyoruz. Sapanca Gölü, Türkiye’nin, bence dünyanın en güzel göllerinden bir tanesi. Bir gölle ilgili söylenebilecek ne varsa, ne kadar güzellik anlatılabilirse, gerçekten söylenmesi, içtenlikte söylenmesi gereken ne varsa Sapanca Gölü’yle ilgili söylenebilir.
Sapanca Gölü’nün çevresi 42 kilometre. Bunun 37 kilometresi Sakarya sınırları içerisinde, 5 kilometresi Kocaeli sınırları içerisinde. Yıllardan beri Sakarya’da yaşayan insanların musluklarını açtıkları zaman ağızlarını musluğa dayayarak kana kana içtikleri su Sapanca Gölü’ne aittir yani orası sadece bir göl değil, aynı zamanda bir gıda havzasıdır. Bu itibarla, büyükşehir belediyesi olmadan önce, 1580 Sayılı Kanun gereği oranın koruma alanı sorumluluğu Adapazarı Belediyesine verilmiştir. Neden? Çünkü “İnsanlar oradan su içiyor, su içtikleri yerin koruma sorumluluğu bu belediyenindir.” denmiştir.
Aradan yıllar geçmiştir, oradan bir otoyol geçirilmiştir. Otoyol geçirilirken hiç Sapanca Gölü hesaba katılmamıştır. Şimdi, ikinci bir otoyol geçiriliyor, hiç Sapanca Gölü hesaba katılmıyor. Egzoz gazları, kirlilikler, yerleşimlerin atıkları, evsel atıklar Sapanca Gölü’nü dolduruyor. Elimizde (Çok güzel bir gölü nasıl yok ederiz?”in hikâyesi başlıyor. Daha sonra, burada, Yuvacık Barajıyla ilgili “Burası yeteri kadar su almazsa biz Sapaca Gölünden su çekelim.” diyorlar ve Sapanca Gölü’ne su çekebilmek için boruların yerleştirilmesiyle ilgili büyük bir dolgu başlıyor, Sapanca Gölü’nün ekolojik dengesi bozuluyor. Daha sonra, birden Sapanca’da su fabrikaları türemeye başlıyor, falanca su fabrikası, filanca su fabrikası. Sapanca Gölü’nü besleyen dereler, kaynaklar, kaynaktan türeyen dereler tek tek bu su fabrikalarının kaynağı hâline, yani rant kaynağı hâline dönüşüyor. O fabrikalar, buradan elde ettikleri gelirleri kişisel gelirleri hâline dönüştürürken, ülkenin en büyük değeri olan Sapanca Gölü gittikçe kuruyor.
Daha sonra, Marmaray Projesi başlıyor, 4 bin kamyon toprak Sapanca Gölü’ne dökülüyor. Sonra, İzmit’te bir özelleştirmeyle TÜPRAŞ oradan su çekecek ama özelleştirmeye bir madde konulmuyor. Nasıl olursa olsun biz bu özelleştirmeyi yapalım zihniyetindeki Hükûmet, orada bedelsiz su alımına karşı bir madde koyarak TÜPRAŞ’ın bedelsiz su alımını engellemiyor. Ve Sapanca Gölü’nden Sakarya’da herhangi yoksul vatandaş su içiyor diye parasını ödediği hâlde, 26 milyon metreküp su çeken TÜPRAŞ bedelsiz su çekiyor. Neden? Hiçbir tedbir alınmadığı için. Peki, diğer sanayi kuruluşları bir bedel ödüyorlar mı? Hayır, diğer sanayi kuruluşları da bir bedel ödemiyor.
Yani elimizde bir göl var, su fabrikaları o gölü kurutabilmek için dereleri kendisine çevirmiş. Elimizde bir göl var, Hükûmet özelleştirme yaparken “Sen bu gölden bedelsiz su çekemezsin.” maddesini ilave etmediği için -ne olmuş- o gölden milyonlarca metreküp su çekiyor özelleştirme yapan fabrikalar.
