Kaynak: Burdur Gazetesi, 17 Ağustos 2013
Doğa Derneği’nin ‘Kuruyan göller için uluslararası buluşma’ çağrısıyla Ortaasya, Ortadoğu, Balkanlar ve Afrika’dan Burdur’a gelen doğacılar, aktivistler ve akademisyenler, Türkiye’de ve dünyadaki göllerin neden kuruduğu hakkında görüşlerini ortaya koyup, kuruyan ve kurumakta olan göllerin kurtarılması için Mehmet Akif Ersoy Konferans ve Sergi Salonu’nda buluşup, ortak işbirliği planı hazırladılar.
Yaptıkları konuşmalarda, Türkiye’deki göllerin yanlış su ve tarım politikaları nedeniyle kuruduğunu dile getiren Doğa Derneği yetkilileri, Burdur Gölü, Aral Gölü, Lut Gölü, Turkana Gölü, Amik Gölü, Hula Gölü, Urumiye Gölü başta olmak üzere, Türkiye’den Kenya’ya, İran’dan İsrail’e, Kazakistan’dan Yunanistan’a, dünyanın bir zamanlar balıklara ev sahipliği eden, çevresinde kuşlara, bitkilere ve insanlara hayat veren sayısız gölü hızla kuruduğunu vurguladılar.
Bir çok ülkeden gelen katılımcılar kuruyan ve kurtarılan göllerle ilgili örnekler verip yapılması gereken çalışmaları anlatırken, Vali Yardımcısı Bahir Altunkaya, Belediye Başkanı Sebahattin Akkaya ve Mehmet Akif Ersoy Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Mustafa Saatcı, Burdur Gölü için yapılması gereken çalışmalara destek olacaklarını ifade ettiler.
Anadolu’da son 60 yılda yaklaşık 2 milyon hektarlık sulak alanının kuruduğunu yada kurumaya terk edildiğini, bununda 2 tane Marmara Denizi kadar büyük bir alan olduğunu konuşmasında vurgulayan Doğa Derneği Yönetim Kurulu Başkanı Güven Eken, Burdur Gölü, Tuz Gölü, Amik Gölü, Akşehir Gölü, Akgöl, Emen Gölü, Avlan Gölü, Karagöl, Seyfe Gölü, Güvenç Gölü, Alpaslan Gölü, Gencali Gölü, Söğüt Gölü, Kestel Gölü, Gökçeören Gölü, Simav Gölü ve Efteni Gölü’nün ülkemizde kurumuş ya da kurumaya terk edilmiş sulak alanlardan sadece bir kısmı olduğunu belirtti.
Bir zamanlar dünyanın dördüncü büyük gölü olan Kazakistan-Özbekistan sınırındaki Aral Gölü’nün bugün devasa bir çölden ibaret olduğunu hatırlatan konuşmacılar, Ortadoğu’nun en büyük gölü olan İran’daki Urumiye Gölü’nün yüzde 60’ı, dünyanın en alçak noktası olan Lut Gölü’nün ise üçte birinin kuruduğunu, NASA’ya göre, 2003-2010 yılları arasında Türkiye, Suriye, Irak ve İran’ın birçok bölgesinde toplam 144 kilometreküp tatlı su rezervinin kaybolduğunu, Bu miktarın neredeyse Lut Gölü’nün toplam su hacmine eşit olduğunu, bununda Ortadoğu ve Hindistan’dan sonra dünyada yer altı su rezervlerinin en hızlı kaybeden ikinci bölgesi olarak görüldüğünü ortaya koydular.
“Türkiye ilerlemiyor”
Toplantının açılış sunumunu yapan Akdeniz Sulak Alanları’nın Korunması Araştırma Merkezi’nden proje yöneticisi Dr. Christian Perennou, 20. Yüzyılda Akdeniz’e akın suların yüzde 50 oranında azaldığını, AB’nin Türkiye’yle ilgili hazırladığı ilerleme raporunda, Türkiye’nin doğa koruma konusunda ilerlemediğini açıkladığını söyledi. Akdeniz Bölgesi’nin 1900’de sahip olduğu sulak alanların yaklaşık yüzde 50’sini kaybettiğini açıklayan Perennou, tarımsal sulama amaçlı sondaj kuyularının yer altı suyunu tükettiğini; barajların ise dere ve akarsuların göllere taşıdığı yüzeysel suyu azalttığını, bunun sonucunda başta göller olmak üzere tüm Akdeniz’de sulak alanların kuruduğunu belirtti. Perennou, Türkiye’nin yanlış su ve tarım politikaları nedeniyle Avrupa’da sulak alan kaybının en çok yaşandığı ve tarımda su tüketiminin en çok arttığı ülke olduğunu da vurguladı.
