Alakır’dan kötü haber. Takip edenlerin bildiği gibi uzunluğu 62 km civarında olan bu nehir üzerinde 8 adet HES projesi planlanıyor. Bunların dördü bitirildi ve nehrin suyu artık eskisi gibi akmaz oldu. Ağaçların bir kısmı kurudu, bir kısmı geçen hafta olduğu gibi işaretlendi kesildi; balıklar parçalanmakta olan nehirde yaşamaz oldu. İki gece önce ise Alakır Vadisi’ni koruyarak yaşamayı seçmiş ve 12 senedir bu şekilde yaşayan insanların yaşam alanın hemen önünde kimliği belirsiz kişiler gece yarısı silahla havaya ateş etti. Saldırının hedefindeki Alakır Nehri savunucularından Birhan Erkutlu ile bugün telefonda görüştük. Birhan jandarma, devlet ve şirket üçlüsünün kendilerine ve yaşadıkları toprağa dayattığı şiddet kültürünün Alakır’a has olmadığını söylüyordu. Tüm ülkeyi ve hatta tüm dünyayı cenderesine almış bir şiddetin olduğunu, içinde yaşadıkları doğayı ve yaşamı savunanların bu saldırılar karşısında artık birer barikata dönüştüğünü anlattı. Alakır mücadelesinin herhangi bir yerel direnişten daha tehlikeli olarak algılandığını belirten Birhan, “Alakır’da olan artık sadece bir rant kavgası değil” dedi. Birhan’a göre devlet-şirket-jandarma simbiyotik birlikteliği doğayı savunanlara adeta bir terör örgütü muamelesinde bulunuyor. Tek yapmaya çalıştıklarının kendi seçtikleri topraklarda yaşamaya devam etmek olduğunu belirten Birhan, barış, kardeşlik ve özgürlük istediklerini, bunun için de Alakır Nehri’nin özgür akması gerektiğini söylüyor.
Birhan, Alakır Vadisi’nin insansızlaştırılması sürecinden bahsederken okulların kapanması, çocuklarını okutmak isteyen ailelerin köylerini terk etmesi, daha önceden herkese ait olan toprakların tapulandırılması, toprağın şirketin eline geçmesini, HES projeleriyle köylünün hem toprağından olup, hem de HES şirketinin vasıfsız çalışanları haline gelmesini anlatıyor. Alakır’da doğa ve insan emeğinin sermayenin eline düşmesinin kısa tarihçesi Türkiye’deki ve dünyadaki diğer örneklerle önemli paralellikler taşıyor. Köylüyü yıldırmanın yanı sıra Alakır Nehri Kardeşliği gibi evrensel değerlerle yola çıkıp, doğanın içinde değil doğayı koruyarak yaşayan insanların gözünü de silahla korkutmaya çalışıyorlar.
Gece bir civarlarında bir şarjör merminin düzenli aralıklarla sıkılması ile uyanan Alakır’ın kardeşleri, bu saldırıyı mahkemeye taşımaya hazırlanıyor. Ancak Birhan’ın da belirttiği gibi bu ilk silahlı vaka değil. İki sene önce de benzer bir olay yaşanmış. Yetkililere başvurduklarındaysa “yaban domuzuna ateş etmişlerdir” diye bir tepkiyle karşılaşıyorlar. “Onların gözünde sistemin dışında yaban domuzuyuz aslında” diyen Birhan ekledi: “dolayısıyla onlara göre yaban domuzuna layık görülen muameleye de öldürülmeye de layığız”. Jandarmanın “birileri evinize 5 kiloluk bir eroin paketi bırakırlarsa mecburen arama yaparız” demesinden, savcılıkta yaşam savunucularına karşı yalan yanlış suç duyurularına kadar kesintisiz bir şiddet sürüyor. Savcılığa gittiklerinde ise çeşitli hakaret ve tehditler devam ediyor. Son olarak şirketin kendi arazilerinin etrafındaki her karış toprağı satın aldığını belirten Birhan, “artık etrafımız sarıldı sürekli göz hapsindeyiz. Böylece bizi taciz edip, şiddete yönlendireceklerini umuyorlar” dedi. Geçen hafta psikolojik şiddetin kurbanı yüz yıllık meşe ağaçlarının şirket elemanlarınca işaretlenip kesilmesi olmuştu. Birhan ağaç katliamıyla ilgili şunları söyledi: “Ailenizden birinin rehin alıp, gözlerinizin önünde kestiklerini düşünün. Bize yapılan buydu”.
Bu şiddet sarmalına karşı ses çıkarmak için Alakır Nehri Kardeşliği, bugün yani 4 Ağustos saat 16.00’da Antalya Cumhuriyet Meydanı’nda basın açıklamasında bulunacak. Herkesi bu mücadeleye destek olmaya çağırıyoruz. Alakır’ı yok edemeyeceksiniz!