Daha sonra, “5 kilometrelik bir sınırım var, ben de buradan su çekeceğim.” diyen Kocaeli, “Hadi, Yuvacık Barajı kuruyor, ben de su çekeyim.” demiş.
Sakarya, kendisine alternatif su kaynağı yaratmadığı için, bugüne kadar bir çalışma yapmadığı için o da su çekmeye devam ediyor. Kaynak yaratılmadan eldeki nimeti yok etmeye çalışan anlayış, dünya güzeli bir varlığı yok etmek üzere. Şimdi, bununla ilgili TÜPRAŞ’ı, Sakarya Milletvekili olarak mahkemeye verdim. Mahkeme görevsizlik kararı verdi. Bununla ilgili araştırma önergesi verdik, bununla ilgili soru önergeleri verdik, bununla ilgili Bilgi Edinmeye başvurduk, Bakanlığa başvurduk. İlgili bakanlıklardan aldığımız cevaplar, sadece mevzuatla ilgili cevaplardı. Herkes, Hükûmet dâhil olmak üzere herkes, sırtını Sapanca Gölü’ne karşı çevirmiş durumda. Elimizde sadece, Sapanca Gölü’nü yok etmekte kararlı bir anlayış, “Onu var edelim.” diye çırpınan bir Sakarya var. Sakarya diyor ki değerli milletvekilleri: El birliğiyle… MHP’li sevgili milletvekilimiz burada o araştırma önergesini geriye çeker, ben kendisinden rica ederim. Ben kanun teklifi verdim bununla ilgili, ben Sapanca Gölü’yle ilgili kanun teklifimi geriye çekerim. Yeter ki siz Sapanca Gölü’nün korunmasıyla ilgili, özelleştirdiğiniz fabrikaların bedelsiz olarak su çekimiyle ilgili, orada kurulan su fabrikalarının Sapanca Gölü’nün kaynaklarını kurutan dere kaynaklarıyla ilgili özel bir yasa tasarısı hazırlayın biz milletvekilleri olarak bunu desteklemeye hazırız. Biz muhalefet yapmaya çalışmıyoruz, biz bu konuda önceliği almaya çalışmıyoruz, biz bu konuda “Biz bir şey yaptık. Biz getirdik Meclise, aman, bunun kaymağını -Sakarya duysun- biz yiyelim!” demiyoruz. Biz farklı bir şey söylüyoruz. Evet, bunun için mücadele ettik ama, bu göl bizim olduğu kadar Türkiye’nin gölüdür, sizin gölünüzdür, hepimizin gölüdür; el birliğiyle yanlıştan geriye dönelim, su kaynaklarımızla ilgili alternatif su kaynağı çözümlerimizi bir an önce gündeme getirelim. Orada derelerimizi kurutan fabrikalarımızın ruhsatlarını derhal inceleyelim, özelleştirilen fabrikanın ruhsatını bir daha kontrol edelim. Oradan su çeken firmaların bedelsiz su çekimini engelleyecek bir önlem alalım. Bununla ilgili Türkiye Büyük Millet Meclisinde bir varlığımızı korumak için el birliğiyle ilgili bir yasa tasarısının altına hep birlikte imza atalım, bunun gururunu ve mutluluğunu birlikte yaşayalım. Bizim istediğimiz budur, bizim yürekten dilediğimiz budur. Biz Sakarya’da Sapanca Gölü için de bunu söylüyoruz, Sakaryaspor için de bunu söylüyoruz, Sakarya’nın diğer hizmetleri için de bunu söylüyoruz. Her şey için tek bir isteğimiz var, Türkiye’nin menfaati, Türkiye’nin rahatı, huzuru ve refahıdır. Bizim isteğimiz budur. Bunun için el birliği ve güç birliği gereklidir. Bundan dolayı bu araştırma önergesine de kanun tekliflerine de bununla ilgili gelecek her türlü yasa teklifine de “evet” diyeceğiz.
