AK Parti’nin Seçim Beyannamesi’ndeki çevre politikalarını incelemeye devam ediyoruz. Bu yazıda AKP dönemlerinde açılan tesislerin nasıl ele alındığını irdeleyeceğiz.
Seçim Beyannamesinde “1999-2002 yılları arasında 3 yılda sadece 9 tesis hizmete açılmışken, 16 yıllık dönemde 525’i baraj, 527’si HES, 336’sı gölet, 1.232’si sulama tesisi, 207’si içme ve kullanma suyu temini tesisi, 17’si atıksu arıtma tesisi ve 4.640’ı taşkın koruma tesisi olmak üzere toplam 7.484 tesisi tamamlayarak Aziz Milletimizin hizmetine sunduk” denilerek, büyük bir başarıya imza attıkları ifade edilmeye çalışılmış. 2002’den sonra projelerin miktarlarındaki artış aynı zamanda ÇED süreçlerinin “basitleştirilmesi” dönemine de denk geliyor. Bu projelerin çoğu ÇED muafiyeti kapsamında yapılabildi. AK Parti’nin icraatlarına bu muafiyetin bile yeterli olmadığını da biliyoruz. Örneğin Orman ve Su İşleri Bakanı Veysel Eroğlu “baraj yapmak için ÇED’e ihtiyaç var, bu ise sürecin uzamasına neden oluyor. Ama gölet yapıyorum derseniz ÇED’e gerek yok. Biz de gölet yapacağız diye başlıyoruz, sonra baraja çeviriyoruz” demişti. [1]
Toplamda 7.484 tesis olarak ifade edilen su projelerinin ağırlıklı kısmı baraj, HES, gölet ve taşkın koruma tesislerinden oluşuyor. Bu dönem içinde 17 atıksu arıtma tesisi kurulmuş. İhtiyaç duyulan tesis sayısı ise bundan çok fazla. Sanayi, tarımsal faaliyetler ve evsel kullanım sonrası su çeşitli kirleticilerle yükleniyor. Bunlardan arındırılmadan doğaya geri verildiğindeyse su varlıkları ve toprak kirleniyor. Bu süreç ekosistemlerde geri dönüşü olmayan tahribatlara neden oluyor. Türkiye’de atık suyun önemli bir kısmı halen hiçbir arıtmaya tabi tutulmadan ya da sadece fiziksel arıtma işleminden geçtikten sonra denize, akarsulara, göl veya gölet gibi kapalı su havzalarına deşarj edilmekte. AK Parti’nin seçim beyannamesinde atıksu arıtma tesislerinin niteliğine ilişkin bir bilgi yok. Sadece kurulan tesislerin sayısı ile propaganda yapılmış. 2014 yılına ait Belediye Atıksu İstatistikleri Anket sonuçları ise bize yeterli miktar ve kalitede atıksu arıtma tesisinin olmadığını gösteriyor[2]. Anket sonuçlarına göre; kanalizasyon şebekesinden deşarj edilen 4,3 milyar m3 atıksuyun 3,5 milyar m3’ü atıksu arıtma tesislerinde arıtılmış. Oranlayacak olursak deşarj edilen atık suyun %81’i arıtılmış. Suların %41,6’sına gelişmiş; %33,2’sine biyolojik arıtma -evsel veya endüstriyel atık suların oksijenli veya oksijensiz bakteriler yardımı ile biyolojik olarak parçalanması ile gerçekleşir-; %25’ine fiziksel (hiçbir kimyasal veya bakteri kullanmadan mekanik işlemlerle fiziksel olarak atık suyun içindeki yağ ve kaba atıkların ızgara, yağ sıyırıcı paletler ve benzeri düzenekler ile uzaklaştırılmasıdır- ve %0,2’sine doğal arıtma uygulanmış. Arıtılan atık suların ise %50,5’i denize, %40,5’i akarsuya, %1,8’i baraja, %1,4’ü göl-gölete, %0,2’si araziye ve %5,6’sı diğer alıcı ortamlara deşarj edilmiş. Atık suyun %25’nin fiziksel artıma olduğunu hesaba katacak olursak 2014 yılında Türkiye’deki atık suyun sadece %61’inin arıtıldığı ortaya çıkıyor.
[1] http://www.milliyet.com.tr/bakan-eroglu-duzce-de-tesis-acilisi-duzce-yerelhaber-1165168/
[2] http://www.tuik.gov.tr/PreHaberBultenleri.do?id=18778