“Çalışmalar bir an önce başlamalı”
Bu güne kadar sadece tartışmalar yürütüldüğünü fakat yeterli çalışmaların yapılmadığını savunan Vali Vekili Bahir Altunkaya, bir an önce gerekli çalışmaların başlatılmasının doğru olacağını ifade etti.
“Arıtma Tesisi kurduk”
Belediye Başkanı Sebahattin Akkaya, Burdur Gölü’nün kurtarılmasıyla ilgili Belediye’nin elinden gelen desteği verdiğini, Burdur Gölü’nün kurtarılması için birçok toplantılar yapıldığını fakat somut adımlar atılamadığını dile getirerek, Belediye’nin arıtma tesisi kurduğunu ve göle akan atıkları arıttığını söyledi.
“Elimizden geleni yapıyoruz”
Mehmet Akif Ersoy Üniversitesi Rektör Prof. Dr. Mustafa Saatcı, Üniversite olarak Burdur Gölü’yle ilgili sorunlara duyarlı davrandıklarını ve tüm çalışmalarda üzerlerine düşen görevleri yerine getirdiklerini belirterek, “Sivil Toplum Kuruluşlarının Burdur Gölü’yle ilgili başlatmak istediği tüm çalışmalara destek verdik. Burdur Gölü’yle ilgili önlem alınmadığı takdirde, belki gelecek nesiller Burdur Gölü’nü göremeyecekler. Burdur Gölü, Burdur’a ve çevresine hayat veren bir kaynak. Bu kaynak yok olduğu zaman Burdur ve çevreside yok olmaya mahkum olacaktır.”dedi.
Toplantının birinci günü yapılan sunumlarda, dünyanın en alçak noktası olan, Ürdün-İsrail sınırındaki Lut Gölü, çevresinde 1,5 milyon yaşında insan fosillerinin bulunduğu Kenya’daki Turkana Gölü, Ortadoğu’nun en büyük gölü Urumiye Gölü ve Türkiye’nin ikinci büyük gölü Tuz Gölü’nün aynı yanlış politikalar nedeniyle kuruduğu ve yok olma tehlikesiyle karşı karşıya kaldığı belirtildi. Göllerin kurumasının göl çevresinde varlığını sürdüren insan da dahil tüm canlıların yaşamını tehlikeye soktuğuna dikkat çekildi.
Toplantıda kuruma tehlikesiyle karşı karşıya iken, kurtarılan göllerin hikayeleri de paylaşıldı. 1950’lerde kurutulan İsrail’deki Hula Gölü, Ermenistan’ın en büyük gölü olan Sevan, İran’daki Seyran Gölü ve 20.yüzyılın en kapsamlı doğa katliamlarından birine maruz kalan Irak’taki Mezopotamya Sazlıkları, uzun mücadeleler sonucu yeniden hayata döndürülen sulak alanların bazıları olduğu, yerel halkın, doğa korumacıların ve kamu kurumlarının işbirliğiyle yürütülen çalışmalarla Sevan Gölü’nün su seviyesinin 3,78 metre yükseltildiği, Seyran Gölü’ne akmakta iken kuruyan akarsu yolları kazma-kürek ve iş makineleriyle açıldığı, 1990’larda Mezopotamya Sazlıkları kurutulduğunda bölgeyi terk eden on binlerce insan, sazlıkların su basmasıyla memleketlerine geri döndüğü ve Restore edilen Hula Gölü’nde bugün 30 binden fazla turna kışladığı toplantıda öne çıkan konuların arasında yer aldı.
“Bütün savaşlar doğaya yönelik”
Burdur Gölü başta olmak üzere birçok gölün kuruduğundan dolayı kızgın olduğunu ama umudunu hiçbir zaman yitirmediğini konuşmasında dile getiren Doğa Derneği Yönetim Kurulu Başkanı Güven Eken, “Meselenin özünü kuşlar, göl, köylüler, Burdurlular, yetkililer, aslında herkes biliyor. Aslında sorunu çözmek için konferans yapmaya da gerek yok. Konuşulmayan bazı gerçekler var. ‘Kapımıza savaş geldi niye böyle işlerle uğraşıyoruz’ diyen insanlar olabilir. Dünyada oluşan en büyük ve bütün savaşların, insanlığın doğaya açtığı savaşlar olarak düşünüyorum. Bütün devletleri, insanları, insanlığın oluşturduğu bütün oluşumları içeren devasa bir savaşın içerisindeyiz. Buda doğaya açtığımız savaştır. Bütün savaşların mayası, insanların doğaya açtığı savaştır. Erkeğin kadına, zenginin fakire, güçlülerin güçsüzlere, patronun işçisine açtığı savaşların mayasında, insanın doğaya açtığı savaş var.”dedi.