HASAN ALİ ÇELİK (AKP-Sakarya) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Sapanca Gölü’nün göl sularının azalması ve bu azalmanın hem çevre yönünden hem de oluşabilecek muhtemel sorunların araştırılmasının ve alınması gereken tedbirlerin temini yönünden bir araştırma önergesi verilmiştir. Milliyetçi Hareket Partisi tarafından verilmiş olan bu Meclis araştırması açılması hakkındaki teklifin AK PARTİ Grubu adına aleyhine söz almış bulunmaktayım, sizleri saygıyla selamlıyorum.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Sakarya, ülkemizin en güzel illerinin başında yer almaktadır. Yeşili, denizi, gölü, nehri, sularıyla, tabiatın her çeşidiyle bir örnek teşkil etmektedir. Değerli milletvekillerimizin de söylediği gibi, nadide bir yer, nadide bir göldür. Dolayısıyla, bu göz kamaştıran yerimizi, yerleşim yerimizi ve gölümüzü de korumak, ona gereken önemi vermek, hatta hayatımızın bir bölümü olan bu içme suyu kaynağımızı çok iyi koruyup çok iyi değerlendirmek durumunda olduğumuzu biliyorum. Dolayısıyla, bugün buradaki bu değerlendirmelerde dikkat edilecek önemli konular söylendiği için teşekküre değer buluyorum her birisini.
Sapanca Gölü, ilimizin neredeyse tamamına, büyükşehir olduktan sonra SASKİ Genel Müdürlüğü marifetiyle de neredeyse tamamına su temin eden bir içme suyu kaynağı. Dolayısıyla, çok önemli bir kaynak. Bu kaynakla ilgili, aynı zamanda, yapılan analizler, laboratuvar testleri, sürekli gözlemler üniversitelerin uzmanları tarafından da değerlendirildiğinde OECD tarafından o kriterlere göre birinci sınıf içme suyu olarak ifade edilmektedir. Dolayısıyla, ciddi bir önemi vardır. Şimdi, diğer tarafı da birinci sınıf sulak alandır. Bunun da şöyle bir derinliği var: Derin bir göl olmamakla birlikte etrafı yerleşim yeriyle de sarılmış
Dolayısıyla, ciddi bir önemi vardır. Şimdi, diğer tarafı da birinci sınıf sulak alandır. Bunun da şöyle bir derinliği var: Derin bir göl olmamakla birlikte etrafı yerleşim yeriyle de sarılmış, yaklaşık 57 metre derinliğinde -en derin yeri- ve 39 kilometrelik bir çevre genişliği var kıyılarında. Dolayısıyla, yaklaşık 26 kilometresi Sakarya il hudutlarında, 13 kilometresi Kocaeli il hudutlarında bulunan bu gölümüzün, daha çok Sakarya Büyükşehir Belediyemizin, Sakarya’mızın gözetimi ve denetimi, daha doğrusu ilgisi altında bulunduğunu, üstelik, içme suyunun çoğunun temin edildiği yer olarak da bizim daha fazla burada hak ve salahiyetimizin, ilgimizin bulunması gerektiğini biliyorum.
