Su krizini çözmek için su varlıklarını mutlaka korumamız gerekiyor. “İstanbul’un su krizi ve kolektif çözüm önerileri” başlıklı yeni çalışmamız bu doğrultuda bir dizi öneri geliştiriyor.
İstanbul’un su krizi ve kolektif çözüm önerileri (PDF, 2,8 MB)
Kentlerimiz ekolojik limitlerini gözeterek gelişmeli. Su tüketimini azaltmak için suyun fiyatını arttıran, yani yoksulları cezalandıran değil, daha az kullananı ödüllendiren bir yöntem belirlemeliyiz. Bunun için, temel ihtiyaçlara yetecek miktarda su ücretsiz olarak şebeke üzerinden sağlanmalı. Suyun tasarruflu kullanımını sağlayacak bir dizi teknik çözümü hayata geçirmek için derhal finans mekanizmaları yaratılmalı. Bu önerilerin hayat bulabilmesi için ise bir paradigma değişimine ihtiyacımız var: Su bir ihtiyaç maddesi değil, temel bir insan hakkıdır. Su hizmetleri özelleştirilemez, ticarileştirilemez. Su hizmetlerinin tekrar kamunun sorumluluk alanına dâhil edilmesi ve demokratik, katılımcı bir su yönetiminin gelişmesi, su krizinin çözümü için atılacak başlıca adımlar.
Bu çalışmamız ile egemen olan neoliberal politikaların su krizini çözmek noktasında iddia edildiği gibi bir alternatif oluşturmadığını, aksine krizi yaratan faktörlerden biri olduğunu ifade ediyoruz. Çalışmayı İstanbul özelinde hazırlamamızın bir dizi nedeni bulunuyor. Türkiye’deki bütün büyükşehir belediyelerinin tabi olduğu 2560 sayılı İSKİ Kanunu’nun ilk olarak İstanbul için hazırlanmış olması, su politikaları açısından İstanbul’un ne ifade ettiğinin bir göstergesi. İstanbul’da atılacak her adım, hem politik olarak hem de doğuracağı sonuçlar açısından büyük bir öneme sahip.
İstanbul’un su krizi diğer şehirlerdeki su krizi ile karşılaştırılamayacak büyüklükte. Daha az nüfusa sahip olduğu dönemlerde bile su sorunu hep gündemde olan İstanbul’da nüfus, 2013 TÜİK verilerine göre 14 milyonu aşmış görünüyor. Bugünkü nüfus, gayri resmi tahminlere göre 17 Milyon civarında. Bu nüfus oranı ile Avrupa’da birinci, dünyada ise Shanghai’dan sonra ikinci sırada yer alan bir kentten bahsediyoruz ve bu devasa nüfusa su temini her geçen gün daha da zorlaşıyor. Bir dünya markası ve bir “mega” kent haline getirilmek istenen şehrin yaşam destek alanları (su havzaları ve orman alanları) ciddi bir tehdit altında. İstanbul’a su temin etmek için diğer su havzalarından su taşınmasını sağlayacak projeler ardı ardına hayata geçiriliyor. Başka havzalardan su taşınması, günlük olarak İstanbul’un su sorununu çözüyor gibi görünse de, aslında su sorununu başka bölgelere ve kısmen ileri bir tarihe taşımaktan başka bir işe yaramıyor. Enflasyon oranlarının bile üstünde artan su fiyatları, içme suyu temininin tamamen ambalajlı su sektörüne devredilmesi, su kirlilik oranlarının ve kesintilerin artması, ortaya çıkan başlıca sonuçlar olarak sıralanabilir. Bu sorunlar karşısında, temel bir hak olan suya ulaşımın nasıl ve hangi koşullarda sağlanabileceğini bir an önce konuşmaya başlamalıyız.
Büyüyen su krizi karşısında “neoliberal politiklardan başka bir alternatif yok” diyenlere karşı “hayır, başka çözümlerimiz var” diyoruz. “Kâr değil, önce insan ve doğa” diyen bir anlayış temelinde kolektif çözümler üretebiliriz ve bunları hayata geçirebiliriz.
Yazarlar: Dr. Akgün İlhan, Dursun Yıldız, Fatma Zişan Tokaç, Prof. Dr. Mehmet Levent Kurnaz, Prof. Dr. Murat Türkeş
Yayınlayan: Su Hakkı Kampanyası
Aralık 2014