İstanbul dün sele teslim oldu. İstanbul’da öğleden sonra etkili olmaya başlayan bulutlu hava akşama doğru yerini gök gürültülü sağanak yağışa bıraktı. Hatta yağış zaman zaman doluya dönüştü. Üsküdar’da sahil kısmında sel suları duvarların boyunu aştı. Öyle ki sahil denizle sıfırlanmış gibi görünüyordu. Çekilen fotoğraflar ve videolarda İklim değişikliği senaryolarını aratmayacak sahneler vardı. Distopya adeta gerçek oldu. Üsküdar’da rögarlar taşınca meydanda yaklaşık 50 santim yüksekliğinde sel oluştu. Yayalar ayakkabılarını çıkartarak dizlerine kadar suda yürümek zorunda kaldı. Meydanda biriken su denize dökülürken, kara ve deniz adeta iç içe geçti. Gaziosmanpaşa, Bağcılar, Esenler ve Topkapı’da da ev, işyeri ve yolları su bastı. Kentte trafik felç oldu. Bayrampaşa Kocatepe’de bir alt geçit 15dakikada yaklaşık 1.5 metre suyla doldu. Bu sırada alt geçitte bulunan bir midibüs ile bir kamyonet suya gömüldü. Esenler’deki Büyük İstanbul Otogarı’nın kuzey girişinde rögarın taşması sonucu yol su altında kaldı. Yolcular otobüslerden inerek yürümek zorunda kaldı. Anadolu Yakası’nda etkili olan sağanak yağış nedeniyle Kadıköy Kurbağalıdere taştı. Park halindeki 2 araç dere boyunca sürüklenerek suya gömüldü. Kurbağalıdere’de sürüklenmeye başlayan bir aracın içindeki sürücü son anda kurtulmayı başarırken, araç dere kenarındaki beton duvara çarparak suya gömüldü. Kurbağalıdere’nin taşması sonucu, eski Salı Pazarı’nın yakınındaki bir halı saha su altında kaldı. Halı sahanın çevresindeki otomobiller de suya gömüldü. O sırada halı sahada maç yapan 7 kişi, kaçarak binanın üzerine çıktı. Mahsur kalan 7 kişi, yaklaşık 1 saat yardım bekledi. Sonunda itfaiye ekibi gelerek, rögar kapaklarını açıp halı sahayı kaplayan suyu tahliye etti. Mahsur kalan 7 kişi de kurtarıldı.Bayrampaşa ve çevresinde 15 dakika yağan dolu ve sağanak yağmur su baskınlarına neden oldu. Alışveriş Merkezi’ne girişteki altgeçit suyla dolunca bir kamyonet, bir servis minibüsü ve bir motosiklet suya gömüldü. Servis minibüsündeki 4 kişiyi itfaiye ekipleri kurtardı.
Tüm bunlar olurken Meteroloji Genel Müdrülüğü’nden gelen açıklama şöyleydi: “AÇIK ALANDA BULUNMAYIN” “Yağışlar kısa sürede çok miktarda olacağı için özellikle şehir merkezlerinde su baskınları bekliyoruz, vatandaşlar yağış sırasında mümkün olduğunda açık alanda bulunmamaya gayret etsinler ve su baskınlarına dikkat etsinler”.
Yine bütün bunlar olurken basına yansıyan bir başka haber de “Küresel ısınmaya kamu spotuyla dikkat çekilecek” idi. Çevre ve Şehircilik Bakanlığı tarafından hazırlanan kamu spotunda, vatandaşlara, küresel ısınmaya neden olan sera gazı emisyonlarının azaltılmasına katkı sağlamaları için ulaşım noktasında otomobil kullanımı yerine yürümeleri, bisiklete binmeleri ve toplu taşıma araçlarını tercih etmeleri önerilecekmiş.
Özellikle İstanbul’da seller kırk yılın başında olan bir aşırı iklim olayı olmaktan çıktı ve artık rutin bir hal aldı. Çarpık ve aşırı kentleşme sonucu her yer beton olduğu, yeşillik alan kalmadığı için de yağmur toprağa değmeden beton üzerinden akıyor. Ancak şunu unutmamak lazım; yaşanan bu felaketlerin arka planında tüm yerkürede etkili olan ve şiddeti hızla artmakta olan bir küresel iklim değişikliği gerçeği var. Maalesef ne yakın geçmişimizde ne de günümüzde bu yaşanan olayların esas tetikleyicisi olan iklim değişikliği meselesi yeterince telaffuz edilmiyor. Dün medyada İstanbul’da hayatı felç eden aşırı yağışlarla ilgili haberlere baktık. Hemen hiçbirinde iklim değişikliği anılmamış. İstanbul’daki çarpık ve aşırı kentleşme zaten var olan bir küresel meselenin şiddetinin daha fazla hissedilmesine neden oluyor ama olup biteni sadece bununla açıklamak eksik kalıyor. Kentsel dönüşüm adı altında ya da “çılgın projeler” eşliğinde ormanlık ve sulak alanlarını yok eden, kenti beton yığınına çeviren projelerin, aşırı iklim değişikliği, aşırı yağmurlar ve sellerin etkisini doğrudan ve dolaylı olarak kat be kat artıracağı şüphesiz.
İklim değişikliği ve etkileri konusunda dünyanın en önemli bilimsel yayın organı olan Nature Climate Change dergisinde, 2013 Aralık ayında iklim değişikliğinin tüm dünyadaki kıyı şehirlerine etkisini inceleyen bir araştırmanın sonuçları yayınlanmıştı. Araştırmaya göre dünyada en riskli ilk on şehir sıralamasında, İstanbul sekizinci, İzmir de onuncu sırada yer alıyordu. Duyduk duymadık demeyin! “Türkiye nüfusunun yaklaşık %20’sini barındıran, GSYİH’nın yarısına yakınını üreten İstanbul, su baskınları açısından 2050 yılında dünyanın en riskli sekizinci şehri olacak.”
Ve yetkililer, “vatandaşın küresel ısınmaya neden olan sera gazı emisyonlarının azaltılmasına katkı sağlamaları, yağışlar sırasında mümkün olduğunda açık alanda bulunmamaya gayret etsinler” çağrısında bulunuyorlar.
Biz de iklim değişikliğinin yaratacağı olumsuz koşullara karşı uyum ve koruma tedbirleri almak konusunda bile geç kalmış, tüm sorumluluğu bireylere yükleme çabasında olan hükümete çağrıda bulunuyoruz.
Fosil yakıtlara dayalı enerji politikanızı değiştirin. Rüzgâr, güneş, dalga ve jeotermal enerji kaynaklarından enerji elde edilmesi için seferberlik ilan edin. Bütün bunları piyasalar elverişli hale gelince değil hemen şimdi kamu kaynakları ile yapın. Derhal lisans almış olan veya lisans bekleyen bütün kömürlü termik santrallerin yapımından vazgeçin. Hala işletilmekte olan kömürlü termik santralleri çalışanlara yeni iş garantisi sağlayarak kapatın.
İklim değişikliğini ciddiye almaz ve gerekli adımları atmazsanız sadece İstanbul’u, değil pek çok kıyı şehrini 15 dakikalık bir yağmurda bile seller götürecek. Ya da iklim değişikliğinin fıtratında olan “sel, kuraklık, hortum, kasırga, deniz seviyelerinin yükselmesi, orman yangınları, salgın hastalıklar”dan biri yaşanıyor olacak. Ve bütün bunlar tamamen sizin eseriniz.
3 Haziran 2014