Göl havzası da havza olarak tarif edilmiş ve 252 kilometrekarelik bir yüzölçümüyle önemli bir değer ihtiva etmektedir. Bu gölün denizden yüksekliği de 31 metre. Gölün de içme suyunun kullanıldığı normla rejim şartlarında 44 kilometrekarelik bir yüzey alanı var. Şimdi, çevreden irili ufaklı 17 adet dere su taşıyor göle. Bu dereler su taşırken -tabii kirleticiler de var- bir yandan da bu 17 derenin getirdiği suyu bir başka dere, Çark Deresi dediğimiz bir dere de tahliyesini yapıyor desek doğrusunu söylemiş olurum, tahliyesi yapılıyor, doğal bir dere ama tahliyesi yapılıyor. Dolayısıyla, bir kapakla su miktarı orada bununla kontrol ediliyor. Şehrin de içme suyu böylece o kontrolle sağlanmış oluyor. Dolayısıyla, yıllık ortalama -aynı zamanda ekolojik denge için de gerekli bu- 10 milyon metreküp su, bu dediğimiz tahliye deresi olan Çark Deresi kanalıyla Sakarya Nehri’ne ulaştırılıyor. Dolayısıyla, bu yatak içerisinde ne kadar canlı varsa, etrafında ihtiyaç varsa, tabiat ihtiyacı, bu Çark suyundan da öyle bir ihtiyaç gideriliyor. O yüzden de yıllık 10 milyon metreküp bir suyun acil ihtiyaç olduğunu söyleyebiliriz. Ayrıca, yılda ortalama 30 milyon metreküp suyu da Kocaeli Büyükşehir Belediyesi kullanıyor, geri kalıyor, çok az bir su. Bunun 68 milyon metreküpünü de Sakarya Büyükşehir Belediyesi içme suyu olarak kullanıyor. Şimdi, bu su… Toplam rezervine baktığımız zaman gölün, 130 milyon metreküp kullanılır aktif su rezervi görünüyor. Normal şartlarda gölün optimum işletmesinin sağlanabilmesi için, çevrenin ve ekolojik şartlarının da sağlanması için bu seviyede tutulması ve bu seviyenin de daima kontrol altında tutulması gerekiyor; Çark Deresi’ne kapakla giden su ve derelerden gelen su, doğal gelen sular, yağmurlar, diğerleri. Bunu temin için Sakarya Büyükşehir Belediyesinde SASKİ Genel Müdürlüğü 2003 yılında Sapanca Gölü’nü içme suyu havzası ilan etmiş, bu dediğimiz havza o. Bu ilanla ciddi bir korumaya girmiş. Dolayısıyla, bu koruma birçok iyilikleri getirmiş -imar faaliyetlerini kontrol altına- sanayi ve ticari faaliyetler, turizm faaliyetleri, tarımsal faaliyetler, bu kapsamda yer alabilir. Son bir yıldır da Orman ve Su İşleri Bakanlığı, SASKİ ve İSU Genel Müdürlükleri ortak bir şekilde havzanın korunmasıyla ilgili çalışmaları yürütmektedirler. Amaç, daha iyi korunan göl, daha iyi bir çevre ve daha iyi bir denge sağlanarak canlı ve hayatın ihtiyaçlarını sağlamaktır. Bu amaçla, ilgili büyükşehire ait alt belediyeler de dâhil, 1/25.000’likler, 1/5.000’likler, 1/1.000’lik uygulama imar planları hazırlanmış ve bunlar da hayata geçirilmiş durumdadır.
Gölün korunması ve daha verimli kullanılması amacıyla da gölün tüm çevresi 33 kilometrelik bir kolektör ve 200 kilometrelik bir şebeke ile sarılmış ve bu atıklar göle gitmeden arıtma sistemine sevk edilme durumuna getirilmiştir. Dolayısıyla, gölü besleyen derelerin temizliği de ayrıca önem taşımaktadır, sadece kolektörler değil. Gölü besleyen derelerin de temizliği sürekli yapılmakta, aynı zamanda sanayi atıkları takip edilmektedir.
Fakat bütün bunlarla birlikte, TÜBİTAK’ın da bir durumu var. TÜBİTAK da Sakarya Büyükşehir Belediyesiyle beraber bir çalışma yürütüyor. Sapanca Gölü’nün öncelikli kirlilik kaynaklarına özgü kontrol teknolojilerinin araştırılıp geliştirilerek göl havzası için uyarlanması projesi ve devamı konuları sürdürülüyor. Sakarya Büyükşehir Belediyesince şehrin en büyük içme suyu kaynağı olan bu gölü gelecekte en iyi şekilde görebilmek için ve Orman Su İşleri Bakanlığıyla bunu daha diri tutabilmek için, kendi imkânlarıyla da, Bakanlık imkânlarıyla da bölgenin en büyük içme suyu barajını Akyazı Ballıkaya’da, Ballıkaya Barajı, bir de yine Büyükşehir Belediyesi Akçay Göleti’ni inşa etmek suretiyle geleceğini, Sapanca Gölü’nü kurtarmak ve içme suyunu daha güvenceli hâle getirmek için tedbirler almış durumdadırlar.