1994 yılından beri Burdur Gölü’ne gelip, kuş sayımları yaptığını ve gölün kuruduğuna kendisinin de şahit olduğunu ifade eden Eken, Burdur Gölü’nün bu denli kurumasında Doğa Derneği’de dahil olmak üzere herkesin suçlu olduğunu savunup, Türkiye’de göllerin Devlet Su İşleri’nin kurulmasından beri planlanarak ve istenerek kurutulduğunu söyledi.
2000’li yılların ardından binlerce yeni barajın kurulduğunu açıklayan Doğa Derneği Yönetim Kurulu Başkanı Eken, Türkiye genelinde 4 bin adet HES ve baraj bulunduğunu vurgulayarak, ” Göllerin kurumasındaki en büyük etken barajlar ve HES’lerdir. Artık 4 bin baraj ve HES’le ülkemizin siyasi sınırını net bir şekilde görebiliyoruz. Düşünün artık o kadar çoklar. Aynı haritanın aynasıda ülkemizdeki maden ocaklarıdır. Muazzam bir maden ocağı var ve 30 kata kadar artacak. Bunu söyle açıklayalım; Kurbağa’yı sıcak suya atmışlar hemen atlamış çıkmış. Başka bir Kurbağa’yı soğuk suya atmışlar, yavaş yavaş kaynamış ölmüş. Bizimkiside buna benziyor işte. Ormanlar yandığında hep birlikte seferber oluyoruz ama göller kururken, yavaş yavaş izliyoruz. Biz iktidarları 2 milyon yıllık gölü kurutsun diye seçmiyoruz. Biz güzel bir ülkede yaşamak için iktidarı seçiyoruz.” dedi ve son 12 yıl içerisinde Türkiye’de Ramsar Sözleşmesi’yle korunan birçok gölün kurutulduğu ve kurumasına izin verildiğini söyledi.
“Yanlış su ve tarım politikaları gölleri kurutuyor”
Doğa Derneği Genel Müdürü Engin Yılmaz, Kuruyan Göller İçin Uluslararası Buluşma’nın Türkiye’de ve dünyada yüzyıllardır var olan göllerin son 60 yıldır benzer yanlış tarım ve su politikaları nedeniyle yok olduğunu ortaya koyduğunu belirterek, Göllerimizi yaşatmazsak, göllere bağlı hayatını sürdüren balıklar, kuşlar, insanlar ve diğer canlılar da yaşamlarını yitirecek. Biyolojik çeşitliliğimizle birlikte göllerin ilham verdiği türküler, maniler, masallar, bir başka deyişle kültürel zenginliğimiz de yok olacak. Türkiye’den Kenya’ya, Ürdün’e ve Yunanistan’a göllerimizi kurutan yanlış tarım ve su politikalarına karşı, derelerin göllere özgürce akmasına olanak vererek su döngüsünün bütünselliğini koruyan, göllerimizin “su hakkını tanıyan, yörenin şartlarıyla uyumlu tarımsal üretime dayalı alternatif politikaları hayata geçirmekten başka çaremiz yok. Bu toplantı ile, göllerimizi yaşatmak, doğayla uyumlu yaşam biçimlerini ve politikaları hayata geçirmek için bölgesel düzeyde işbirliğinin ilk tohumlarını attık.”dedi.
“Az su tüketen ürünler yetiştirilmeli”
Toplantıda konuşan Doğa Derneği Burdur Gölü’nü Kurtarma Projesi Koordinatörü Ayşe Sargın, göllerimizi yaşatmanın tek yolunun doğayla uyumlu yaşam ve üretim biçimlerinin hayata geçirilmesi olduğunu belirtti. Sargın bu pratikleri şöyle özetledi: yörenin iklim ve su şartlarına uygun olarak az su tüketen ya da yağmura dayalı tarımsal ürünler yetiştirmek, tarımda tasarruflu sulama sistemleri kullanmak, gölleri besleyen derelerin üzerine baraj yaparak göle su akışını kesmemek, hali hazırda var olan barajlardan göllere “hakkı” olan suyu düzenli olarak salmak. Göllerin “su hakkı”nı Birleşmiş Milletler Kalkınma Programı İran Ofisinden Dr. Ali Nazaridoust “gölün yaşaması için her sene göle girmesi gereken su miktarı” olarak açıklıyor. Urumiye Gölü’nün hakkı olan suya kavuşması için, göl çevresinde az su tüketen tarımsal ürün desenine geçilmesi ve barajlardan göle düzenli su salınması kararları alınmış ve bu kararlar gölün Yönetim Planı çerçevesinde uygulanıyor.
Haber: Bahtiyar Turan