Esasında, gölden TÜPRAŞ tarafından -az önce konuşmacılar da söyledi- alınan su, göl işleme rejimini risk etmektedir. Bu konunun daha yakından takibi gerekmektedir. İlgili kuruluşlar bu konuda girişimlerde bulunmuşlar ve bunların takibini yapmaktadırlar.
Göl çevresindeki doğal, mineralli ve kaynak sularının tamamının yılda 1,5-2 milyon metreküp kadar bir su aldıkları bilinmektedir fakat TÜPRAŞ’ın yıllık su kullanımı 7 ile 9 milyon metreküp. 2014’ten sonra da bir revizyona gidecek, belki 15 milyon metreküpe çıkacak. Dolayısıyla, bu konuda kısaca özetlenecek olursa, 2006 yılında özelleştirilen TÜPRAŞ… Bu özelleştirme esnasında su tahsisi konusunda herhangi bir hüküm görülmemektedir. Bu Millî Emlak Genel Müdürlüğü, DSİ Genel Müdürlüğü, Özelleştirme İdaresinin evraklarında belirtilmektedir. TÜPRAŞ tarafından kullanılan bu 7-9 milyon metreküplük suyun tahakkuk ve tahsili de görülmemektedir.
“Su candır, su hayattır.” diyorken, hem israf önlenmeli hem su kullanımı bir bedel karşılığında olmalı hem de ihtiyaç neyse, neredeyse, ne kadarsa ölçü ve denge içinde bunlar karşılanmalıdır.
Alınan ve alınmakta olan tedbirler ve çalışmalar devam etmektedir ve edecektir. Yapılan çalışmaları daha da genişletmek için -elbette ihtiyaçları devam ediyor- çalışmalar devam ediyor. Milliyetçi Hareket Partisince verilmiş olan bu araştırma önergesinin gündem darlığı sebebiyle…bugün için gerekli olmadığını ifade ediyor, gelecek zaman diliminde bu konuların hem yakından takibi hem de bunların daha iyi bir şekilde incelenmesi, sonuçlandırılması ve vatandaşlarımızla daha huzurlu bir çevrede daha iyi bir yaşam sürmelerinin sağlanması amacıyla bir çalışma yapılması gereğini ifade eder, hepinize saygılar sunarım.
MÜNİR KUTLUATA (MHP-Sakarya) – Sayın Başkan, teşekkür ediyorum.
İktidar mensubu Sakarya Milletvekili arkadaşımız aleyhte olduklarını söylediler önergeyle ilgili olarak, sonra da detaylı teknik bilgiler verdiler. Arzu ediyoruz ki bu söylediklerimiz varsa araştırılsın ve önlensin; yoksa olmadığı söylensin. Olmadığı söylenecek olsaydı biz ortaya delillerimizi koyacaktık. Şimdi, bunlara itiraz edilemediğine göre, bu kadar olumsuz gelişme yaşandığına göre, bütün Sakarya ve o çevreden geçen herkes bu endişeyi duyduğuna göre ve Hükûmet ilgilenmez, Meclis araştırmasının önü de kesilirse bu problem nasıl önlenecek, Sapanca Gölü yok olmaktan nasıl kurtarılacak ve Türkiye’nin benzer yerlerinde yaşanan benzer olaylar açısından da caydırıcılık nasıl sağlanacak?
BAŞKAN – Milliyetçi Hareket Partisi Grubu önerisini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmemiştir.